Ankara'nın suyuna bak…

Ankara'da kuraklığa çözüm olarak Kızılırmak suyu bulundu. Sıra, musluktan akan kanserin çözümünde…

soL (HABER MERKEZİ) Ankara'nın son birkaç yıldır ciddi boyutlarda yaşadığı kuraklık tehlikesinin, mayıs ayında Kızılırmak suyunun devreye sokulmasıyla aşılması çabası, halk sağlığını tehdit eden bir sorunla sonuçlandı. Bu durumun temelinde, yılların ihmali, suyun merkezi planlanmasından vazgeçilerek yerel birimlerin inisiyatifine bırakılması, hesapsız keyfi uygulamalar, denetimsizlik ve halk sağlığının maliyet kaleminden ibaret görülmesi gibi yapısal sorunlar yatıyor.

Devlet Su İşleri'nin (DSİ) 1968'den bu yana büyükşehirlerin su planlamasındaki sorumluluk alanı, 2007'deki yasa değişikliğinden sonra, belediye teşkilatı olan tüm yerleşim birimlerine kadar genişlediyse de, Ankara'daki tabloya bakıldığında, DSİ'nin 1968 yılında 1970-2020 dönemi için hazırladığı master plana uyulmadığı görülüyordu.

DSİ su sistemi istedi, Gökçek metro yaptı
Ankara'dan 100 km kadar kuzeyde bulunan Gerede'de yapılması planlanan Işıklı Barajı'ndan su taşıması düşünülen tünellerin, 1990'larda başlanan inşaat sırasında çıkan güçlüklerden dolayı iptal edilmesiyle, DSİ, tünel yerine iki kademeli bir pompa sistemi kurulmasını önermişti. Proje, pahalıya geleceği gerekçesiyle belediye tarafından kabul edilmedi.

DSİ, Hazine Müsteşarlığı'na gönderdiği yazılarla, "2010 yılına kadar Gerede sistemi devreye girmezse Ankara'da su sıkıntısı yaşanabileceği" konusunda uyarıyordu. Belediyenin 9 Mart 2004 tarihli cevabi yazısında ise, "Hazine garantili borçlarımızın artırılmaması için su temini projelerini yap-işlet-devret modeli ile yapmayı düşünüyoruz. Metro, belediyemizin ilk öncelikli projesidir" deniliyordu.

Belediye, dediğini yaptı ve suya ayrılmış kaynak anlamına gelen ASKİ bütçesini, onlarca köprülü kavşak inşaatına ve bir türlü tamamlanamayan metro projesine kullandı... Dahası, Gerede'den su gelince genişletilmesi gereken İvedik Su Arıtma Tesisi'nin bu iş için ayrılan arazisine de ASKİ Spor Salonu'nu yaptırdı.

"Küresel ısınma"ya, "yerel nehir" çözümü
Bütün bu gelişmeler sonrasında Ankara'da son 3-4 yıldır gözle görülür hale gelen kuraklık tehlikesi, "küresel ısınma"yı suçlayarak bir yere varamayacağını idrak eden Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'i "acil çözüm" projeleriyle baş başa bıraktı. Ancak, 15 yıl önce vakit ve kaynak varken uygulanabilecek projeler, bugün için imkânsız görünüyordu. Gökçek, geçen yaz iki hafta susuz bırakılan, bir de boru patlaması sonucu susuzluğun ortasında sel yaşayan Ankara halkına, "Kızılırmak çözümü"nü sundu. Gerçekten de, borular hızla döşendi ve Kızılırmak suyu, bu yıl mayıs ayı sonunda devreye sokuldu. 21 gün habersizce halka içirilerek test edildi.

Tüketici Hakları Derneği (THD) Başkanı Turhan Çakar'ın açıkladığı verilere göre, Kızılırmak Projesi 700 milyon dolara mal olmuştu. Büyükşehir Belediyesi'nin "çok pahalıya gelir" diyerek reddettiği Gerede Projesi'nin maliyeti ise 230 milyon dolardı.

"Kızılırmak akar, suyun içerler"
Kızılırmak gerçekten de, Ankara için önemli bir su kaynağıydı ve zaten DSİ'nin planında da, Gerede'den sonraki aşamada Kızılırmak'ın kullanılması öngörülmüştü. Ama, hesaba katılmayan bir nokta vardı.

Orta Anadolu'da önemli bir havzayı tarayarak Ankara'ya ulaşan, çevre illerde sanayi atıklarının döküldüğü, küçük çayların bağlandığı bir nehir olan Kızılırmak'ın suyu musluklardan aktığında, halk sağlığını tehdit edecekti... Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO), Ağustos 2007 tarihli raporuyla, Kızılırmak'ın nehir yatağı ve beslenme havzasının yapısından dolayı "kanserojen ve gen bozunumuna neden olan sülfür, ağır metal ve radyoaktif mineraller" ile "akciğer kanserine neden olan ve çıplak gözle görülmeyen ince-iğnemsi mikrolitler" içerdiğine dikkat çekti. Bu parçacıklar havaya karışarak solunduğunda bile kanserojen etkiye sebep olabiliyordu. JMO, "eğer bu su Ankara'ya getirilmek isteniliyorsa, üzerinde kurulan santrallerden elektrik üretmek amacıyla ya da park, bahçe sulamalarında ve sanayide kullanılmalıdır" önerisinde bulunuyor, sulama için bile "5-6 defa farklı arıtma sistemlerinden geçirilmesi gerektiği" uyarısını yapıyordu.

Boşverin kanseri, ishal yok ya!
Bu noktada, Kızılırmak suyunun Ankara'da hastalık yapıcı mikroorganizmaların eseri olan ishale yol açmadığı söylenerek, yapılan işlem savunulmaya başlandı. Oysa, Tıp Kurumu'nun raporunda, "ishal görülmemesi, içme suyunun sağlık yönünden sorunsuz olduğunu göstermez. İnsan sağlığı için esas önemli olan, basit arıtma işlemleri ile kolaylıkla bertaraf edilemeyen toksik etkili kimyasal kirliliklerdir. Bu kimyasal kirliliklerin etkisi, 15-20 yıl sonra, başta kanser olmak üzere çeşitli kronik hastalıkların artmasıyla ortaya çıkar" deniyordu.

Peki, sudaki arsenik, ağır metal ve diğer toksik maddelerin temizlenmesi mümkün değil mi sorusu akıllara geldiğinde, verilen yanıt, günümüzdeki teknolojiyle deniz suyunu, fabrikaların atık suyunu, hatta lağım suyunu yüzde 100'e yakın değerlerde arıtıp içilebilir hale getirmenin mümkün olduğuydu. Ama sorun şuydu ki, bu teknolojiler İvedik Su Arıtma Tesisi'nde bulunmuyordu! Tıp Kurumu, klasik arıtma yöntemleriyle, ham sudaki arsenik düzeyinin, tehlike sınırı olan 1 mikrogram/litreye indirmenin mümkün olamayacağını vurguluyordu.

Kırıkkale örneği de tutmadı
Bu veriler karşısında bile, Gökçek, "ishal yapmayan" Kızılırmak suyunu överken, "Kırıkkaleliler bu suyu 20 yıldır içiyor hiçbir rahatsızlıkları yok" demişti. Oysa, Kırıkkale Belediyesi'ne bağlı Kanalizasyon ve Su İdaresi'nin (KOSKİ), Kızılırmak'tan aldıkları suyu temizlemek için geçen yaz ters ozmos teknolojisi içeren bir arıtma tesisinin ihalesini başlattığı biliniyor.