Emlak spekülatörleri zenginleşirken tek başına çocuk büyüten bir kiracının yaşadıkları

Oturduğu evin piyasa spekülatörleri tarafından 'değerlendirilmesi' sonucu evsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalan bir anneyle kira krizinin kendisini nasıl etkilediğini konuştuk.

Kaya Emre Uzmay

Türkiye’de "barınamama sorunu"nu tetikleyen kira krizi başlayalı tam bir yıl oldu. 2021’in ikinci yarısından itibaren yeni bir eve taşınmak isteyen yurttaşlar fahiş ev kiralarıyla karşılaştı, birçok kişi ya ev sahibinin baskısı altında kirasını "piyasa fiyatına" yükseltmek zorunda kaldı ya da evinden oldu.

Yüksek kiraları ve konut fiyatlarındaki spekülasyonu fırsat bilen "yatırımcılar"sa mevcut kiracıyı sokağa atıp mülkünü beş haneli meblağlar üzerinden yeniden kiraya verme veya birkaç ay önce "ucuza" aldığı konutu pahalıdan satmanın derdine düştü. Bu süreçte en çok zararı kiracılar deneyimledi; barınma maliyetleri yoksulluğu derinleştirdi, piyasadaki ev satışı rekoruysa zenginlerin servetine servet kattı.

Son barınma krizinin mağdurlarından biri de soL’un görüştüğü İstanbul’da yaşayan Fatma. Son bir yılda içinde yaşadığı ev üç kere ele değiştiren Fatma, evin emlak spekülatörleri tarafından uçuk kârlarla satıldığına tanık oldu ve şimdi evini boşaltmak zorunda kalıyor.

Fatma, ortaokul çağındaki çocuğuyla birlikte yaşıyor ve İstanbul’un karşı yakasındaki işine gitmek için her gün bir saat harcıyor. Kendisinin en büyük önceliğiyse çocuğunun eğitimi; eğer bulunduğu evi terk ederse çocuğuna uygun bir okul bulamayacağından, daha ötesi tek maaşla kirasını karşılayabileceği bir ev bulamayacağından endişeleniyor. Fatma’yla son yıl içerisinde krizin kendisini nasıl etkilediğini konuştuk...

Yaklaşık bir yıldır halkın en önemli gündemlerinden biri kiralar. Bu bir yılda siz nasıl etkilendiniz? Şimdi neden evinizden çıkmak zorundasınız?

Yaklaşık üç yıl önce taşınmıştım şimdiki evime, 2019'da. Benim ortaokula giden bir kızım var. İstanbul’da biliyorsunuz mahallelerdeki birçok okulu imam hatibe çevirdiler. Eğer çocuğunuz imam hatibe gitsin istemiyorsanız, iyi okullara yerleşsin diyorsanız ve özel okula da vermeye imkânınız yoksa, o zaman büyük sıkıntı altındasınız.

Daha önce oturduğumuz mahallede kızımın kaydının düşeceği okul bir imam hatipti, başka okula yazdırma şansım da yoktu. Çocuğu yazdırabileceğim normal bir devlet okulu yoktu. Bu yüzden İstanbul’da nerede iyi okul varsa, bunlara çocuk nasıl kolay gidip dönebilir diye araştırmaya başladım ve bir-iki mahalle gözüme kestirdim. Hergün bunun için emlak sitelerinde mesai harcadım, alarmlar kurdum, sürekli ev bakmaya başladım ve nihayet kızımı yazdırabileceğim iyi bir devlet okuluna yakın bir ev ilanı buldum. Şansıma önce oturduğum evden de daha ucuzdu kirası.

Ev ‘iyi’ bir halde değildi, 50 yıllık bir apartmandaydı. Eski bir bina, doğramaları eski olduğu için ilk kış çok üşüdük. Ama görece 85 m2, asansörü olmayan, yaz aylarında bodrumun koktuğu, tipik kötü bir İstanbul evi. Oraya taşındık, 2019’da o eve çıktığımızda kirası bin 900 liraydı. Ama bu yine benim şansım, ben oraya taşındığımda aynı mahalledeki kiralar 2 bin – 2 bin 500 liraydı. Ama ev sahibimin benden önceki kiracılarıyla sorunlu ayrılmış olması ve kira konusunda sorun yaşamayacak düzenli para kazanan iş-güç sahibi ‘aileye’ vermek istemesinin bunda payı var elbette.

İç huzurumuzla kontratı karşılıklı imzaladık, taşındık. Kızım ilkokuldan o evde mezun oldu, ancak ortaokula başlarken pandemi de geldi. 2020’nin yazına girerken mal sahibim vefat etti. Bu sırada mirasçıları beni aradı... “Babamızı kaybettik” dediler. “Başınız sağolsun” dedim. Evi satılığa çıkartacaklarını söyleyip benim alıp alamayacağımı sordular, kaça vermek istediklerini sordum, 600 bin lira istediler.

Evi satın almayı düşündünüz mü?

Düşündüm o sıra, ben nihayetinde tek maaşla geçinen, tek başıma çocuk büyüten bir kadınım. İstanbul’da bir yandan kira ödeyip, bir yandan da büyüme çağında olan çocuğuna haftada bir defa et yedirmeye çalışan, çok da ‘lüks harcamaları' olmayan bir insanım. "Bütün bunları bir ev kredisi ödeyerek gerçekleştirebilir miyim?" diye kendi kendime sordum... Hayır, mümkün değil. “Ben alamayacağım, hayırlısı olsun” dedim, teşekkür ettim. Sonra satılığa çıkarttılar evi.

2020 yazı aynı zamanda emlak kredi faizlerinin de en düşük olduğu araydı, yüzde 0,76’ya kadar düşmüştü. Bu durumdan faydalanma ihtimalinizi değerlendirdiniz mi peki?

Evet tam olarak öyleydi, tam pandeminin çıkışı sıralarında... Aslında baktığınızda herhalde benim şu fani ömrümde ev almaya ev almaya, daha doğrusu “alabilmeye” en yakın olduğum dönemdi.

Ama o dönem bile ev için 600 bin liralık bir kredi çeksem onu da ödemem mümkün değildi. Tabii bir de o sıralar, evlerin 1 milyon liraların üzerinde satılmasını hayal bile edemezdik, çok uçuk rakamlar bunlar gerçekten. Bundan bir sene önce benim üst katımdaki daire satılmıştı, onu 450 bine sattılar. Ki onu da satmak için bir beş ay uğraştılar, binanın çok zahmeti var, ciddi anlamda elden geçmesi gerekiyor, kentsel dönüşümden de bir şey çıkma beklentisi yok.

Evi alır almaz çıkartma için ihtarname çektiler

Peki ev satılığa çıkartılınca neler yaşadınız?

2020’nin sonbaharına gelince ev satıldı, 900 bin liraya. Ben ister istemez telaşa girdim, yeni mülk sahipleri satın alır almaz bir ihtarname çektiler. “Mal sahibi konut olarak kendisi ikâmet edecektir, dolayısıyla evi boşaltmak için altı ayınız vardır” diyordu.

Bu aralar çok korkmuştum, “ne olacak acaba evsiz mi kalıyorum?” diye. Tabi bir şekilde soruşturduğumda, yeni mal sahibimin üzerine sadece bulunduğumuz semtte altı tane ev olduğunu öğrendim. Dolayısıyla rahatladım, çünkü birden fazla konutu varsa kiracısını çıkarttıramıyor ‘ben oturacağım’ diye. Ancak taciz eder, ben de buna katlanırım diye düşündüm.

Yeni ‘ev sahibi’ piyasa spekülatörü emlakçılar

O evde kalmakta ısrar etmemin sebebi de şu; ben çalışan bir kadınım, sabah saat 6.30’da evden çıkıyorum ve işe gidiyorum. İstanbul trafiği düşünüldüğünde ideal koşullar aslında... Kızımsa saat 7.30 gibi kalkıyor, kahvaltısını ediyor, üzerini giyiniyor ve okuluna yürüyerek gidiyor.

Yeni mal sahibimin üzerine bir sürü ev olduğunu öğrenince rahatladım, bir şey olmaz diye. Ama bir gün bir arkadaşım aradı, “Yahu senin evinin fotoğrafları var bir satılık ilanında” diye. Baktım 13 tane ilan var, hepsi benim evim. Yani yaşadığım evi, yeni satılan ve satın alan kişinin ‘ben oturacağım siz çıkın’ dediği evi, 13 farklı emlakçı satılığa çıkarmış!

Bir an anlayamadım... Sonra tabi duyumlarla öğreniyorsunuz, bazı emlakçılar bir araya gelip, konut alıp değerlenmesini bekleyip satılığa çıkartıyorlar.

Bir ay bekletip iki katı fiyata satışa çıkardılar

Önceki mal sahibinden 900 bin liraya aldıkları evi 1 milyon 800 bine satışa çıkartmışlar. Evi almalarının üzerinden daha bir ay anca geçmiş. En sonunda 2021’in Nisan ayında evi 1 milyon 600 bin liraya sattılar.

Yeni ev sahibim de ihtarname yolladı çıkmam için, ancak bu önceki gibi beni kandırmak için değil, gerçekten benim yaşadığım ev dışında başka bir mülkü yok. Kara kara düşünmeye başladım, “ne yapacağım” diye, ev arıyorum sürekli. Tekrar her gün emlak sitelerine bakmaya başladım, bir taraftan oturduğum mahallede, bir taraftan da çocuğumun okuluna gidişinin kolay olacağı, toplu taşıma imkânlarının olduğu yerleri araştırıyordum.

Ama birdenbire inanılmaz bir hızla arttı ev kiraları. Bu kiraların fırlaması tam anlamıyla birdenbire oldu... Benim razı olabileceğim en yüksek kira 4 bin lirayken, yani bir şekilde o kadar ödemeye yetiştirebilecekken gelirimi, bulabildiğim en makul kiraysa 10-15 bin oldu! Artık herhangi bir şekilde benim ev bulmamın ihtimali yok...

‘Evden çıkma şansım yok, mahkemeye verince sürecin uzamasını umacağım’

Artık taşınma şansım bile yok, yapabileceğim bir şey de yok. Ama evi boşaltmam gerekecek iş mahkemeye varınca. Artık mahkeme sürecinin uzamasını umacağım, başka bir şey de gelemez elimden.

Ev satılırken de emlakçılar “e hadi kiranızı da 4 bin 500’e çıkartın, belki sizi evden çıkartmak istemez yeni ev sahibiniz” diye akıl veriyordu kendilerince... Ben yine kira zammı döneminde yasal sınır üzerinden yatırdım kiramı.

Şu an 2 binin üzerinde kira ödüyorum. Ama açıklanan resmi zamla, bir sonraki dönem kiram 3 binin de üzerine çıkacaktır elbette.

Son dönem yasal kira artış sınırını yüzde 25 olarak açıklamışlardı...

Biliyorum, ama bakacağız işte... Yani en mantıklısı, en doğrusu neyse onu yapmaya çalışacağız. Sonuç olarak hiçbirimiz maaşlarımıza yasal enflasyon sınırları üzerinde zam almıyoruz...

Peki eninde sonunda bu evden çıkmanız gerekecek, o zaman ne yapacaksanız?

Açıkçası gerçekten hiçbir fikrim yok... Evi boşaltma vaktimiz gelince, mecburen ev arkadaşı arayan ya da kirayı paylaşabileceğim biriyle ortak eve çıkabilirim. Öyle şeyler geçiyor aklımdan.

Ama tek başıma, şu koşullarda bir İstanbul kirası ödeyebilme şansım olmayacak bu saatten sonra. Belki bir daha asla olmayacak.

‘Halkla dalga geçiyorlar’

Mayıs ayında 2 milyon liraya kadar konut kredisinde faiz indirimleri açıklanmıştı. Hatta konut sorununu çözmek için bir müjde gibi sunulmuştu. Bunun içinde olduğumuz barınma krizini çözmekte bir fayda sağlayacağını düşünüyor musunuz?

Gerçekten, ben bunun bir şekilde halkla dalga geçmek için oyun olduğunu falan düşünüyorum. Yani samimi olarak, var olan iktidar dalga geçiyor.

Hiçbir şekilde bu açıklanan paketlerin ciddiye alınır tarafı yok. Bugün İstanbul’da 1,5-2 bin liranın altında normal bir daire bulamıyorsunuz nerede bakarsanız bakın... Çok saçma...

Kim 2 milyona kredi çekecek de konut elde edecek? Nerede yaşıyoruz? Hele nüfusun ağırlıklı payı asgari ücretin biraz üzerinde maaş alıyorken...

Şimdi kredi çeksem, 25 bin lira taksit ödemem gerekecek her ay. Ancak gülünür bu rakamlara.

Bir taraftan Temmuz ayında enflasyona uyum çerçevesinde asgari ücretlere, memur ve emekli maaşlarına yüzde 40’a yakın zam gelebileceğini dillendiriyor yetkililer. Bu ifadelerin samimi olup olmadığı bir tarafa, asgari ücretteki bir artış, diğer ücretli çalışanlara da yansıyacaktır. Böyle bir artışın barınma sorununa çare olabileceği beklentiniz var mı?

Özel sektörde zaten kimse kamuda açıklanan kadar zam almaz. Ancak yapsalar da ne olacak ki? Yüzde 40, TÜİK’in açıkladığı resmi enflasyonun bile ancak yarısı kadar ediyor.

Benim kiram, faturalarım, asgari yaşam maliyetim yüzde 200 arttıktan sonra, maaşıma alacağım yüzde 40 zam – ki bu iyimser beklenti – hiçbir fayda sağlamayacaktır bana. Daha çok yoksullaşacağız, daha zor yaşayacağız.