Bir koca mezarlık

Reşat Bilici

Blog: Serbest Kürsü

Bir koca mezarlıktır artık Türkiye ve daha önce hep söylediğimiz gibi, bütün mümkünlerin kıyısındadır.

Erdoğan gidecek...

Tamam, ama bu da bir noktadan sonra ezbere kavuşmaya başladı ve bunu söyleyip durmak da bir anlam ifade etmeyecek artık.

Lüksemburg dahil birçok devletin yaptığı çıkışlar (posta koyuşlar mı demeli?) ve analistlerin sabah akşam dünya medyasında yayımladıkları analizler bir yana, birkaç gün önce Edelman ve Abramowitz, sert çıktılar ve bayağı fişek çaktılar.

“Bizim” ekip, cidden bir kahvehane edasıyla, “geçti o devirler, beyler!” dedi, belki de elçilerin “eski” olmalarına sığınarak. Diplomaside, hele ki Amerikan emperyalizminin içinde olduğu bir diplomaside “eski” yoktur. Elçilerin çıkışı, “devletli” bir çıkıştır. Bunu göremeyecek kadar kör oldular.

Türkiye, bir zayıf halkadır. Tüm zayıf halkalar, güncel emperyalist-kapitalist tabloda tersinden merkeze otururlar; Türkiye, bu yüzden merkezdedir. Madem gidecek de, neden gitmiyor yahu, bir sorudur, ama Türkiye büyük bir kapitalist ülkedir, hem de dünyanın en büyük kapitalist ülkelerinden biridir. Kriz burada ve asıl sorun, düşürmekten öte “sonrası”dır.

Tamam, Amerikan emperyalizmi görece zayıfladı, fakat öyle “düşmüş” de değil; bir yanda Putin Rusyası sürekli bahane arıyor, ama “yedirmezler”. Aksi, emperyalist kapitalizmin tamir edemeyeceği ölçüde bir Rus nüfuzuna yol açar; bunu asla yapmak istemezler.

Tüm dünyanın büyük başkentlerinde think-tankler sürekli görev başındadır ya, hep biliriz bunu, ama son süreçte Türkiye merkezdedir ve kapsamlı analizler yapılmaya başlanmıştır.

Ordu darbesi... ‘Carnegie’ adlı bir think-tank bunu resmen masaya yatırmış durumda. İyi tahlil etmişler ki, Türkiye’nin, kuruluşu dahil olmak üzere ve kuruluşundan bu yana tüm darbeler tarihinde ordunun aldığı rolü not ediyorlar. Bir kapitalist ülkede “askeriye” sadece yaptıklarıyla değil, yapmadıklarıyla da öne çıkar. AKP’nin ilk iktidara gelişi, örneğin böyledir. Sonrası, sonrasını biliyoruz... Şimdi, başka her şey bir kenara, ordu darbesinin halktan destek bulup bulmayacağını tartışıyorlar.

İkinci seçenek ise, bir renkli devrim girişimi. Türkiye’nin büyük ve önemli bir kapitalist ülke olmasından ötürü, burada da çok fazla parametre var. Bir kere, Haziran’dan beri Türkiye halkı sokak yerine sandığa kilitlendi; sandık dışı dönemlerdeyse, şu anda da şahit olduğumuz gibi ölümle terbiye ediliyor. Yine aynı sebeplerle bir renkli girişim için dahi mecalsiz kılınmış bir halk yoğunlaşması var ortada; Türkiye, ölülerini saymakla meşgul bir koca mezarlıktır. Bir de, şu: Böyle bir ülkede bir renkli devrim girişimi, fiilen istenmeyen yönlere de sapabilir. Ne de olsa, Türkiye, Türkiye’dir...

Bir diğer seçenek, AKP hiziplerinin alacağı konumdur. Burası da oldukça tartışmalı; birincisi, “aktif” devirme işinden öte kolaylaştırıcı ve zamanını bekleyen bir hizip türü görüyoruz. Gül-Arınç ekibi, majesteleri emperyalizme selam çaktılar, tamam, ama işe öyle de girişmediler. “Sen de mi, Brütüs?” olayının bir tekerrürü kanlı da olabilir, kansız da. Erdoğan’ın ülkede duramayacağı bir koşul yaratırlarsa, bunlar otomatik olarak zaten devreye girerler. CHP ve HDP ve tabii MHP, buna fittirler.

Türkiye, güzel ülkemiz, ölülerini saymakla meşgulken, siyasi anlamda ölülerini gömememiş olmanın acısını yaşıyor. Burası, bizi öldürmek isteyenlerin değil, bizim ülkemiz. Bombadan değilse de, kahırdan falan ölmeyeceğiz. Emperyalistler zaten her türlü planı yaptılar. Biz ayağa kalkacağız, biz örgütleneceğiz, biz devireceğiz! Başka yolu yok! Bir koca mezarlık ve üstte sayılan tüm faktörler, ancak emekçi halkın çıkışıyla bozulabilir...