Erdoğan'ın bilim dili: Osmanlıca

Özgür Aydın

Blog: Dile gelen

Erdoğan, TÜBİTAK 2014 Yılı Bilim, Özel ve Teşvik Ödülleri töreninde Türkçenin sözvarlığının bilim yapmak için yetersiz olduğunu, bu nedenle de ya Osmanlıca ya da İngilizce, Almanca, Fransızca sözcüklere başvurmak gerektiğini söyledi. Böyle diyorsa Erdoğan, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde TDK tarafından yayımlanan ve 107 bin dolayında terimi kapsayan terim sözlüklerinden habersizidir. Türkiye’de Türkçe bilim yapan bilim insanlarının farkında değildir. Hatta o konuşmayı yaptığı kurumun, Türkçede değil, yabancı dilde bilimsel yayın yapması için bilim insanlarını teşvik ettiğinin de farkında değildir.

AKP iktidarının bilim politikası, yabancı dilde yayın yapmayan kişinin bilim insanı olamayacağını açık açık söylemektedir. Sadece yurtdışı yayınlarda değil, yurtiçi yayınlarda da yabancı dilde yazılar teşvik edilmektedir. Bunun böyle olduğunu TÜBİTAK’ta, üniversitelerde görebilirsiniz.

Erdoğan konuşmasına şöyle devam ediyor: "Bizim son derece zengin, bilim yapmaya, üretmeye son derece müsait bir dilimiz varken, bir gece yattık sabah kalktık baktık ki o dil yok. İşte şimdi yabancı dillerle, kelimelerle bilim öğrenen ve öğreten bir ülke derecesine getirildik." Daha bir hafta önce Osmanlıcanın Türkçenin Arap harfleriyle yazılışından ibaret olduğunu söyleyen, Osmanlıca için “eskimez Türkçedir” diyen Erdoğan, şimdi o dil yok diyor. Üstelik de bir gecede yok olan bir dil!

Erdoğan son günlerde Osmanlıca konusunda öyle çıkışları oldu ki ortaöğretimde “Osmanlı Türkçesi” dersi önerisinin sahibi Demokratik Eğitimciler Sendikası bile Erdoğan’ın Osmanlıca konusundaki açıklamalardan rahatsız olduğunu söylemek zorunda kaldı. Ama Erdoğan durmuyor. Şimdi de Osmanlı döneminde eğitim dilinin Türkçe ya da Osmanlıca olduğunu, ama dil devrimiyle birlikte yabancı dillerle bilim yapan bir ülke haline geldiğimizi söylüyor. Cumhuriyet döneminde yabancı dille eğitim konusu ayrı bir konu, ancak Osmanlı döneminde eğitim dilinin Türkçe olduğunu söylemek tarih bilmemek demek.

Osmanlı dönemini eğitim bakımından genel olarak “mektepler öncesi dönem” (1299-1773) ve “mektepler dönemi” (1773-1923) olarak iki dönemde düşünebiliriz.[1] İlk dönem, devlet dili Türkçe olarak tanımlansa bile eğitim dilinin Türkçe olmadığı, eğitimin Arapça yapıldığı bir dönemdir. Bu dönemde, Türkçe öyle Erdoğan’ın sandığı gibi “son derece zengin, bilim yapmaya, üretmeye son derece müsait bir dil” olarak pek görülmemiştir. Keşfî Mehmet Çelebi’nin bu konudaki sözleri o dönemin anlayışını resmeder aslında. Her ne kadar Türkçe olarak kabul edilse de Keşfî Mehmet Çelebi’nin Selimnamesi Farsça ve Arapça öğelerin ağırlık kazandığı bir dille yazılmıştır. Kendisinden Selimname’yi tümüyle Türkçe yazması istendiğinde şöyle demiştir Keşfî Mehmet Çelebi: 

Türk dili iri bir inci tanesi gibi yontulmamıştır ve iç tırmalayıcıdır. O nedenle yeryüzündeki zarif yaradılışlı kişilerce hoş karşılanmamakta, dilde kurallara önem veren kimselerin anlayış ve beğenisine de uygun düşmemektedir. Bu yüzden de kültürlü kimselerin görüşmelerinde dışlanmış ve güzel konuşan kişilerin söyleşilerinde aşağılanmıştır.

İşte Erdoğan’ın yere göğe sığdıramadığı Osmanlı döneminde Türkçeye bakış: Yontulmamış ve iç tırmalayıcı bir dil! Aslında ikinci dönem yani “mektepler dönemi” de çok farklı değil. Bu dönemde Arapça ve Farsça ağırlığını sürdürüyor, ancak mekteplerin kuruluşuyla, bu dönemde Batı kültürüne açılmanın getirdiği etkiyle Fransızca eğitim de yaygınlaşıyor. Kısacası, Osmanlı döneminde bilim dili Erdoğan’ın hayalindekinden çok farklı.  

Bugün yabancı dilde bilim yapmayı teşvik edecek tüm uygulamalara karşın hemen hemen tüm alanlarda Türkçe bilimsel çalışmalar yapılabilmektedir. “Türkçe” ve “bilim” sözcüklerini bir araya getirip “Türkçe bilim yapamıyoruz” diyorsa birisi, ya kendisinde bunlardan biri eksiktir ya da ikisi birden.


[1] Bkz. Demircan, Ö. Dünden Bugüne Türkiye’de Yabancı Dil, İstanbul: Remzi Kitapevi, 1988