Aile büyükleri ile çocuk büyütmek

Gülperi Putgül Köybaşı/ Psikiyatrist

Blog: Dünyayı Verelim Çocuklara

Aile büyükleri ile çocuk büyütmek derken, ülkede yaşayan sadece bir kesim aile üzerinden konuşacağımızı belirtmekte yarar var. Ebeveynleri ile ayrışma sürecini kısmen de olsa tamamlayabilmiş, çekirdek aile olarak yaşayan, çalışan, kentli emekçi aileler. Geride kalanlar, yani feodal aile yapısını sürdüren, kalabalık aileler olarak aynı çatı altında yaşayan, kadının ezildiği, kendi çocuğunu yetiştirme şekli de dahil pek çok konuda söz sahibi olmadığı ailelerden bu yazıda ayrıntılı bahsetmeyeceğiz.

Aynı zamanda blog okuyucularının önemli bir kısmını da oluşturduğunu düşündüğümüz kentli emekçi ebeveynler için temel sorunlardan birisi, çocuğunun nasıl ve kimlerin eşliğinde büyüyeceği. Pek çoğumuz henüz yaşamının ilk aylarında bebeği birilerine emanet ederek dönüyoruz işimizin başına geçim derdiyle. Aklımız bebekte, göğsümüz sızlayarak alışmaya çalışırken ayrılığa, bir de bebeğe iyi bakılacak mı endişesi ekleniyor derdimize. Çünkü yaşadığımız toplumda işyerlerimizde bakım veren kreşler yok. Çalışma saatleri, annelik/babalık izinleri ve ücretlendirme yeni çocuğu olan bir aileyi destekler nitelikte değil. Kime güveneceğiz, nerden bulacağız kısımlarını aştıysak eğer ve üç kuruş maaşımız bir bakıcı tutmaya yetiyorsa ne ala. Sıklıkla maddi güçlüklerden ve elbette güvenemediğimiz için herkese, yollar yine kesişiyor ebeveynlerimizle.

Bizim gibi feodal kalıntıların etkisinde, büyük ve bağımlı aile ilişkilerinin yaygın olduğu kültürlerde ayrılma ve bireyleşme zor ve emek isteyen bir süreç. Basit birer ritüel gibi görünen allahın emri ile kız istemeler, el öpmeler, aile büyüklerinin onayıyla evleneceği kişiyi seçmelerden tutun da çocuğun adına kadar uzayan liste hep aynı yerden köken alır. Ailenin iç dinamiklerinin etkisinde şiddeti farklılık gösteren tüm bu alma verme işlerinin doruk yaptığı zaman ise çocukların da birer ebeveyne dönüşme günleri. En gelişkin ilişkilerde bile bu alma verme işinden tamamen sıyrılabilmek çok zordur. Çocuk biraz da gelecek yatırımıdır çünkü. Yaşadıkları sürece de o ailenin çocuğu olarak kalırlar. Bu nedenledir büyüklerin taze anne/babayı sürekli eleştirmesi, “ver bakayım şu çocuğu sen bana”, “ne olacak canım bir şekerden çok abartıyorsunuz” halleri. Bu nedenledir yoldan geçen teyzelerin bile çocuğunuzu nasıl tutacağınız, hangi havada nasıl giydireceğiniz üzerine komutları. Çünkü onlar hala hepimizin anneleri babaları.

Ebeveyn olmanın güçlüğü, yaşadıkları kaygı yeni anne babayı da ruhsal açıdan geriletebilir. Bir yandan anne/baba olmaya çalışırken bir yandan da kendi anne/babasıyla bitmemiş çatışmalar gün yüzüne çıkar bebeğin gelişiyle. Tam ayrıştım derken, annesinin kucağında buluverir kendini kucağındaki yavruyla taze anne/baba. Ebeveynlerinin eski kafalı, her şeyi yanlış bilen olmasının dayanılmazlığı ile her şeye rağmen yanlarından hiçbir yere ayrılmamaları temennisi arasında gider gelir taze ebeveynler. Bu duygu fırtınasına bir de bebeğin susturulamayan ağlamaları Peki her şey bu kadar iç karartıcı olmak zorunda mı? Reklamlardaki kalabalık ailelerin bayramlaşma merasimi tadında mutluluk, sevgi ve saygı saçılması mümkün değil mi evlerimizden? İdeal olan ve deneyimlerimiz ışığında bu ülke için biraz da fantezi gibi görünen ilişki şeklini şöyle tanımlayabiliriz; Eğer aile büyükleri çocuğa bakım veren olacaksa sadece birer “yardımcı” olmalıdırlar. Çocuklarının artık birer ebeveyn ve kendi çocuklarını nasıl büyütecekleri konusunda fikir sahibi olduklarını kabullenmiş, onlarla çocukları üzerinden rekabete girmeyecek, sadece anne babanın yükünü azaltma ve destek olma motivasyonuna sahip anneanne/babaanne ve dedeler. Aile büyüklerinin de mükemmel olmadığının artık farkına varmış olarak tecrübelerine saygı duyabilen, kendilerince torunlarını sevmelerine fırsat tanıyabilen genç anne babalar.

Peki birbirinin sınırlarına saygı duyabilen, bağımlı ilişkiden kurtulabilmiş bir aile yapısında sorunlar bitmiş sayılır mı?  Bu sorunun yanıtını aramadığımız sürece tartışmalarımız da sunacağımız öneriler de eksik kalacaktır.

Başka bir dünya mümkün mü? Başka bir dünya, başka bir düzende sosyalizmde mümkün. Doğan her çocuğun kıymetli olduğu, sağlığından eğitimine tüm geleceğinin yaşadığı toplum içinde garantiye alındığı bir dünya. Anne babaların çocuğunu büyütme sürecinde yalnız bırakılmadığı. Bakıcı ya da özel kreşler peşinde koşulmadığı, bunların temel ihtiyaçlar olarak zaten karşılandığı. Dolayısıyla anne babaların, çocuk büyütme sırasını savmış olan kendi anne babalarından böyle bir beklenti içine girmediği. Aile büyüklerinin de torun bakmak dışında üretkenliklerin olabildiği. Böyle bir düzende çocuk bakımına dair şu an dert ettiğimiz pek çok şey anlamını ve önemini yitirecektir.