Büyükelçinin sözleri planlanmış mıydı?

Türkiye'nin Avusturya Büyükelçisi Kadri Ecved Tezcan'ın açıklamalarının ardından, şimdi de olay röportajı gerçekleştiren Die Presse muhabiri, görüşmenin ayrıntılarını yayınladı.

Büyükelçi Tezcan'ın açıklamaları Avusturya kamuoyunun gündeminin ilk sırasındakı yerini koruyor. Röportajın yayınlanmasının üzerinden birkaç gün geçmesinin ardından, röportajın sahibi Die Presse muhabiri Christian Ultsch sözlerin önceden planlanmış olabileceği imasında bulundu.

Ultsch yeni haberinde, sohbetin sadece bir kısmının yayınlanabildiğini belirtirken, Büyükelçininkine benzer duygusal bir tepkiyi 3 hafta önce Ahmet Davutoğlu'nun New York'ta göstermiş olduğunun da altını çizerek bu davranışlara bir anlam vermeye çalıştığını vurguladı.

Muhabir, Büyükelçiye röportaj bitiminde bu sözlerinin çok yankı bulacağını ilettiğini ve Büyükelçiden de "umarım öyle olur" yanıtını aldığını, bu nedenle haberin sonuna doğru bu açıklamaların önceden ayarlanmış olacabileceği üzerine şüphelerinin olduğunu belirtti.

Die Presse Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, Ecved Tezcan´a teşekkür etti
Avusturya'nın önemli gazetelerinden biri olan Die Presse'nin genel yayın yönetmeni Michael Fleischhacker ise, Tezcan'ın açık ifadelerinden dolayı teşekkürü hak ettiğini belirtti.

Fleischhacker, baş makalesinde, Türkiye'nin Viyana büyükelçisinin muhabir Christian Ultsch ile yaptığı mülakatta, "diplomasinin bütün teamüllerine aykırı davrandığını ve deyim yerindeyse olay yaratacak şekilde açık konuştuğunu" ifade ederek, "Bundan dolayı teşekkürü hak ediyor" diye yazdı.

Tezcan'ın ülkesinin yeni büyük devlet olma özgüvenini, Avusturya'da uyum konusunda hangi önlemlerin gerekli olduğuna dair net düşünceleriyle birleştiren net tavrının, ülkedeki uyum tartışmasını bir üst seviyeye taşıyabileceği kaydedilen yazıda Fleischhacker özetle şu görüşlere yer verdi:

"Bu durum, tartışmadaki dördüncü ve en önemli aşamayı teşkil ediyor. İlk aşama en uzun süreli olandı ve Türk misafir isçilerin belirli bir süre için gelen göçmenler oldukları kuruntusu hakimdi. İkinci aşamada ise siyasi kusursuzluğun eşik bekçileri, bütün olup biteni takip ettiler ve bir problemin var olduğunu çekinerek söylemek isteyen herkesi korkutarak meseleyi küçük tartışma gruplarına hapsettiler.

Üçüncü aşamada barajlar yıkıldı. Siyasi açıdan kendini sağ popülist partilerin başarılarında belli eden bu durum, entelektüel açıdan da (Almanya Merkez Bankasının eski Yönetim Kurulu üyesi) Thilo Sarazin'in 'Almanya Kendini Yok Ediyor' adlı kitap gibi yeni vurgularda kendini gösterdi.

Büyükelçi Tezcan, Avusturya ile Türkiye arasındaki ilişkiyle ilgili, özellikle de Türk göçmenlerin diğer sorunlarına nazaran daha güçlü şekilde mücadele etmelerini gerektiren uyum sorunlarına yönelik yeni bir dil başlattı. Tezcan'ın demeci, kendi değerlendirmelerine ilişkin özeleştirel bakış açılarını, en az eleştirileri kadar açık bir dille ifade ettiği için göze batıyor. Avusturyalı siyasetçilerin ve Avusturya kamuoyunun da bu meseleyi aynen bu şekilde ele alması gerekiyor.

Bu türden yeni bir dürüstülüğe doğru ilk adım, geçen 20 yıl içinde Türkiye'den Avusturya'ya gelen insanların büyük çoğunluğunun bu ülkenin bir göç politikasi yürütmemesinden dolayı burada olduğu gerçeğinin tespitidir. Şayet Avusturya Kanada veya Avustralya gibi örnek ülkelerin yürüttüğü göç politikasıyla kıyaslanacak bir uygulamada bulunsaydı, o gelenlerin pek çoğu burada olmazdı.

Türk büyükelçinin açık dilliliğiyle söylemek gerekirse gelenler yanlış göçmenlerdir. Ama şimdi yanlış göçmenler için de doğru olanı yapmak gerekiyor. Çünkü geçmiste ve günümüzde bu ülkenin bir göçmen politikasının bulunmaması, bu ülkede yasal olarak bulunan ama ciddi uyum sorunları yaşayanların suçu değildir.

Popülistlerin uzun süre siyasi kusursuzluk gerekçeleriyle bastırılan ve basitleştirilen problemlere dikkat çekerek seçimleri kazanmasını kim engellemek isterse yanlış göçmenlerin doğru uyumu için gerekli önemli tedbirlerle de ilgilenmelidir.

Büyükelçi Tezcan'ın, iki dili iyi konuşabilmek için Türkçe'ye kusursuz hakim olunması gerektiğinin önemli bir ön şart olduğuna işaret etmesi kesinlikle doğrudur. Türk dili öğretmenlerinin ithal edilmesinin bu sorunun ideal çözümü olup olmadığı, ithal edilen din öğretmenleriyle pek de mutluluk verici tecrübeler yaşanmaması nedeniyle tartışılabilir.

Büyükelçinin başlıca bahsettiği temel prensip ise dürüstlüktür. Kendisinin bu dürüstlüğü, mesela Türk göçmenlerin anaokuluna gitmeleri ve kadın hakları konusunda yapılan tartışmalara ne kadar değer verdiği, eleştirilerinin ciddiyetine bir ölçü olacaktır. Avusturya'nın uyum politikasindaki eksikliklere ilişkin eleştiriler söz konusudur ve gereklidir. Pek çok Türkün uyum sağlamaya hazır olma noktasındaki eksiklikleri de aynı şekilde tartışılmalıdır.

Uyumun başarılı olmasına ilgi duyanların, yanlış göçmenler için de doğru olanın yapılması için çabalamaları gerekiyor. Bunun ön şartı da acımasız dürüstlüktür."

(soL - Viyana)