SÖYLEŞİ | Fatih Yaşlı: Necip Fazıl, Nâzım'ı kompleks haline getirmişti

Sağ siyasetin efsaneleştirdiği figürler arasında ilk sıralarda yer alan Necip Fazıl'ın doğum günü. Türk sağı üzerine çok sayıda çalışması bulunan akademisyen yazar Fatih Yaşlı'ya Necip Fazıl'ı sorduk.

Haber Merkezi

Türk sağının efsaneleştirdiği, "üstad" kategorisine soktuğu, adını anmak için hiçbir fırsatı kaçırmadığı isimlerden biri Necip Fazıl Kısakürek.

Bugün Kısakürek'in doğum günü olunca, çok sayıda sağ ya da sağa göz kırpan siyasetçi de buna uygun mesajlar yayınladı.

Türk Sağı üzerine çok sayıda kitap ve makalesi bulunan akademisyen/yazar Fatih Yaşlı'ya Kısakürek'in düşünce dünyasıyla ilgili birkaç soru yönelttik. 

Necip Fazıl, Türk sağının 'efsaneleştirmek' için özel bir çaba sarf ettiği isimlerden biri. Fazıl'ın onu özgün bir yere oturtabilecek düşünce dünyası var mı? Yoksa bu efsaneleştirme daha çok siyasi ihtiyaçlardan mı kaynaklanıyor?

Şiirlerinden tarih çalışmalarına, siyasi yazılarından tiyatro oyunlarına uzanan bir genişlikte, Necip Fazıl’ın “üretken” bir isim olduğunu söylememiz mümkün elbette. Bunlar kendi içinde bir “özgünlük” de taşıyor. Zaten bu ikisi de onu Türk sağının fikri düzlemdeki en önemli isimlerinden biri haline getiriyor.

Ancak elbette ortada bir de sözünü ettiğiniz “efsaneleştirme” var ki, Necip Fazıl’ın “sınırları”nı aşıyor, “üstad”ı adeta insanüstü bir konuma yerleştiriyor. Oysa Necip Fazıl’ın “Büyük Doğu” adı altında sistematize etmeye çalıştığı dünya görüşü, onun sürekli karşı olduğunu söylediği Batı siyasal düşüncesinden ve Batı modernitesinden ilham alıyor. Necip Fazıl Batı fikir dünyasından eklektik bir okuma yaparak, oradan işine gelenleri seçiyor ve İslamcılıkla sentezlemeye çalışıyor.

Örneğin, onun bir “İslamcı ütopya” olarak nitelendirebileceğimiz ve “Başyücelik Devleti”ni anlattığı “İdeolocya Örgüsü” adlı çalışması, çok açık bir şekilde Platon esinlidir ve bu esinin üzerine bir de Nazi devlet aygıtının uygulamaları eklenmiş, sonra tüm bunlar İslamcılık sosuna batırılmıştır.

Dolayısıyla aslında biz Necip Fazıl’da da İslamcılığın evrensel çelişkisini görürüz. İslamcılık iktidara ve devlete talip olmasıyla, eninde sonunda “modernleşmeci” bir tutum alır ve karşı olduğunu öne sürdüğü şeylerin hepsini yeniden üretir.

Son kitabınız "Devlet Düzen Anarşi: Türkiye'de Edebiyat ve Antikomünizm"de Necip Fazıl'ı nasıl bir bağlamda ele aldınız?

Necip Fazıl’ın politik görüşlerini daha önce başka bir incelememde, “Türkçü Faşizmden Türk-İslam Ülküsüne”de ele aldığım için, kendisinde bu sefer bu kitapta sadece Nâzım Hikmet bağlamında yer verdim.

Nâzım, Türkiye antikomünizminin “bir numaralı düşman” olarak gördüğü bir isim ve sağ cenahta kalem oynatan herkes kaçınılmaz olarak onunla bir hesaplaşmaya girmek zorunda. Ben kitabımın birinci bölümünde kimi isimler üzerinden bu hesaplaşmayı ve antikomünist jargonun Nâzım üzerinden nasıl inşa edilmek istendiğini anlatıyorum. Ancak bu bölümün bir de “ek”i var ki o bütünüyle Necip Fazıl’ın Nâzım’a bakışına ayrıldı.

Necip Fazıl’ın ek bir kısım yazılmasının esas olarak iki nedeni var. Birincisi Türk sağının geçmişten beri Nâzım’ın karşısına Necip Fazıl’ı çıkarması, onun Nâzım’dan çok daha büyük bir şair ve fikir adamı olduğunu öne sürmesi. İkincisi ise bizzat Necip Fazıl’ın kendisinin o şişkin egosu ve kibriyle sürekli Nâzım’a meydan okuması, hatta Nâzım’ı bir kompleks haline getirmesi. Ben de kitapta, bu kompleksle antikomünizmin sentezinin Necip Fazıl’ın gözünde Nâzım’ı nereye yerleştirdiğini, bizzat Necip Fazıl’ın yazdıkları üzerinden anlatmaya çalışıyorum.

Necip Fazıl milliyetçisinden İslamcısına sağın tüm kesimlerinin sahiplendiği bir isim olarak karşımıza çıkıyor. Bu kadar geniş bir kitleye hitap edebilmesinin arkasında ne yatıyor sizce?

Necip Fazıl politik yaşamında “Türk sağının üç hali”ne de, yani muhafazakarlığa da, milliyetçiliğe de, İslamcılığa da temas etti, hepsiyle iç içe bir tutum sergiledi. Ortalama Türk sağcısının bu üç hal içerisinde gidip gelen politik pozisyonu onun için de geçerliydi. Bu üçlünün ortak düşmanı ise komünizmdi ve dolayısıyla antikomünizm ortak paydayı oluşturuyordu. Necip Fazıl da bu mücadelenin fikri önderlerinden biriydi. Kürsülerden ateşli konuşmalarda bulundu, kaleminden kan damlayan köşe yazıları yazdı, özellikle genç kitlelerin antikomünist hezeyanını beslemek için elinden geleni yaptı. Yazdıkları ve söyledikleri de Türk sağının bütün unsurlarında karşılık buldu.

Onun rahle-i tedrisatından geçen kadrolar iktidarı ele geçirdiklerinde ise üstatlarını taltif etmek adına Necip Fazıl adı etrafındaki efsane halkasını daha da büyütmeye çalıştılar, yapılan anma törenleri, adına verilen ödüller, Erdoğan’ın o törenlerde yaptığı konuşmalar, bir “minnet borcu”nun ödenmesi anlamına geliyordu dolayısıyla.