Batı'nın son Suriye senaryosu hazır: El Kaide

Suriye konusunda uluslararası diplomatik girişimlerden bir sonuç alamayan ve üçüncü kez Rusya ve Çin'in BM Güvenlik Konseyi'ndeki vetosu ile karşılaşan Batılı güçlerin, bugünlerde yeniden, "El Kaide tehlikesi" bahanesine sarıldığına ilişkin işaretler artıyor.

Suriye muhalefetinin silahlı gücü olarak yutturulmaya ve meşruluk kazandırılmaya çalışılan Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO) son günlerde başkent Şam'da ve ülkenin ikinci büyük kenti Halep'te Suriye Ordusu karşısında yenilgiye uğraması, ana akım medyanın sonsuz desteğini arkasına almasına rağmen, Batılı güçleri, ellerindeki son senaryoyu gündeme sokmaya mecbur bırakmış görünüyor: "El Kaide Suriye'de"...

ÖSO'nun, Türkiye ve Körfez Arap ülkelerinin de yanında yer aldığı Batılı güçlerin silah, eğitim ve para desteği ile terör eylemlerini sürdürmesi bir yana, Suriye yönetiminin, muhalif gösterilerin başladığı geçen yılın Mart ayından bu yana, silahlı eylemlerde bulunanların arasında El Kaide'nin de bulunduğunu söylemesi, şimdiye dek ana akım medyanın gündemine girememişti. El Kaide gündeminin Suriye yönetiminin işaret ettiği eksende ele alınmasından zararlı çıkacak olanın ise, Suriye'ye yönelik askeri müdahale için her tür aracı kullanan ABD ve NATO'nun olacağı belli. Çünkü Batılı güçler El Kaide militanlarının varlığını yeni keşfetmiş gibi tartışmaya başlamasına rağmen, Suriye yönetimi El Kaide'nin varlığından aslında düpedüz Batılı güçleri sorumlu tutuyor.

ÖSO'nun ise, Batılı güçler ile eşgüdüm halinde yaptığı, "biz Selefi değiliz, Esad'ın gitmesinin ardından Selefilerle de hesaplaşacağız" minvalinde açıklamalar yapmaya başlaması, El Kaide gündeminin Suriye'ye yönelik dış müdahaleye kılıf olarak kurgulanıp kurgulanmadığı konusunda kuşkulara yol açıyor.

Son günlerin popüler konusu "El Kaide Suriye'de" hikayesini kim, nasıl başlattı
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, silahlı muhaliflerin büyük bir bölmesinin Suriyeli olmayan Selefi savaşçılardan oluştuğunu aylar önce söylemesine rağmen, bu açıklamaları sessizlikle boğmaya çalışan Batı medyası son günlerde birden bire El Kaide'yi keşfetti. Esad'ın aylarca önceki açıklamalarında öne çıkan en önemli konu ise, yabancı gerilla gruplarının, Mart 2011'de başlayan muhalif gösterilerin çok daha öncesinde şekillendirildiği yönündeki vurgusu idi.

Batı ana akım medyasında ilk önce Almanya'nın başlattığı "El Kaide'nin Suriye'de olduğu" yönünde haberler, Suriye'de silahlı ayaklanmanın başlamasının üzerinden geçen neredeyse bir buçuk yılın ardından, saldırı gerekçesinin başka bir yöne doğru kaydırılmaya çalışıldığı izlenimi doğururken, bu gerçeğin teslim edilmesinin Suriye'nin işgali yönünde yeni bir hamle olduğu kuşkusunu da gündeme getirdi.

Beşar Esad'ı sivil protesto gösterilerini şiddetle bastırmak ve halkını katletmekle suçlayan Alman hükümeti, Alman parlamentosunda verilen bir soru önergesi üzerine Alman istihbarat örgütlerinin Suriye raporlarını açıkladı. Raporlarda, geçtiğimiz Aralık ayından bu yana Suriye'de meydana gelen 90 saldırının El Kaide bağlantılı aşırı İslamcı grupların işi olduğu ve El Kaide'nin Suriye'nin her yerinde faaliyet gösterdiği belirtildi. Bu açıklanan istihbarat raporları, Suriye'deki ayaklanma sürecinin başından bu yana haberdar olduğunu belgelerken, Alman hükümetinin Suriye konusunda şimdiye dek yürüttüğü politikanın da gayrımeşru olduğuna işaret etti.

Bilindiği gibi, bu yılın Mayıs ayı sonunda Suriye'nin Humus kentine bağlı Hula kasabasında 49'u çocuk, 34'ü kadın toplam 108 kişinin yaşamını yitirdiği bir katliam meydana gelmişti. Bu katliamın ardından Alman hükümeti, Esad'a iktidarı bırakma çağrısı yapan diğer ülkeler gibi, Suriyeli diplomatları ülkeden kovmuştu. İstihbarat raporlarında sözü edilen "El Kaide bağlantılı 90 saldırının" arasında yer alıp almadığı, parlamentodaki soru önergesine yanıtında "ulusal çıkarlar" gerekçesiyle açıklamadıklarından biri olup olmadığı sorusu akla geldi.

ABD merkezli think-tank kuruluşu Democracy Council'ın kurucusu ve başkanı James Prince de, "El Kaide Suriye'de" gündeminde söyledikleri ile dikkat çekti. CIA ile ilişkili olduğu bilinen Prince, "Aşırılık yanlısı gruplar, El Kaide ve diğerleri kesinlikle Suriye'de" derken, "Irak, Afganistan ve Mısır'da yaşananlardan ders çıkarılması ve kendi özgürlükleri için mücadele eden demokrasi aktivistlerinin yalnız bırakılmaması gerektiği"ni söyledi.

Almanya ve ABD merkezli bu girişimin Özgür Suriye Ordusu'nda yankılanması da gecikmedi. ÖSO üst düzey yetkilisi Mustafa el Şeyh, "Suriye'yi bu haliyle yalnız bırakmak çok tehlikeli. Başka bir Afganistan ve Irak ile karşı karşıya kalınabilir. Uluslararası toplum hemen harekete geçmeli ve bir şey yapmalı" açıklamasında bulunarak, Suriye'nin işgaline çağrı yaptı.

Hikayenin en dikkat çekici yönü ise, senkronize olarak birdenbire El Kaide haberleri yayımlamaya başlayan ana akım medyaya, konuyla ilgili enformasyonun hangi kanallardan verildiği oluştururken, amacın Suriye'nin işgaline yönelik meşrulaştırma operasyonun olduğuna ilişkin kuşkular daha da yükseldi.

Almanya derinden çalışıyor: Suriye muhalefetine "bir ülke nasıl yönetilir" eğitimi
Tartışmalar, El Kaide faktörünün devreye sokulmasıyla birlikte, Suriye'deki meşru iktidarın devrilmesine yönelik enerji biriktirilmesini sağlamak için çeşitlendirilirken, odağında yine Almanya'nın durduğu bir başka gelişme daha yaşandı. Almanya'nın Esad sonrası dönemin geçiş hükümeti senaryoları uyarınca, adayları eğitime aldığı ortaya çıktı.

El Kaide'nin Suriye'deki varlığını gündeme taşıyan Almanya'nın, Suriye yönetiminin devrilmesi sonrası için yapılan hazırlıkların da en önemli merkezlerinden biri olduğuna işaret eden bir gelişme yaşandı. Suriye muhalefetinin, Beşar Esad'ın düşürülmesinin ertesinde iktidara yerleşeceği varsayımı ile seçilmiş yaklaşık 40 kişiye "demokrasi dersi" verdiği ortaya çıktı. Medyada çıkan haberlerde, Alman diplomatik kaynaklarının, Suriye Ulusal Konseyi SNC'nin üst düzey üyeleri arasından seçilmiş, içlerinde Suriye Ordusu'ndan kaçmış generallerin, hukuçuların ve ekonomistlerin olduğu 40'ın üzerinde Suriyelinin Berlin'de eğitildiği yönündeki ifadelerine yer verildi.

Esad sonrası Suriye'nin "demokratik bir sisteme geçiş yapması" için eğitim alan bu kişilerin, çeşitli etnik ve dini temsiliyetlere sahip olmalarının yanı sıra, Müslüman Kardeşler üyelerini de içerdiği belirtiliyor.

Eğitim toplantılarının gizlilik koşullarında yapıldığı, Alman hükümetinin doğrudan bir etkisi olmasa da süreç hakkında bilgilendirildiği ve sürece lojistik destek sağladığını belirten Alman diplomatik kaynaklarının bu ifadelerinde, Alman hükümetinin rolünün olduğundan az gösterilmeye çalışıldığı da dikkat çekiyor. Basına konuşan Alman Dışişleri Bakanlığı sözcülerinden ismi gizli tutulan biri, "bu, Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle'nin, 'Suriyeli muhalif güçler arasındaki uyumu arttırmak ve daha profesyonel hale getirmek' olarak ilan edilmiş politikasının bir uzantısı" diyor.

Esad'ı devirmenin değil, Esad sonrasının planlamacısı...
Yalnız, Almanya'nın eğitim işine tek başına soyunmadığı, projenin ardındaki itici gücün, ABD merkezli USIP (US Instıtute for Peace) adlı think-tank kuruluşunun olduğu, projenin parasının ise ABD ve İsviçre Dışişleri Bakanlıklarının yanı sıra, Hollanda ve Norveç merkezli, ismi açıklanmayan NGO'ların olduğu açıklamasıyla belirginleşiyor.

"Demokrasi eğitimi" projesinin organizatörleri ise, amaçlarının Esad hükümetini devirmek olmadığını vurgularken, USIP proje lideri Steven Heydemann Foreign Policy'deki konuyla ilgili blog yazısında, projenin, "'bir gün öncesi' için çalışan başkalarının aksine, 'bir gün sonrası' ile ilgilendiği"ni belirtiyor.

Uluslararası gündemde Suriye ile ilgili olarak tartışılmaya devam eden "geçiş hükümeti"nin olası adayları gözüyle bakıldığı anlaşılan katılımcıların, bir ülkenin ekonomi, hukuki ve askeri olarak nasıl yönetileceğine ilişkin eğitimi olarak görülmesi gereken bu çalışmaların, hiç de ilgili taraflarca iddia edildiği gibi masum olmadığı ortada.

(soL-Dış Haberler)