PAZAR SÖYLEŞİSİ | Dünya son yıllarda yeni bir fenomenle karşı karşıya: Kripto para

'Kapitalizm yoksul emekçileri bir gün zengin olabilecekleri yalanına ikna edebildiği müddetçe sorunsuz yönetebilir. Bu yalana olan inanç kitlesel olarak kaybolursa bu düzene inanç da kaybolur.'

Volkan Algan

Üzerine çok şey yazılıp çizildi. Kimilerine göre klasik iktisat kurallarını, merkez bankalarının para tekellerini ve hatta kapitalizmin hep sermayeye kazandıran işleyiş biçimini alt üst eden bir icat. Öyle ki bir merkeze bağlı olmadığı, sistemin içine giren herkesin "söz hakkına" sahip olduğu iddia edilen demokratik bir alternatif piyasa olarak sunuldu.

Başlarda beklenebileceği üzere daha çok nitelikli iş gücünün, dünyayı takip edebilen kalifiye emekçilerin dikkatini çeken kripto para piyasası, geldiğimiz noktada her telefona kolaylıkla indirebilen uygulamalar sayesinde herkesin dahil olabildiği platform. 

Kripto piyasası dünya ekonomik sistemi içinde hâlâ görece küçük bir paya sahip. Fakat gerek özgün yapısı gerek salgıladığı ideoloji sayesinde boyunun çok ötesinde bir etkiye sahip olduğu görülüyor.

Bu konuyu soL okurlarının yabancısı olmadığı bir isimle, Doç. Dr. Nevzat Evrim Önal’la konuştuk. Önal hem iktisatçı kimliği hem de “küçük burjuva ideolojisinin” modern yaşamdaki etkileri, görüngüleri üzerine çok sayıda yazı/ makale kaleme almış bir isim olarak bu yeni fenomeni konuşabileceğimiz bir isim olarak öne çıkıyor. 

***

Merhaba Evrim, konumuz kripto para dünyası. Hiç merak edip bu dünyaya girdin mi, işlem yaptın mı diye sorarak başlayayım?

Merak ettim tabii ama benimkisi dışsal bir merak; merak ettiğim her şeyi, bilhassa da cebime dokunacaksa yapmak gibi bir huyum yok (gülüyor). Bir keresinde bir vesileyle Kıbrıs’ta bir otelde kaldığımda da, altındaki kumarhaneyi merak edip girmiştim. Merakımı giderip çıktım, bunun için ayrıca para kaybetmeme gerek olmamıştı. Ama örneğin okulda iktisat dersinde, Nisan başından bu yana yaşanan keskin değer kaybını tartışırken bir öğrencim “dört yıldır para biriktiriyordum, son iki yılı gitti” demişti. Bence işin özeti budur, birazdan açarız. 

'Kapitalizmin tekelleşme eğiliminin en dizginsiz hallerinden biri'

Peki kripto piyasası nedir senin anladığın şekliyle, bize özetleyebilir misin? Burada gerçekten de kimilerinin iddia ettiği gibi iktisat/ekonomi dünyası adına bir 'devrim'den, demokratik-açık bir piyasadan mı söz ediyoruz? 

Hayır. Demokrasi, en basit anlamda, katılımcıların denkliğini esas alır. Herkesin bir oyu olmalıdır. Herhangi bir finansal piyasa, tanım gereği demokratik olamaz, çünkü daha fazla parası olanın peşinen daha fazla söz hakkı vardır. Onun yaptığı işlemler piyasada daha büyük bir etki yaratır. Nitekim kripto piyasasında da, elinde tuttuğu varlık miktarıyla piyasayı kolaylıkla manipüle edebilecek büyük oyuncular var. Lakapları “Balina” bunların. Burada içinde yaşadığımız özel mülkiyet düzenine aykırı bir şey değil, aksine kapitalizmin tekelleşme eğiliminin en dizginsiz hallerinden birini görüyoruz. Zira burjuva devlet, olağan koşullarda, en azından söylem düzeyinde tekelleşmeye karşıdır. Burada o bile bulunmuyor.

Dolayısıyla kripto piyasasının, devlet regülasyonu olmadığı için daha “serbest” olduğu söylenebilir; ama bunu söyleyenler eğer dürüst kişilerse devletin insanlar arasındaki maddi eşitsizlikleri azaltacak müdahaleler de yapmaması gerektiğini de savunmalıdır. Regülasyonun olmadığı herhangi bir finansal piyasa, manipülasyona çok daha açıktır ve daha güçlü olanın manipülasyon yeteneği daha fazladır. Böylelikle ortaya bir çeşit orman kanunu çıkar.

Bu söylediğin kanaatte “para”nın ne olduğu ve “devlet”in ne olduğuna dair, liberal yanlış soyutlamalar ifade ediliyor. Devlet sanki kendinde bir güç, para ise objektif, tarafsız bir değer biçme ve servet/sermaye biriktirme aracı zannediliyor. Oysa devlet kendinde bir şey değil, sermayenin devletidir. Bu devlet sermayenin işçi sınıfıyla uzlaşma zeminini kurar. Onun para otoritesi olması ile politik otorite olması birbirinden ayrı düşünülemez. Kripto piyasasında devlet yok. Güzel. Bunu şuna benzetebiliriz: Okyanusta bir ada var, burada devlet yok, kanun, bilhassa iş kanunu da yok. Asgari ücret, azami çalışma saati, sosyal sigorta falan yok. Bir işçi bu adaya çalışmaya giderse başına ne geleceği bellidir. Balina boyutunda olmayan biri kripto piyasasına girince de başına aynı şey gelir.

'Şans oyunları değil kumarhane'

Sence borsaya mı, yoksa şans oyunlarına mı daha yakın bu dünyanın kuralları? Yoksa her ikisinin de dışında bir şeyden mi söz ediyoruz? 

Şans oyunları değil kumarhane diyeceğim. Çünkü gerçek bir şans oyununda, örneğin arkadaşlarınızla tostuna, gazozuna okey oynuyorsanız, tarafların “şansı,” olasılık yasaları çerçevesinde eşittir. Hiçbir oyuncu her ele otomatik olarak iki okeyle başlamaz ve taş çalmayı düşünen de bunun sonucunda kafasının yarılabileceğini bilir. Kumarhanede ise kapıdan girdiğinizde, olasılıkların sizin aleyhinize tasarlandığını bilirsiniz. Hiçbir oyun yüzde elli ihtimalle size kazandırmaz, yoksa kumarhane nasıl kazanmayı garanti edecek?

Bunu diyelim, ama borsayı aklamayalım. Finansal piyasaların tümünde bu prensip işler. Kapitalizmin son kırk yıllık doktrini neoliberalizmdir ve neoliberalizm her işe finansal serbestlik duası okuyarak başlar. Bu yüzden, devletin regüle ettiği piyasalarda da bu regülasyon uyduruktur. 2008’de ABD’de konut kredisi ve bu kredilerden üretilen türev varlıklar piyasaları çöktüğünde açıkça görülmüştü bu. Kripto ideologları, bu çöküşün sıradan insanda yarattığı öfkeyi manipüle ediyor ve senin az önce bahsettiğin “devletsiz demokratik para” yalanını savuruyor; ama aslında yapılan şey açık denizde bir gemide kumarhane kurup her türlü yasadan kurtulmak.

Tek bir örnek çok açıklayıcı olacaktır diye düşünüyorum: Türkiye’nin safkan liberal partisi LDP’nin kurucusu Besim Tibuk kumarhane patronudur. Türkiye’de kumarhaneler yasaklandığında bu işi hukuksal açıdan bir ülke olmayan Kıbrıs’ta yapmaya başlamıştır. Oğlu Kerem Tibuk ise Türkiye’nin en büyük kripto para platformlarından biri olan BTCTurk’un kurucusudur. Burada yalnızca bir babadan oğula nesil olma durumu yok, ideolojik bir bütünlük var: Adı liberalizm.

'Küçük servetlere düzenli olarak el konması da sermayenin birikim yöntemlerinden'

İnsanlar bir umut arıyor. Ancak kapitalizmin kuralı burada da geçerli, bize çok özetle söyleyebilir misin: Bu sistemde neden çoğunluk kaybetmek zorunda?

Sermaye sınıfı toplumsal zenginliğe esasen daha ortaya çıktığı anda, yani işçinin emeğini sömürerek ve karşılığını vermeyerek el koyar. Öte yandan, toplumun çeşitli kesimlerinde küçük servetler birikir. Bunun detayına girmeye gerek yok, insanlar geleceği düşünerek tasarruf ederler vesaire. İşte bu küçük servetlere düzenli olarak el konması da sermayenin birikim yöntemlerinden biridir. Sonuçta servet para ya da paraya tahvil edilebilir yatırım araçları yoluyla tutulmalıdır; ama her şeyi bir spekülasyon nesnesine dönüştürebilen finans sayesinde güvenilir bir yatırım aracı bulmak imkansızdır. Sistemin “küçük oyuncu” diye isimlendirdiği sıradan insan piyasa mekanizmaları karşısında ne servetini savunmak için gereken bilgilere sahiptir ne de onun küçük serveti, az önce bahsettiğimiz balinalarınkiyle boy ölçüşebilir.

Dolayısıyla sistemde bir sorun var diye düşünmemek lazım. Sistem işlemesi gerektiği gibi, toplumsal zenginliğin her kırıntısını egemen sınıfa aktaracak biçimde işliyor. 

'Günümüzde zenginliğin en arsız biçimleri her gün gözümüze sokuluyor'

Kripto para piyasasının kapitalizmde insanın emeğine yabancılaşmasında bir seviye daha atlattığını düşünüyorum. Çevremden de görebildiğim kadarıyla, biraz da şansının yaver gitmesiyle bazıları bir gecede maaşlarından fazla para kazanıyor. Sonra gece gündüz buna kafa yormaya başlıyorlar. Belki çoğu insanın buraya yatırdığı kayda değer bir para olmuyor, zaten emekçilerin ekonomik durumu belli, ama tüm konsantrasyonunu, sohbetlerini ele geçiriyor bu mesele. Hikâyenin devamında tabii daha trajik şeyler yaşanıyor. Sonuçta bir havuz var ve birileri kazanıyorsa birileri kaybetmek zorunda. Ancak bu çukura bir kere düşen birisi normal mesaisine nasıl devam edebilir? Bizzat kendi emeğini, emeğiyle kazandığını, dolayısıyla da kendini küçük görmeye başlamaz mı? 

Bu kesinlikle, yaptığın iki vurgu açısından da çok önemli. Birincisi, emeğe dayalı üretimin aksine finans değer yaratmaz, sıfır toplamlıdır. Sadece yaratılmış değerin yerini değiştirir. Dolayısıyla biri kazanıyorsa bu başka birilerinin aynı miktarda zararına olmak zorundadır. Öte yandan, kapitalizmde emekçi yarattığı değerin karşılığını sistematik biçimde alamadığı, sömürüldüğü için; el konan, ondan kopartılıp alınan emeğine yabancılaşması aynı zamanda bu emeği (dolayısıyla kendi beceri ve yeteneklerini, hatta kişiliğini) değersiz görme gibi bir psikolojik eğilimi zaten vardır. Buna ek olarak günümüzde zenginliğin en arsız biçimleri her gün gözümüze sokuluyor. Mesela bir keresinde, Hollanda’da yoksul çocukların okuduğu bir teknik yüksekokulda misafir olarak ders verirken, öğrencilerden biri bana rol modelinin Dan Bilzerian olduğunu söylemişti. Yoksullara hiçbir gelecek vaat edemeyen düzen “zengin değilsen sende bir ahmaklık var” propagandası yapıyor. “Fenomen”ler, “influencer”lar türlü çeşitli çalışmadan yaşayan asalak tip üzerinden çalışmamak, üretmemek övülüyor. Ve senin söylediğin genel haletiruhiyeye varılıyor. Bugün hemen hiç kimse bir şeylere emek verip üretken olmak istemiyor, çünkü üretken emekçiler toplumun en az kazananları.  

'Spekülasyon emekçiler açısından kumara çok benzeyen bir bağımlılık yaratır'

İkincisi, finansal hareketlerin hızı insanın takip etme hızını aşar. Sen uyumak zorundasın, sosyal ilişkilerini sürdürmek, kimi sorumluluklarını yerine getirmek zorundasın, ama piyasa uyumaz ve sorumsuzdur. Dolayısıyla, insanlıktan çıksan bile, her an olan biteni takip ediyor olamazsın. Bu yüzden emekçiler açısından spekülasyon, ki yalnızca kripto para değil her türlü spekülasyon için geçerli bu, bayağı bağımlılık biçimini alıyor çünkü her saniye bir şey olabilir. Yakın geçmişte Bilim ve Aydınlanma Akademisi’nin bir raporunda, bağımlılığın en temel göstergelerinden birinin bağımlılık nesnesinin kişinin tek gündemi haline gelmesine, bir “repertuar daralması”na vurgu yapılmıştı. Buradan bakıldığında spekülasyon, emekçiler açısından kumar bağımlılığına çok benzeyen bir bağımlılık yaratır.

Son olarak, bir sözüne katılmayacağım. Ortada bir trajedi olduğunu düşünmüyorum. Trajedi, olağan olmayan bir duruma denir. Kapitalizm kendi sonuna yaklaşırken çürüyor. Tüm toplumsal ilişkiler tahrip oluyor, herkes alçalıyor ve kevgire dönen toplumsal sistemin deliklerinden düşen insanların hayatı kararıyor. Bir trajedi yok, yeni normal bu. 

'Eskiden paradan para kazanmaya çalışmak ayıptı, bu ahlaki engel tamamen ortadan kalktı'

Kripto para piyasası Türkiye’de de hayli ilgi görüyor. Bu ilginin bir nedeni olmalı, herhâlde burayı tartışmamız daha doğru. Sence niye Türkiye’de bu kadar ilgi çekiyor bu mesele?

Öncelikle, şu anda Türkiye’de kripto para fenomeninin bir finansal araç olarak benimsenmekten ziyade hakkında çok konuşulduğunu, bilhassa da sosyal medyada bu konunun fazlaca köpürtüldüğünü düşünüyorum. Arjantin, Hindistan gibi örneklerde olduğu kadar yaygın değil Türkiye’de kripto para sahipliği. Tabii Türkiye’de döviz kurundaki hareketliliğin bilhassa son bir yılda çok “heyecanlı” hale gelmiş olması da bunda bir etken. Öte yandan, Türkiye’de sıradan insanın spekülasyon iştahında ciddi bir kabarma olduğunu yadsıyamayız ve bunun nedenlerini tartışmalıyız. 

Bunun bir sebebini sen az önce söyledin; umut ve güvenlik arayışı. İnsanlar kıt kanaat biriktirdikleri üç kuruşu enflasyon karşısında korumaya, mümkünse de çalkantılı ortamdan biraz olsun nasiplenmeye çalışıyor. İdeolojik ve psikolojik açıdan nasıl bir tahribat yaratırsa yaratsın, bu nesnel bir durum. Ama bunun ötesinde, AKP iktidarının yolsuzluğu ve pervasızlığı ile onun etrafında kümelenen yandaş yiyici güruhun arsızlığı, emek verip kazanma, topluma faydalı olma, hatta onurlu yaşama kavramlarını iyiden iyiye değersizleştirdi. Eskiden spekülasyon yapmak, paradan para kazanmaya çalışmak ayıptı. Şimdi bu ahlaki engelin tamamen ortadan kalktığı bir dönemdeyiz.  

'İktidar rantiyeliğin kontrol edemediği biçimlerinden rahatsızlık duyabilir'

Türkiye dahil ülkelerin yöneticileri bazen şikâyet eder şekilde bahsediyorlar bu piyasadan. Düzenlemeler getirmeye çalışıyorlar. Sence gerçekten şikayetçiler mi? Biraz da kripto dünyasının salgıladığı ideolojiyi değerlendirerek bu soruya yanıt verebilir misin? Ne diyor bu dünya bize?

Kendi varlığını ve maddi kazancını esasen rant akışını kontrol etmek ve bir kısmını cebe indirmek üzerine kuran bir siyasi iktidar pek tabii ki rantiyeliğin kontrol edemediği biçimlerinden rahatsızlık duyabilir. Bence tamamen yasaklanmalı, ne güzel olur. Sonra muhtelif AKP’lilerin çocuklarının yurt dışı kripto cüzdanları ifşa olur, eğleniriz. Ancak şu ana kadar basında çıkan haberlerden benim anladığım, bir düzenlemeden ve güvenli hale getirmeden ziyade “neresinden ne yontabiliriz?” sorusunun ağır bastığı ki, şaşırtıcı değil.

Bunun ötesinde, kripto para savunucularının “devletler, bilhassa da otoriter devletler kendilerinden başkasının para yaratabilmesinden rahatsız” iddiasının hiçbir gerçekliği olduğunu düşünmüyorum. Dünyanın hemen her ülkesinde döviz hareketleri serbest, rahatsız olsalar önce bundan rahatsız olmalılar.   

'Emekçilerin bir gün zengin olma inancı kitlesel olarak kaybolursa bu düzene inanç da kaybolur'

O zaman bugün kripto, yarın bir başka yeni icat. İnsanların hayatı bunları takip etmekle, 'bir yolunu bulma' arayışıyla mı geçecek?

Kapitalizm, yoksul emekçi kitleleri ancak bir gün zengin olabilecekleri, senin deyiminle “bir yolunu bulabilecekleri” yalanına ikna edebildiği müddetçe görece sorunsuz biçimde yönetebilir. Bu yalana olan inancın kitlesel biçimde kaybedildiği bir durumda, düzene olan inanç da kaybolur ve büyük bir ideolojik kriz yaşanır. Kapitalizm bu yüzden sürekli bu tarz icatlar çıkartmak durumundadır ve aslında çıkarttığı icatların “yeni” hiçbir tarafı yoktur. Milli piyango, at yarışı ya da spor müsabakaları üzerinden bahis, kumar, spekülasyon… Hepsi sonunda aynı ideolojik işleve sahiptir, eşeğe vurulan sopanın ucuna, asla erişilip ısırılamayacak bir havuç asmak.

Bizim işimiz ise yalnızca yalanları ifşa edip, insanları bilinçlenmeye çağırmak olamaz. Doğrular ve bu doğrulara yaslanan bilinç örgütlenmeli, örgütlü bir politik güç haline gelmeli, sonra da yalanların üzerine yürümelidir. Bu, aynı zamanda düzenin geleceksizlik tehdidine, güvencesizlik saldırısına karşı da dayanışmayla, kolektivizmle direnmenin tek yolu.