Rantiye ve şantiye kavşağında cumhuriyetin intiharı: Bir patron niye ölür?

"Rantiye, sömürü çarklarında doğrudan değil, dolaylı bir pozisyona sahiptir. İşçiyi doğrudan sömüremez. Yani rantiye haline gelen kapitalist, kendi tanımına içkin olan doğrudan sömürü mekanizmasına uzaklaşmaktadır. Hasip Akgül'ün 1994'te Marksist Damar'da çok güzel ifade ettiği gibi bu intiharın sebebi tam olarak budur."

Aytek Soner Alpan

Bugün yıllar öncesinde gerçekleşen bir intiharın yıl dönümü.

Yıl 1993… Günlerden 9 Kasım. Yani bundan tam 23 yıl önce.

Kimi haberlere göre atış poligonundan kimi haberlere göreyse bir arkadaşının davetinden dönen Ekrem Dürüst, Çamlıca'da Boğaz'a nazır ve dillere destan malikanesinin yatak odasında, Smith & Wesson marka silahı ile kendisini öldürdü. Dürüst'ün cesedinin yanı başında reenkarnasyonla ilgili bir kitap olduğu yazıldı. Basın intihara yoğun ilgi göstermesine rağmen, intihara bir türlü anlam veremiyordu. Milliyet gazetesinin konuyla ilgili haberinin başlığı "Tatlı Hayattan Sır İntihara" şeklindedir.

Dürüst hakkında görüş beyan eden dostları, akrabaları, çevresi intihar için bir sebep olmadığını gazetelere doğrularlar. Dürüst, Türkiye'nin en zengin insanlarından biridir ve ekonomik bir sıkıntı içine düşme ihtimali sıfırdır. Birkaç yıl önce sahibi olduğu Alo-Mintax markasını (ve aslında Türkiye'deki bir kimya tekelini) astronomik bir meblağa ABD'li Procter & Gamble şirketine satmış ve artık yaşamını kimi ülke bütçeleri ile mukayese edilecek bu parayı harcayarak geçirmeye karar vermiştir. Söz konusu meblağ, yazılanlara göre, 80 milyon doların üzerindedir.  

Özallı yıllar olan 1980'ler boyunca hızla yükselen Dürüst'ün ismi ve fotoğrafları çılgın eğlencelerle birlikte gazete sayfalarını süslüyordu. 1985 yılında gazeteler 120 milyonu tavla oynarken kaybettiğini yazıyordu, örneğin. Kıyaslama için söyleyecek olursak, 1985 yılında ekmek 60 liradır. Tavlada kaybedilen bu meblağın bugün ne kadara denk geldiği küçük bir hesapla bulunabilir. İstanbul'daki "erotik kulüp" açılışları, çürümenin payitahtındaki "sambalı geceler" yine Dürüstlerle birlikte anılıyordu. Dürüst aynı zamanda Galatasaray'ın yönetimindedir. Şu ya da bu futbol kulübünün yönetiminde bulunması da dönemin ve bugünün ruhu ile son derece uyumludur.

Dürüst'ün bu "kaymak tabaka" hayatına rağmen neden ölmek istemiş olabileceği bir türlü anlaşılamıyordu. Dürüst neden intihar etmişti?

BİR İNTİHARIN SİYASAL İKTİSADI

Basında popüler bir yanıt bulunamasa da Milliyet'in magazin haberlerinin gölgesinde kalan küçük bir ekonomi haberi meseleye ilişkin bir ipucu veriyordu. Haberin başlığı şudur: "Ekrem Dürüst'e rantiyelik yaramadı." Okuyoruz:

"Ekrem Dürüst, fabrika satışından sonra Türkiye'de 'rantiye' tipinin simgesi haline gelmişti. Gece hayatına düşkünlüğü nedeniyle sosyetenin ünlüleri arasında yer alan Ekrem Dürüst'ün kumar tutkusundan dolayı babası Ahmet Şükrü Dürüst'le arasının sık sık bozulduğu öne sürülüyordu."

Kendi hayatına son veren Ekrem Dürüst, 1980'lerin rantiye tipinin sembol ismidir. Paradan ve kerameti ve kıymeti kendinden menkul kağıtlardan para kazananlara rantiye deniyor.

Ekim Devrimi'nin önderliğinin en önemli isimlerinden olan Buharin, bir çalışmasında burjuvaziye "sefa sınıfı" adını veriyor ve bu sınıfın içinde rantiyelerin giderek genişlediğini saptıyordu. Basım yılı 1919'dur. Dayandığı kaynakların çoğu 1910'lu tarihlerde yazılmıştır. Kapitalist sınıfın, eskilerin deyişiyle, inhitat etmesi yani düşüş yaşaması neticesinde ortaya çıkan bu katmanın en önemli özelliği tüketiciliğidir. Tüketim ideolojisinin temelinde işte bu sınıf yatmaktadır. Tam anlamıyla bireyci olan rantiye, ileriye bakmaktan ve ileriyi görmekten acizdir. Buharin'e göre bu katmanın kulağına küpe ettiği söz "carpe diem"dir. Yani, anı yaşa.

Türkiye'de İslamcıların içinden gelip derinlik üretebilen nadir isimlerden olan Sabri Ülgener rantiyeyi üreten psikolojiyi şöyle tarif eder: "Kazanmanın muntazam ve devamlı bir işletme halinde değer yaratan bir faaliyet olarak bizatihi icrasına değil, fakat sonunda tattıracağı tüketim ve gösteriş cihetine, bazen hatta başkalarını belli bir davranış ve seçime zorlayıp etkilemenin tattıracağı üstünlük bilincine varmanın hizmetine koşulduğu" bir durum.

Ülgener'e göre rantiye "gerçek iş adamı"nın zıttıdır. Yazar, üreten, "gerçek iş adamına" rantiyeyle karşılaştırıldığında ahlaki bir üstünlük atfetmektedir.

Gerçekten böyle midir? Örneğin, Ekrem Dürüst'ün markanın kurucusu babasıyla olan gerilimi buna örnek olarak gösterilebilir mi?

Hayır, böyle bir karşıtlık yoktur. Toplumda rantiyenin taban tabana zıddı olan bir kesim aranıyorsa, işte o, Buharin'in de dediği gibi, proletaryadır. Her patron eninde sonunda içsel olarak rantiye olmayı ister. Rantiye gibi lüks ve gösteriş içinde yaşamayı, sermaye tanrısının ona emrettiği şekilde sermaye biriktirmekten başka şeyler de yapmayı arzular. Wallerstein'in dediği gibi, kapitalistin içgüdüsü rantiye statüsünden girişimci statüsüne geçmek değil; tam tersi yöndedir. Bugün sermayenin büyük bölümünün rantiye haline gelmesinin ardında kapitalizmin krizi kadar bu da vardır.

Ancak yine de bir noktanın altı çizilmelidir: Rantiye, sömürü çarklarında doğrudan değil, dolaylı bir pozisyona sahiptir. İşçiyi doğrudan sömüremez. Yani rantiye haline gelen kapitalist, kendi tanımına içkin olan doğrudan sömürü mekanizmasına uzaklaşmaktadır. Hasip Akgül'ün 1994'te Marksist Damar'da çok güzel ifade ettiği gibi bu intiharın sebebi tam olarak budur. Akgül'e göre Dürüst'ün intiharının ardında "aktif iş yaşamının" kapitaliste sağladığı sömürme ve eşitsizlikten duyulan pornografik tatminden uzak kalmak yatmaktadır.

Kapitalist, bir yandan rantiye olmak istemektedir; diğer yandan doğrudan sömürü çarkının içinde olmak. Dünyada kapitalist sistem bir süredir bunun çözümünü bulmaya uğraşmaktadır.

RANTİYEDEN ŞANTiYEYE

Dürüst'ün intiharının ardında ABD kökenli dev bir uluslararası tekelin şirkete "çökmesi" olduğunu söyleyenler de vardır. Bu haliyle de Türkiye'nin öyküsünün bir yerine kolayca eklemlenebilir. Yabancı sermaye, tekelleşme, neoliberalizm… Ama bu kısmı şimdilik geçelim. Peki bundan sonra ne olmuştur?

Alo-Mintax deterjanlarının üretildiği Halkalı'daki fabrika bir şekilde kapatılmış, yakın zamanlarda da İnşaat ve Turizm sektörlerinde faaliyet gösteren Artaş Grubu'na satılarak yerine "Avrupa Konutları" dikilmiştir.

Rantiyeden şantiyeye geldik... İyi mi?

Gazeteleri biraz daha karıştırdığınızda merhum Ekrem Dürüst'ün kızı Şirin Dürüst'ün, sayfalarca anlatılan ve o dönem "yarım trilyon" harcandı denilen bir düğünle Neşet Yalçın'la evlendiğini görüyoruz. Tarih 1997'dir. Neşet Yalçın, NATO müteahhidi olarak tanınan ve tanıtılan Cengiz Yalçın'ın oğludur. Şirin-Neşet çiftinin şahidi dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'dır.

Rantiye ve şantiye…

Fonda ordu…

Tesadüf olabilir mi?

CUMHURİYETİN İNTİHARI

1923 Cumhuriyeti, kendisini rantiye ve şantiyeye teslim ederek bir yandan kendi temellerini bir yandan halkını çürüttü. Bir anlamda burada öyküsünü anlattığımız rantiye gibi o da intihar etti. "Yeni Türkiye" de rantiye ve şantiyenin birleştiği noktada inşa edilmeye başlandı.

Kanıt mı?

Dürüst Ailesi'nin kızları Elif ve Şirin kardeşler, 2007'de Milliyet'e bir röportaj veriyorlar. Zira sivil toplumun aktif üyeleri olmuşlar, dernek-vakıf işlerine girmişler. Pek hayırlı işler yapmaktadırlar. Röportajdan Elif Hanım'ın AKP'ye, Yalçın Ailesi'ne gelin gitmiş Şirin Hanım'ın CHP'ye oy verdiğini öğreniyoruz. Dernek yönetiminden diğer isimler de Baskın Oran'a oy vermişler… Kardeşlere o zamanın meşhur sorusu soruluyor: "Türkiye Malezya olur mu?"

Yanıtlar şu şekilde:

AKP'ye oy veren Elif Dürüst: Hayır, bir sabah uyandığımızda burayı Malezya olmuş olarak bulmayacağız, çünkü bu bir mücadele, pratik meselesi. Birlikte çalıştıkça, birbirimizi tanıdıkça Türkiye’yi Malezya oldurmayız. Çünkü burası birbiri ile iç içe geçmiş, itişip kakışan ama birbirini tanıyan karmakarışık bir toplum.

CHP'ye oy veren Şirin Yalçın: Toplum olarak Malezya bize uzak, sosyolojik olarak da, kültür olarak da uzak. Bizde yaşanan Anadolu İslamı. Demokrasimizin toplumsal kökleri Cumhuriyetimizden öncesinde de vardı.

Hemen arkasından gelen soru şu: "Peki, Türkiye’de laiklik tehlikede midir?"  Sefa sınıfından gelen bu iki kardeş bir ağızdan "Hayır!" yanıtını veriyor. Ardından Elif Hanım, Fas'a çok imrendiğini anlatıyor. Fakirlik falan çok kötüymüş ama "Üç kadın gördüm, biri yerel Afrika giysili, biri çarşaflı diğeri başı açık, kot giymiş. Üçünün kol kola yürümesine derinden imrendim." diyor.

Masallar, masallar...

1980'ler, 90'lar ve 2000'lerde Dürüst Ailesi'nin peşinden yaptığımız bu ufak gezinti şunu gösteriyor: Cumhuriyet, rantiyeyle şantiyenin buluştuğu kavşakta intihar etti.

1923 Cumhuriyeti, bu masallarla yıkıldı.

Kuruluşu artık hafriyat kamyonları ile kutlanan 1923 Cumhuriyeti'nin intiharına neyin sebep olduğunun yanıtını bir nebze olsun Ekrem Dürüst'ün 1993'teki intiharında bulabildik sanıyorum.

Bunu beğenmeyen olduysa, başka bir intihar sahnesi de önerebilirim elbette.

Peter Medak'ın 1972 tarihli ünlü filmi Yönetici Sınıf da intihar ve kaza karışımı bir sahneyle başlar… Lordlar Kamarası üyesi ve has bir rantiye olan Ralph Gurney malikanesinde yine pornografik bir zevk peşindeyken, nefessiz kalmak suretiyle kendisini tatmin etmeye çalışırken ölür. Üzerinde askeri tören ceketi, altında da balerinlere has olan bir tütü giymiş şekilde ipek bir urganın ucunda sallanan cesedi uşağı tarafından bulunur.

Önce hangi intiharın Cumhuriyet'in intiharını daha iyi sembolize ettiğine karar verin.

Sonra da bu yıkıntıdan çıkmak için nasıl mücadele edilmesi gerektiğine…