Derince kazın kuyusun…

Hainlerin kuyusunun derin kazılması benzerlerine bir daha geçit verilmesin diyedir. Bir haini gönderirken, o ve benzerlerinin boy attığı boşluklara bir daha izin vermeyecek olanlar…Haydi bir adım öne!

Aydemir Güler

Söz konusu olan kişi Mihail Sergeyeviç Gorbaçov ise, “ölenin ardından kötü konuşulmaz” ilkesi geçersizdir. Bu kategoriden başkaları da var; faşistler, darbeciler. 

Kötü konuşmama ilkesi ise çok eski tabirle bir “adabı muaşeret kaidesi” değil. Zarar ziyan birinin dahi sevenleri vardır, üzülmüşlerdir; üstelik bir insanın tek yönü, topluma verdiği zarar değildir çoğunlukla… Bir iki iyi şey de vardır, senin benim görmediğimiz; ve bir tek onu seven yakınlarının bildiği… Bahsi geçen ilke hayattakilere saygı gereği sayılabilir; bir entelektüel ve vicdani dürüstlük veya temkinlilik denebilir…

Her neyse; Gorbaçov söz konusu olduğunda bunların hiçbiri geçerli değil. Sosyal medyada çok küfür gördüm; küfredenlerin klavyesine sağlık, ekleme yapmayacağım. 

1931’de doğan hainimiz tarihsel misyonunu 1983-1991 arasında oynamıştır. Sonraki otuz küsur yıl fazlalıktır. Bu yılların önemli bölümünde yüz binlerce dolar karşılığında abuk sabuk konuşmalar yapacaktı. Ne de olsa Sovyet liderleri arasında hitabet yeteneği en yüksek olanlardan biri sayılıyordu! 

Fazladan yaşadı derken abartmış olabilirim; iyi ki 1995’te buralara gelmişti! 1991-2022 aralığında, tam olarak 1995’in Nisan’ında Türkiye’ye gelişini, ziyaretin kendisini değil de vesile olduğu hayırlı tepkileri olumlu anabiliriz. Kim yaptı, Boğaziçi Üniversite'li (BÜ), ODTÜ’lü programı merak ediyorum doğrusu! Hadi benim de ondan on yıl kadar önce mezun olduğum Boğaziçi hep liberal, Batıcı, gericilere hoşgörülü olmuştur da, ODTÜ’de geldiğine pişman edileceğini tahmin etmek için çok yetenek mi gerekirdi?

Gorbaçov’un kendi danışmanlarının bir hayal dünyasında yaşadığını tahmin edebiliriz. Sovyetler Birliği’ni yıkmış olmalarının bütün dünyada, hem saraylarda hem kampüslerde alkışlarla kutlanacağını zannetmiyor olsalardı, günlerini gecelerini sıtma nöbeti gibi ter içinde titreyerek geçirirlerdi. İnanmak istiyorlardı bütün insanlığa bu alçaklığı yedirdiklerine. Ama Boğaziçi bile yememişti!

O zaman SİP’li Öğrenciler vardı ve SİP’in Öğrenci Bürosu’ndan bir yoldaşımız aynı zamanda BÜ’deki örgütün sekreteriydi. Videoya çekmişlerdi; hâlâ olsa da izlesek Gorbaçov’u uğurlarken... Görüntüde bizim Mustafa, orta kampüste gezintiye çıkmış, sırıtık Gorbaçov’u birkaç metreden parmağıyla gösteriyor ve işte diyordu, hain, karşı-devrimci… Olup biteni anlayıp apar topar kaçırdılar büyük konuşmacılarını! BÜ’nün altından kalamazdı ODTÜ. Ayaklandı solcu öğrenciler. Çiller hükümetinin emriyle devlet siper oldu eski Sovyet liderine…

1980’lerde uğursuz misyonunu örtmeye özen gösteriyordu Mihail Sergeyeviç. Yabancı basınla bir buluşmasında, biri Sovyetler Birliği’ndeki insan hakları sorunlarını açacak olduğunda, Gorbaçov’un masayı yumrukladığını nasıl unuturuz: “SBKP Birinci Sekreteri'ne böyle soru soramazsınız!” Yanıt doğruydu ama bana sorarsanız bir örtüden ibaretti. Partide henüz tarım işlerinden sorumluyken Kanada’da Aleksander Yakovlev’le buluşması rastlantı olabilir mi!

***

Perestroyka ve Glasnost’un, Türkçe'ye karşı-devrim programı diye çevirelim, mimarı sayılan Yakovlev Kanada’da kızağa çekilmiş, geri dönüş yollarını gözlerken emperyalist liderlerle kankalık ediyordu. Başbakan Pierre Trudeau’nun ikinci oğluna Alexandre adını seçmesini bu ilişkiye bağlayan yorumlar abartılı mıdır, bilmiyorum. Ancak 1923 doğumlu olup 2005’te bu dünyadan defolup giden Aleksander Nikolayeviç Yakovlev, ta Hruşçov döneminde Merkez Komite’ye alınmış, ve bir MK üyesi olarak ABD’de eğitim almaya yollanacak ölçüde yüz kızartıcı pratiklere bulaşmıştı. 1958-1960 arasında Fulbright Programıyla ekonomi öğrenen bu adam, muhtemelen bir devşirme olarak 1960’da memlekete dönüp yükselişini sürdürdü. Ancak güya milliyetçiliğe karşı bayrak açtığı için gözden düşüp 1973’te Atlantik ötesine yollanacaktı. Gününü beklemeye, beklerken Kanada’da ufuk açıcı ve iç karartıcı ilişkiler kurmaya… 

1983’de Gorbaçov’la ne kadar iyi anlaştıklarını keşfettiler. Tarihte rastlantıların belirleyiciliğine yer yok. Gorbaçov’un Kanada’dan dönmesinden hemen sonra Yakovlev yeni görevine çağırılır. Bilimler Akademisi bünyesindeki Dünya Ekonomisi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nün başına geçer. Karşı-devrim programı genel hatlarıyla hazır olmalıdır Batı’da. Entelektüel Aleksander Sovyet sosyalizminin yıkılışını planlamaya başlar.

Rastlantılar tarihsel kesişimlerden ibarettir. Yakovlev Trudeau’yla hasbıhal ederken Anatoliy Fyodoroviç Dobrinin de Washington’da Kissinger’la bazen haftada dört kere yemekte buluşuyordu! 1919’da doğup 2010’da kuyusunun derin kazılmış olduğunu dilediğimiz Dobrinin, Sovyetlerin Batı’da fazla deneyim kazanan kadrolarına kuşku duymak gerektiğinin bir diğer canlı kanıtıdır. Emperyalizmin kalbinde altı başkan görmüş, özellikle ABD emperyalizminin en alçak liderlerinden biri olan, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Amerikan safına örgütlenmesine imza atan Henry’yle aile dostu olmuş kadromuz, 1971’de SBKP Merkez Komitesi’ne girmiştir. Daha on beş yıl Washington’da, artık MK üyesi sıfatıyla tıkınmaya devam edecektir. Aralık 1989’da, yani Berlin Duvarı’nın yıkılmasından birkaç hafta sonra Bush ve Gorbaçov’un Soğuk Savaş'ın sonunu ilan ettikleri Malta Zirvesi'nde, Dobrinin de masadadır. 

Yani Gorbaçov yalnızca bir Hainler Kulübü'nün temsilciliğini yürütmüştür…

***

Gorbaçov’un komünizm adına masayı yumruklamasıyla elde avuçta ne var ne yok satılıp savılması arasında sadece birkaç yıl vardır. Elbette bu bir hainler operasyonu da değildi. 

Gorbaçov’un yükseldiği tarım işleri 1970’lerde kötü gidip durmuştu. SBKP’nin dünya devrimine uzanan ufkunu bulutlar örtüyordu. 1985 sonbaharında Afgan Devrimi'ni satmanın ilk adımlarının atılmasında, Sovyetler Birliği Batı cephesini neredeyse tamamen boşaltmış, neo-liberalizmden öğrenme eğilimleri yaygınlaşmışken şaşacak ne olabilirdi? 1986 Çernobil Faciası Sovyetler Birliği’nin itibarsızlaştırılması için Gorbaçov ekibi tarafından kullanıldı elbette; ama kazanın kendisi yeterince itibar yıkıcı değil miydi zaten? Barış stratejisinin yolunun teslimiyetle fazla benzeştiği bir süreç, 1990’da ABD’nin Birinci Körfez Savaşı’nı, militarist Saddam’a karşı desteklemekten başka bir seçenek bırakmış mıydı acaba? 1991’de başarısızlığa mahkûm Ağustos Darbesi sanki alkolik Yeltsin’i kahramanlaştırmak, SBKP’yi kapatmak ve SSCB’nin tabutuna son çiviyi çakmak için kurgulanmıştı! 

Mihail Gorbaçov uğursuz bir misyonu yürüttü. Kendi başına değil, yukarıda iki örneğine değindiğim bir Çete'yle birlikte. Bu Çete gökten düşmedi, Sovyet toplumunun ve Komünist Parti’nin içinden çıktı. Böyleleri hep beslenecek çöplük bulabilir; daha önemlisi, Sovyet toplumunun sorunlarının istismar edilmesi için boşluk bırakılmıştı. Sovyet devrimcilerinin bıraktığı boşluklarda Batı yanlısı veya ajanı, yeni bir sermaye sınıfı yaratmaya tutkulu, anti-komünist, halk düşmanı alçaklara gün doğdu. Siyasal tarih geriye doğru bir zorunluluklar zinciri olarak okunamaz. Ne Gorbaçov’un bir haine dönüşmesi zorunluluktu, ne de Çetesinin koskoca ülkemizi, uluslararası işçi sınıfının en ileri kazanımını yıkması. 

Sınıf mücadelesi ve komünizm davası ilerlemeye mahkûmdur. Duran mücadele olmaz. Statüko komünizmin ölüm anıdır. 

Bir haini daha gönderirken, o ve benzerlerinin boy attığı boşluklara bir daha izin vermeyecek olanlar… Bir adım öne!