Yıl 2007: 'Yerli ve milli' Erdoğan, ABD'li tekeli yargıya karşı savunmak için ne demişti?

Arkasında bizzat emperyalist Amerika'nın olduğu Cargill karşısında, salt hukuk mücadelesine güvenenlerin, bu şirketi hukukla durdurulabileceklerine dair yanılgılarının bugün tarihsel olarak hiçbir önemi ve değeri yoktur. Atı alan Üsküdar’ı geçmiştir bile.

Mehmet Yavuzkan

Yazının başlığında, “greyder” kelimesini kullanınca, okurlarımız “konuyla ne ilgisi var” diye düşünebilir ama ne yazık ki var; tırnak içine aldığımıza göre, metaforik bir anlatımı olsa gerek! Üzerinden on yıl geçse de, unutulmuş olabilir; merakı hemen gidererek, konuya odaklanalım. 

Tayyip Erdoğan, 2007 yılında, Cargill hakkındaki yargı kararlarını "kabullenemediğini" belirterek şöyle demişti: “O konudan bir Başbakan olarak ben üzgünüm. Böyle bir şeyi Başbakan olarak kabul etmiyorum. (...) Siyasetçilerin görevi engel aşmaktır. Aynen bir greyder gibi önündeki birçok engeli düzelte düzelte yola devam eder. Biz yol açacağız, arkamızdan da girişimci gelecek.”

Açtı da!..

Hafızasız sınıf mücadelesi olmaz, sınıf da!.. Bu yazının amacı, Cargill sürecindeki, kimi durum ve olguları hatırlatmak olacak. İlginç bir rastlantıyla... Türkiye tarihinde en çok işçinin (200 bin) greve çıktığı yıl olan 1995’de, Şeker Fabrikalarında greve çıkılan 20 Eylül’ün yıldönümünde... 

Gelinen noktada, söylenebilecek yegane şey, “hukuk (ve demokrasi) mücadelesini bırakmayacağız”, “kamuoyu baskısını oluşturacağız” gibi özelleştirmeler tarihinin en veciz sözlerinin hiçbir anlamının olmadığının artık görülmesi. Devletin ve basının rolünü, bunların sınıf mücadelelerindeki yerini gözlemek açısından da Cargill olayı çok şey anlatıyor.

Bazı dönüm noktalarını hatırlayarak başlayalım. 

Tarih, 5 Mayıs 1999.

Hakim Ayşen Güven ve Bilirkişi Yunus Kerimoğlu, Cargill'in inşaatı süren fabrika arazisine giderler. Danıştay'ın durdurma kararına rağmen, devam eden inşaat nedeniyle açılan tespit davası üzerine yapılacak keşif amacıyla oradadırlar. Devletin hakimi ve bilirkişisi engellemeyle karşılaşırlar ve uzaktan gözlemle keşif yapmak zorunda bırakılırlar. Bu durum, zapta şöyle geçer:“Yetkili kişinin gelmesi beklenildiği halde engellendi. Keşif yapılmasını engellemek için içeriye sokmadılar. Ofisin önünden inşaatların durumunu bilirkişi heyeti ve mahkeme heyeti birlikte inceledi”

Tarih 5 Mayıs 2005.

AKP hükümeti, Cargill fabrikasının bulunduğu alanı “Özel Endüstri Bölgesi” ilan eder. Bu işlemin yürütmesinin durdurulması ve iptali talebiyle, Danıştay'da iki ayrı dava açılır.

2002 yılı...

Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Ön Lisans Programı'nın 2002'de yayınladığı, “Halkla İlişkiler – Uygulamaları ve Örnek Olaylar” kitapçığında anlatılan örnek olaylardan biri, Cargill patronunun “Halkla İlişkiler Yönetimi” konusunda yaptıklarıdır.

Cargill, olumsuz kamuoyu baskısını en aza indirmek, konunun ulusal basına sıçramasını engellemek, Cargill taraftarı kişileri kullanarak olumsuz görüşe sahip kişileri tarafsız hale getirmek, tarafsızları yatırım hakkında olumlu görüşe sevketmek gibi hedeflerle çalışır. Bir danışmanlık firmasından destek alınır.

Çalışmalar sonucu, Bursa yerelindeki tepkisellik ciddi biçimde engellenir. Köylüler ve Orhangazi halkı, Cargill taraftarı haline dönüştürülür.

O dönemde, Bursa’nın duyarlı insanları, Cargill için Orhangazi’de basın açıklaması yaparken, belki de bugün yürüyen işçilerin aileleri tarafından protesto edilir! Çünkü, çocukları iş sahibi olacaktır; yağma, tarımı çökertme ve sağlıksızlık hiç önemli değildir! 

Tarih, 10 Nisan 2006.

Başbakanlık'ta bir toplantı düzenlenir. Başbakan Müsteşar Yardımcısı Mustafa Çetin bakanlığında Başbakanlık, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ve Cargill firması yetkilileri, “davalara karşı hazırlanacak dilekçelerde izlenecek stratejiyi belirlemek ve yargı süreci sonunda verilebilecek olası bir aleyhte karara karşı izlenecek yol ve yöntemleri tespit etmek üzere”biraraya geliyor. 

Toplantıda, Cargill patronu, hükümet ve devlet bürokrasisi, devletin bir başka kurumunun, Danıştay’ın kararlarının Cargill'in faaliyetlerini durduracak nitelikte olduğu belirtilerek, tesisin faaliyetine devamının sağlanabilmesi için hukuki yönden neler yapılabileceğikonusunda, kafa kafaya verip  “çözüm” arıyor.

Toplantı sonunda, Tarım Bakanlığı'na bir yazıyla,

• 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu`nda yapılacak bir değişiklikle ildeki kamu kurum ve kuruluşları ile üniversite temsilcileri yanında sivil toplum örgütü temsilcilerinin katılımıyla oluşan Toprak Kurulu'nun, bu kanundan kaynaklanan yetkisinin, tarım ürünü işleyen ve ileri teknoloji kullanan mevcut tesislerin bulunduğu alanlar için Tarım ve Köyişleri Bakanlığı`na devredilmesinin sağlanabileceği ve böylece sivil toplum örgütlerinin bu konudaki olumsuz tutumlarının bertaraf edilebileceği,

• 5403 Sayılı Kanun`un geçici 1. maddesinde yer alan, gerekli izinler alınmadan tarım dışı amaçlı kullanıma açılmış ve tarımsal bütünlüğü bozmayan arazilerin istenen amaçla kullanımı için bakanlığa müracaatta tanınan 6 aylık sürenin, yapılacak bir kanun değişikliği ile 6 ay daha uzatılmasının Şirket izinlerini yenileyebilmesine imkan vereceği ve böylece faaliyetine devamını sağlayabileceği, konusunda görüş birliğine varıldığı, 

bildirilerek, sorunların aşılması için gerektiği düşünülen çalışmaların yapılması hususu iletilir.

Bunun yanısıra, dönemin ABD Büyükelçisi Ross Wilson ve ABD İstanbul Başkonsolosu Sharon Wiener, Bursa'ya yaptıkları gezilerde, Cargill konusunda desteklerini eksik etmez; Wilson'un Bursa'da yaptığı tüm temaslar kapalı kapılar arkasında, halktan gizli yapılır! 

2008 yılı...

TKP Bursa İl Örgütü, “Cargill değil, bu memleket bizim”başlıklı bildiriyi yayınlatmak istediğinde, Bursa Hakimiyet gazetesinden gelen yanıt şu olur: "İlanın patron Celal Sönmez'in avukatına gösterildiği ve yayınlanamayacağı"idi. Aynı ilan, Cavit Çağlar’ın sahibi olduğu Olay gazetesinde de yayımlanmaz! 

Patronların bu tercihi, siyasal olduğu kadar ekonomiktir de. İlanın yayımlanması durumunda, sadece Cargill değil, birçok reklamın kesilmesinin yanısıra, başka “ceza”larında kesileceği gün gibi aşikardır. 

Gazete patronlarının bu kadar taraf olduğu bir konuda, o gazetede, Cargill aleyhine yazı yazılması mümkün müdür? 

Sonuç olarak...

Arkasında bizzat emperyalist Amerika'nın olduğu Cargill karşısında, salt hukuk mücadelesine güvenenlerin, bu şirketi hukukla durdurulabileceklerine dair yanılgılarının bugün tarihsel olarak hiçbir önemi ve değeri yoktur. Atı alan Üsküdar’ı geçmiştir bile.

Yukarıdaki örneklerden hareketle, ekonomik ve hukuk mücadelelerinin temel belirleyeni, sınıf mücadelesidir. Bu mücadelenin güçlü tarafı olan sınıf, ekonomik ve hukuk mücadelesini gücüyle kazanır. Ülkemizdeki özelleştirmelerin tarihi, tersinden, bunun acı örnekleriyle doludur. 

Karşımızda, her açıdan donanımlı ve işçi sınıfına karşı sınıf kinini çok iyi örnekleyen bir sınıf var! Patronlar, çaresi yoksa ya da pazarlık yapabileceği inancıyla masaya otururlar! Özelleştirmeler tarihi, birçok kalkışmaya rağmen, işçi sınıfının çaresizce masaya otur(tul)duğu bir tarih olmuştur.

Kalkışmaları kıran şey, örgütlülükten, sınıf bilincinden ve siyasi mücadeleden yoksunluk olmuştur. 

Gerisi “greyder”lere kalmıştır; oluşan toplumsal ve ekonomik enkazlar, umurlarında bile olmamıştır! 

Cargill sürecinde de görüldüğü gibi, gördüğümüz ve göreceğimiz her şey, sermaye sınıfının sınır tanımayan yayılması ve talanı içindir. Tüm plan ve projeler daha fazla kâr, daha fazla sömürü içindir. Bu düzende, siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel tüm değişimlerin temelinde bu vardır.

Sermaye, salt maddi hamleleriyle değil, yayılımına zemin oluşturacak ya da onu 'doğal' kabul edecek bir toplumsal algıyı da oluşturmaktadır. AKP'de cisimleşmiş işbirlikçilik, piyasacılık ve gericilik, sermayenin karakteri ve tercihi olup, bu işe yaramaktadır.

Bir zamanlar, Erdoğan, meşrebine uygun bir şekilde, “düşünmüyorsan, sorun yok” demişti! Sermaye sınıfı, işçi sınıfına yönelik bunu başardığına inanıyor!  

Şimdi de, buna ek olarak, “yaşıyorsan, sorun yok” dedirtmek istiyor; emekçilere ve yoksullara, kriz döneminde bile  şunu telkin ediyor: “Başka yol aramayın ve sorgulamayın; örgütlenmekmiş, düzen değiştirmekmiş, boşverin! Düzendeki fırsatları görün, uyum sağlayın; başınızı derde sokmayın! Yaşayıp gidiyorsunuz işte!” 

Flormar’dan Cargill’e, farklı sektörlerdeki mücadele örnekleri, patronların “düşünmüyorsan ve yaşıyorsan, sorun yok” telkinlerinin ve tehditlerinin işe yaramadığını göstermektedir. 

İşçilerin ve yoksulların zihninde,  patronların “sorun” olarak görülmeye başlanması, sadece, örgütlü bir sınıf hareketinin değil, gelecek güzel günlerin de habercisidir.