Yandaşların 'halkçılık' maskesi düşerken...

Türkiye'deki Gezi Parkı direnişinde aldıkları tutumun ardından, Mısır'daki Mursi karşıtı isyanı da "derin güçler"in oyunu olarak değerlendiren İslamcı ve İslamcı yayınlarda yazan yazarların "halkçılık" söylemlerinin ne kadar kof olduğu ortaya çıktı.

Gezi Parkı'nda başlayan ve tüm ülkeye yayılan eylemleri "iç ve dış mihraklar"ın karanlık oyunu olarak gören yandaş kalemlerle İslamcıların bozulan ayarı, Mısır ile birlikte iyice ortaya çıktı.

Yandaş kalemlerin "Halka düşman elitlere karşı halkın yürüyüşü" olarak anlatmaya çalıştıkları AKP'den de, Mısır'da Mursi'ye karşı ayaklanan milyonlara karşı halk düşmanı söylemler geliştirildi. Dün soL'da yer verilen bir haberde, Egemen Bağış'ın Mısır halkına "ikiyüzlü" dediği aktarılmıştı. Bugün de yandaş medyadaki yazarlar Mısır halkına saldırmaya devam ettiler.

Mümtazer Türköne: 'Zorbasını arayan kitleler'
Zaman yazarı Mümtazer Türköne, bugünkü "Mısır’da zorbasını arayan kitleler" başlıklı yazısında, Muhammed Mursi'nin başında bulunduğu demokratik mekanizmaların adım adım "eski rejimin profesyonelleri marifetiyle" çökertildiğini savunurken, "Mursi’yi başarısız hale getirebilmek için içerde ve dışarda her türlü kötülük üretildi. Halkın en temel ihtiyaçlarını karşılayamayan bir yönetim tablosu oluşturmak için, işler baltalandı" dedi. Oysa başta Tahrir Meydanı olmak üzere Mısır sokaklarını ve meydanlarını dolduran milyonlarca Mısırlı en temel ekonomik ihtiyaçlarının karşılanamadığını söylüyorlar. Örneğin Star'dan Ardan Zentürk de, "Mısır... Ne oluyor..." başlıklı yazısında bu gerçeğe dikkat çekmek durumunda kalıyor.

Ancak Mümtazer Türköne, hızını alamıyor ve Mısır'da sokağa çıkan halkın "darbecilerin basit araçlarından ibaret" olduğunu ileri sürüyor:

"Demokrasiyi, sokağa, yani Tahrir’e dökülen kitleler getirdi. Bu söylenen doğru ama 'sonunu getiren yine aynı kitleler oldu' masalı doğru değil. Mısır tecrübesi bize, kitlelerin şikayetlerini ve tepkilerini dile getirerek siyasî süreçleri etkilediğini gösteriyor ama kitleler iktidar sorumluluğunu hiçbir zaman üstlenemiyor. Mısır’ı bu güne getiren kutuplaşmalar ve çatışmalarda kitleler özne değiller darbecilerin basit araçlarından ibaretler. Eski rejim artıkları ellerindeki araçları kullanarak kitleleri sokağa sürüyor ve iktidarı teslim ettikleri kitlelerden geri almaya hazırlanıyorlar. Birbirine benzemeyen insanlar, farklı saiklerle ama darbecilerin ince ince ördüğü ağ içinde bir araya geliyorlar. İktidarı devirdikleri an görevleri sona eriyor. Şayet meydanlardaki kitlelerin demokratik bir alternatif üretme yeteneği yoksa, onların sona erdireceği demokrasiye sahip çıkmak gerekir. Çare sandıktır. Mısır’daki çaba bu çarenin de ortadan kaldırılmasından ibaret."

Türköne yazısının sonuna doğruysa, Cemil Meriç'in şu sözünü alıntılıyor: "Kitleler, ırzını teslim edeceği bir zorba arar."

'Mursi'yi istemeyenler yalnızca dış mihraklar'
Star gazetesinden Nasuhi Güngör, "Türkiye ve Mısır'ın kaderi" başlıklı yazısında, Mursi'ye karşı geçtiğimiz senenin sonundan itibaren başlayan halk öfkesine hiç değinmezken, Mısır'ın düştüğü durumdan sevinç duran "derin odaklardan" bahsediyor.

"Seçilmiş iktidar" vurgusunu Muhammed Mursi için de yapan Güngör, "uluslararası sistem"in Suriye'de Beşar Esad'a göz yumduğunu, ancak Kahire'de "kendilerini dinlemeyen bir iktidar"dan çok korktuklarını yazdı.

'Karşıdevrim ağlarını örmekteydi...'
Başka bir Star yazarı Halime Kökçe ise, "'Ne Mursi ne ordu' mu demiştiniz!" başlıklı yazısında, Haziran ayı ortasında Kahire'de bulunduğunu ve o günlerde 30 Haziran'daki "karşıdevrim" için hazırlık yapıldığının konuşulduğunu ileri sürdü.

Mursi'ye "görevini bırak" demek için toplanan imzaları "seçilmiş cumhurbaşkanını ülkeyi yönetilemez kılmak için" gerçekleştirilen bir faaliyet olarak değerlendiren Kökçe, Mursi'nin bazı adımlar atmasına rağmen "muhalefetin kaos yaratmaya" kararlı olduğunu, 30 Haziran'a bu şekilde gelindiğini söyledi.

30 Haziran'ın "ekmek bulamayan halkın Versay'a yürümesi" olmadığını söyleyen Kökçe, sadece Kahire'de 10 milyon civarında kişinin sokağa çıkmasına ve aralarında çok sayıda Mursi seçmeni bulunmasına rağmen, "ekonomik olarak toplumun alt kesimi ağrılıklı olarak Müslüman Kardeşler ve Selefi cemaatlere mensup insanlardan oluşuyor. Toplumun dezavantajlı kesimi daha dindar Doğu toplumlarının genelinde olduğu gibi" gibi cümleler kurdu. Kökçe ayrıca, 25 Ocak 2011'deki isyanın "İhvan devrimi" olduğunu iddia ederek Mısır konusundaki bilgisini de "konuşturdu."

Kim 'heves' ediyor?
Akşam gazetesinden Cengiz Özdemir ise, "Hevesleri kursağında kalacak" başlıklı yazısında, "Hamileliğin olmadığı gibi, bu işin de birazı yok" benzetmesinde bulunarak "Ya darbeye karşı duracaksınız, ya da yanında yer alma vebalini yaşadığınız ömür boyunca taşıyacaksınız" dedi.

"Mısır’ın bugün yaşadıklarının temel sebebi yakın tarihinde sağlam bir devlet ve demokrasi geleneğinden yoksun olmasıdır" iddiasında bulunan Özdemir, Mısır'ın "demokrasiden nasibini alamadığını", "Mısır’ın önündeki ilk sınavın demokrasiyi hak edip etmediğini göstermek" olduğunu söyledi ve şöyle devam etti:

"Artık saflar değişti. Bugün için sadece Muhammed Mursi taraftarlarından söz etmemiz artık mümkün değil. İyice netleşmiş iki ayrı saf var: İlki biziz. Sonuna kadar demokrasi diyoruz. Bir de onlar var, ya açıkça darbe diyorlar ya da bunu söyleyemeden “ama”larla dolu bir tavır içinde kendilerine ömürleri boyunca yapışacak bir lekeyle bu vebale ortak oluyorlar."

Akşam'ın "atanan genel yayın yönetmeni" Mehmet Ocaktan ise, Tahrir'de toplanan milyonları ise Batılı güçler tarafından "yeni yeni iktidara taşınan halk iradesinin kontrol altında tutulabilmesi için" meydana çıkartıldığını iddia etti. Ocaktan, Tahrir'de "darbe isteyenlerin" başını " Mübarek yönetiminin kalıntılarının ve eski rejimin temsilcilerinin" çektiğini iddia ederken, bu kalabalığın arasında liberallerin, Hıristiyanların ve sosyalistlerin de olduğunu söyledi.

(soL - Haber Merkezi)