Nepalli işçileri öldüren salgın: Kapitalizm

Yurtdışında çalışmaya giden Nepalli genç işçilerin önemli bir kısmı ülkelerinde organ nakli için sıra bekliyor. Çalışırken hastalanan işçileri çaresiz bırakan ise kapitalist sistemin ta kendisi…

Ecem Küçükdere

Dünyamız son birkaç yıldır pandemi, epidemi, salgın gibi kelimelere oldukça aşina hale geldi. COVID-19 salgınıyla beraber gündelik hayatımızın bir parçası haline gelen bu kelime dizisi, her gün yüzlerce insanı bizden kopartmaya devam ettiğinden oldukça can yakıcı. Nepalli işçileri ölüme mahkûm eden rahatsızlık ise böbrek yetmezliği. Yapılan son araştırmalar böbrek yetmezliğinin sıcaklıkla doğrudan bir ilişkisi olduğunu gösteriyor. Sıcaklık nedeniyle vücut ciddi oranda susuz kaldığında idrardaki kalsiyum ve ürik asit kristaller oluşturarak böbrekleri yaralıyor. Peki Nepal’in hastanelerini dolduran, organ bağışı bekleme listelerini metrelerce uzatan bu hastalığa sebep olan nedir? Nepal bulunduğu bölgede küresel ısınmanın etkilerini tüm yakıcılığıyla yaşadığından mı işçiler her gün girdikleri ölüm kalım savaşına yeni bir cephe ekliyor? Aslında Nepalli işçiler yüksek sıcaklıklara Nepal’de maruz kalmıyor.

Geçtiğimiz hafta Washington Post’ta konuya ilişkin yayınlanan haberde ülkede diyaliz merkezlerindeki hastaların yüzde 20’sinin çalışmak için Orta Doğu’ya giden ve öncesinde hiçbir sağlık sorunu olmayan genç erkeklerden olduğu bildiriliyor. Ancak, işçilerin yüz yüze geldiği bu sağlık sorununun kaynağı her gün 1500’den fazla genç işçiyi yaşamak için yaşamları pahasına göç etmeye zorlayan sistemde değil yoğunlukla göç ettikleri Malezya, Kuveyt, Katar gibi ülkelerdeki ölümcül sıcaklıklar ve bağlantılı olarak küresel ısınma olarak gösteriliyor.

2021 yılında Bournemouth Üniversitesi’nin yaptığı araştırmaya göre Nepalli nefrolojistlerin böbrek hastalıklarının dörtte üçünün işçilerin çalışmak için göç etmesiyle bağlantısı olduğunu söylemesi gibi haberin sırtını yasladığı veriler ve hastalanan işçilerin birinci ağızdan anlatımları sorunun asıl kaynağını ortaya koyuyor.

Nepal ve göç alan ülkelerin patronlarının kârlarının büyük bir bölümünü Nepalli işçileri “ölümüne” sömürmek üzerinden kazandığı görülürken, ilgili haberde kapitalizm ve doğası gereği yarattığı eşitsizlikler iklim krizine bağlanıyor. Ancak iklim krizinin kaynağı da yine belirsiz bırakılıyor.

Sömürü düzeni ölüm saçıyor

Son yıllarda aralarında Uluslararası İşçi Örgütü’nün de bulunduğu kurumlar ve bilim insanları aşırı sıcaklar ve kronik böbrek rahatsızlığı arasındaki ölümcül olduğu kadar görmezden gelinen bağlantı hakkında uyarılar yapmaya başlamıştı. Bu bağlantıyı özellikle Sri Lanka’da pirinç tarlalarında, Malezya’da buharlı fabrikalarda, Orta Amerika’dan Basra Körfezi’ne kadar göçmen işçilerin çalıştığı sahalarda görmek mümkün.

Nepal gibi nüfusunun onda birini dünyanın en sıcak bölgelerine gönderen bir ülkede ise böbrek rahatsızlıklarının artması bu bilgilerin ışığında adeta kaçınılmaz. İşçiler ise bu sömürü düzeninde çaresiz ve çıkışsız bırakılıyor. Katar’daki Nepal Büyükelçiliği, kendi resmi sitesinde Nepalli işçileri “diğerlerine kıyasla uygun maliyetli” olarak tanımlarken “aşırı hava şartlarında çalışma konusunda tecrübeli” olduklarını da ekliyor. Nepal yetkililerinin işçilere tecrübe olarak reva gördükleri bu ölümcül koşullar, her yıl binlerce işçiyi canından ediyor, hasta olup memleketlerine dönen işçiler kendilerini en azından hayatta oldukları için şanslı sayıyor.

Böbrek fonksiyonlarını semptom göstermeden yitirebildiğinden birçok işçi hastalığın ileri ve geri dönülemez bir aşamasına gelmeden önce hastalığın farkına bile varmıyor. Hastalığın bu noktasında ise oldukça pahalı bir tedavi olan ve hayatta kalmak için her hafta en az üç kere girilmesi gereken diyaliz kaçınılmaz oluyor. İşçiler için normal bir hayata yeniden sahip olabilmenin tek yolu böbrek naklinden geçiyor. Binlerce doları geçen tedavi masraflarını karşılayamayan işçiler hastalıklarına rağmen çalışmak zorunda kalırken sistem neredeyse imkansız kılsa da yeterli paraları olması durumunda dahi bir böbreğe ulaşmaları mümkün olmayabiliyor.

Hastalığa yakalanmış çoğu insan bağış oranlarının düşüklüğünden kaynaklı kardeşlerine donör olmaları için yalvarmak, hatta para teklif etmek durumunda kalıyor. Hastalanan aile üyeleri çoğu zaman bu sebepten aileden izole ediliyor. Hastalığı ve ölümü göze alarak ağır koşullarda çalışmak için yurt dışına çalışmaya giden işçiler memleketlerine döndüğünde binlerce dolarlık tedavi masrafları, bu masrafların doğurduğu borçlar, ailelerinden ve sosyal yaşantılarından izole edilmek, hastalığa rağmen çalışmak zorunda kalmak ve daha ileri aşamalarda işsizlikle karşı karşıya kalıyorlar. Çalışma Bakanlığı resmi olarak yurda geri dönen göçmen Nepalli işçilerin yaşadıkları hastalığın “genel anlamıyla” farkında olduklarını söylese de doğrudan böbrek hastalığına referans vermekten kaçınıyor, üstelik çözüm olarak işçilere sağlıklı bir diyet ve bol su içmeyi telkin eden kampanyalar öreceklerini söylüyor!

Her şeye rağmen göç

Binlerce Nepalli işçi her yıl sömürü, istismar ve hatta kaçınılmaz hastalık ve ölümü göze alarak çalışmak için Malezya, Suudi Arabistan ve Katar başta olmak üzere Orta Doğu ülkelerine gidiyor. Yalnızca geçen yıl bölgeye akın eden işçi sayısı 620 bine ulaştı. Nepal’deki işlere kıyasla daha yüksek ücret veren bu ülkelere çalışmaya gelen işçilerin memleketlerine, ailelerine yaptıkları para transferleri ülke ekonomisinin neredeyse yüzde 25’lik bir kısmını oluşturuyor. Hal böyle olunca, işçiler iş için memleketlerinden ayrılmadan önce devreye iş bulma kurumları giriyor. Potansiyel göçmen işçileri bulan bu kurumlar baskı ve yönlendirme gibi pek çok yolla onları “en kazançlı ve uygun” işlere aldırmak için aracılık yapıyor. Göçmen işçilere ev sahipliği yapan ülkeler yaptıkları işe alımlar için aracılardan bir ödeme beklerken aynı aracılar bu ödemenin faturasını doğrudan işçilere kesiyor; işçiler daha Nepal’i terk etmeden binlerce Euro’luk ağır bir borç yükünü sırtlamaya mecbur bırakılıyor.

Nepalli işçilere boyunduruk sistemi: Kafala

Patronlar, işçiler ülkelerine adım attıkları andan itibaren onları “en verimli” şekilde sömürmek adına özgürlüklerini ve hareket alanlarını kısıtlayacak bir sistem geliştirdiler: Kafala veya bir diğer adıyla Sponsorluk Sistemi. Irak hariç tüm Arap Körfez ülkeleri, Lübnan ve Ürdün’de de yürürlükte olan Kafala sayesinde patronlar işçilerin pasaportlarına, vizelerine ve telefonlarına rahatlıkla el koyuyor ve keyfi bir şekilde maaşlarını düşürüp kesebiliyor. Ev işçileri çalıştıkları evlere kapatılırken inşaat ve sanayi bölgelerinde çalışan işçiler küçücük ve yetersiz kapasiteli yatakhanelere balık istifi doldurulup hijyenik ve insani olmayan koşullarda yaşamaya mecbur ediliyorlar. Özellikle ev işi alanında istihdam edilen kadın göçmen işçilerse cinsel saldırı da dahil olmak üzere taciz ve istismara maruz bırakılıyor, cinsiyete dayalı ayrımcılıkla karşı karşıya kalıyor.

Dünya kupasının kaybeden takım…

Nepalli işçiler Katar’da çalışan göçmen işçi nüfusunun yüzde 20’sini oluşturuyor. Geçen yıl Dünya Kupası’na ev sahipliği yapan Katar’ın başkenti Doha’da yer alan stadyum inşaatlarında çalışan göçmen işçiler inşaatın başladığı 2010 yılından çalışma koşulları ve ölümlerin ilk haberleştiği 2012-2013 yılları arasındaki periyotta ya maaşlarını hiç alamıyor ya da aldıkları para Nepal’e dönüş masraflarını dahi karşılamıyordu.  2014 Temmuz’unda o güne kadar 400 Nepalli işçi stadyum inşaatında hayatını yitirdiği belirtilirken Nepal merkezli insan hakları örgütü PNCC 2022 yılına kadar iş cinayetinde hayatını kaybeden işçilerin sayısının 4 bin olmasını bekliyordu.

PNCC’nin uyarısına, FIFA ve Katar hükümetinin sözde önlem sözlerine karşı hükümet kaynaklarından derlenen verilere göre Aralık 2010’dan bu yana 6500’den fazla işçi hayatını kaybetti. Dünden bugüne verilen boş sözlerin nihayetinde iş cinayetinin faillerinden biri olan FIFA, dünya kupası hazırlıkları sırasında yaşanan iş cinayetlerinin sıklığını büyük inşaat projeleriyle ve organizasyonun “mükemmelliği” ile kıyaslamak dışında bir şey yapmadı.

Küresel kapitalizm, işçilerini açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm edip yoksul ülke ekonomilerinin ciddi bir kısmını işçilerin ailelerini geçindirebilmek için sağlıkları pahasına göç etmesi ve insanlık dışı koşullarda çalıştırılarak sömürülmesi üzerine kuruyor. 6500 işçinin kanı üzerinde spor organizasyonları düzenleyen, kâr hırsıyla sömürdüğü yerkürede iklim krizine ve küresel ısınmaya sebep olarak doğayı ve insanlığı yakıp kavuran kapitalizm, Nepalli işçileri hasta eden salgının asıl failidir.