Daha kaç tane deniz yıldızını kurtarabilirsiniz?

Özlem Koç

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Yaşlı adam, her sabah sahilde yürüyüş yapardı. Bir sabah, genç bir adamın kumların üzerindeki deniz yıldızlarını denize fırlattığını gördü. Yanına yaklaşarak ne yaptığını sordu. Genç adam, "Deniz çekilince denizyıldızları güneşte kuruyacaklar; onları denize atıyorum" der. Bunun üzerine yaşlı adam: "Binlerce kilometre sahil var, milyonlarca denizyıldızı; ne fark edecek bu birkaç tanesini kurtarman?" diye sorar. Genç adam bir denizyıldızını suya atarken gözlerinde mutluluk ışıltıları ile: "Bakın onun için fark etti!" der.

Bu minik öyküyü ilk kim yazmış bilmiyorum ama oldukça sık kullanıldığı için artık anonim olarak değerlendirebiliriz diye düşünüyorum. Her yardım çabasına eşlik eder bu minik öykü, dokunaklı ve naif olduğu kesin. Konu hayvanları savunmak olunca da kullanılır, kız çocuklarının eğitimlerine devam etmeleri veya hasta birine yardım etmek olunca da.

Konu ne olursa olsun, bu öyküyle başlayan tüm çabaların iyi niyetli olduğu kesin. Bu konuda olumsuz bir şey söylemek mümkün değil. Ancak artık kendimize sorma zamanı gelmedi mi? Daha kaç tane deniz yıldızını bireysel çabalarla kurtarabiliriz?

Change.org diye bir site var. İsteyen herkes, istediği konuyla ilgili bir imza kampanyası başlatıp destek isteyebiliyor. Dilerseniz şu anda yürüyen kampanyalardan örnekler verelim;

Diyafram pili SGK ödeme listesine eklensin, Arda arkadaşlarına seslenebilsin...

· Ömer Baran'ım devletin imkanlarıyla tedavi edilsin, daha fazla acı çekmesin
· Çocuklarımız lösemiden ölmemeli! LÖSEV'in yeni hastanesine ruhsat verilsin.
· Silivri Hapishanesi, Silivri Ceza İnfaz Kurumu: Asaf Eşgünoğlu Tedavi Edilsin

Bunlar dışında da sosyal medyada yürüyen birçok kampanya var. Çoğu da kendi maddi olanakları elvermediği ve devlet kanalıyla da tedavi olamadıkları için destek bekleyen hasta canlar için. Hemen her gün yeni bir destek çağrısı ile karşılaşıyorum ve artık üzülemiyorum. Büyük bir nefret var içimde.

Yanlış anlaşılmasın, kendisine, evladına, bir yakınına yardım diye yakaranlara “bunu neden yaptınız?” demek değil asla amacım. Bu çaresizliği çok yakından olmasa da yaşadım. Minnacık bir bebek için benzer bir destek çağrısı yapmış ve devlet hastanesinde 2 ay yaşamaz denilen bebeğimizi damla damla destekleyerek kurtarmıştık. Ancak buzdağının bir de görünmeyen tarafı var ki asıl o kısmı benim canımı acıtıyor. Nasıl olur diyorum, nasıl olur da devlet kendi evladını tedavi etmez, ölüme terk eder? Nasıl olur da insanları bu kadar çaresiz hissettirir? Büyük bir öfke duyuyorum.

İstanbul’un, hatta Türkiye’nin en büyük iki üniversite hastanesini önce ödenek yokluğu diyerek işlemez hale getiren, şimdi de iflasın eşiğine getirenlere çok ama çok kızıyorum. Sağlıkta reform yaptık diye meydanlarda dolaşanlara, hiçbir hastanın gerektiği gibi neden tedavi edilmediğini sormanın zamanı geldi de geçiyor. Bu yazının konusu değil, dileyen Türk Tabipler Birliği’nin konuyla ilgili 2011’de yaptığı çalışmaya bakabilir. 4 senede hiçbir şey iyiye gitmedi, her şey daha beter oldu merak etmeyin.

Şimdi düşünün lütfen. Daha kaç tane deniz yıldızını kurtarmaya gücünüz yeter? Yettiği kadarını kurtaralım, yetmediğim zaman da başkaları mı kurtarsın diyeceğiz? Bu düzen böyle gider mi? İnsanları aciz bırakıp, yardım diye yakartanlardan ne zaman hesap sorulacak? “Haklısın ama…” deyip boynunuzu eğmeyin. Biz yine atalım deniz yıldızlarını denize, ama öyle çok, öyle çok olalım ki, sahilde tek tek yürüyüş yapanlara kalmasın bu iş.