Sık bakalım: BilimsoL, polis gazının kimyasını ele aldı

Kamuoyunda biber gazı olarak da bilinen göz yaşartıcı gazlar ya da kitle kontrol kimyasalları. Göz yaşartıcı ve yakıcı maddelerin kullanımının tarihçesi elbette AKP hükümeti ile başlamıyor. Fakat bu kadar kısa bir sürede, bu kadar yoğun bir kullanım, değil Türkiye’de dünya da bir ilktir herhalde.

Bu gazlara biraz daha yakından bakalım.

Kamuoyunda ve bilim çevrelerinde yaygın olarak paylaşılan görüşe göre, bu gazlara uzun süreli maruz kalındığında solunum ve görme fonksiyonlarında bozukluklar ve deride harabiyet meydana geliyor. Dahası, bu gazların daha önceden solunum problemlerine sahip olan kişilerde risksiz olmadığı, artık üzerinde ortaklaşılan bir görüş.

Birinci Dünya Savaşı’ndan beri kullanılan kimyasal gazlar, zamanla etki gücü ve spesifik etki göstermesi açısından yasallaştırılacak kıvama getiriliyorlar.

Yasal etiketini kapan kimyasalların elbette sağlığa zararsız olduğunu söylemek mümkün değil. Çünkü, bugün bu kimyasalların etkileri araştırılmaya devam ediyor.

Bilim makalelerinin internet üzerinden erişilebildiği Pubmed adresinde sadece “gözyaşı gazı” anahtar kelimesiyle tarama yapıldığında, birçoğu yakın dönemde yayınlanmış 100’ün üzerinde bilimsel makaleye erişilebiliyor.

Çalışmaların bir kısmı bu gazların etkilerini hücresel düzeyde incelerken, önemli sayıda da klinik bulgunun paylaşıldığı makaleler yer alıyor.

Özetle, bilim dünyası çok farklı amaçlarla bu kimyasalların sinir sistemi ve metabolizma üzerindeki etkilerini araştırmaya devam ediyor.

Acı nasıl başlıyor?
Göz yaşartıcı gaz ve biber spreylerinin nasıl olup da insanı takatsiz bırakabildiğini anlamak için öncelikle her şeyden önce bu gazların nasil bir biyolojik etkiye sahip olduğunu incelememiz gerekiyor.

Polisin yaygın olarak kullandığı bu gazların yapısındaki moleküller, duyu sinirlerimizi harekete geçiriyor. Öyle ki, örneğin dokunmayı, basıncı ya da sıcaklığı algılamamızı sağlayan bu duyu sinirlerinin aktif hale geçmesi için milisaniyeler içerisinde çeşitli moleküler olayların gerçekleşmesi gerekiyor.
Benzer şekilde, acıyı algılamamızı sağlayan çeşitli almaçlar, kendilerine bağlanan uyarıcı moleküller vasıtasıyla aktif hale geçiyor ve sinir hücrelerinin acı hissini algılamasını sağlıyorlar.

İşte bu almaçların başında TRPA geliyor. TRPA aslında bir iyon kanalı olarak işlev görüyor. Kimyasal almaç olarak da bilinen TRPA, kendisine bağlanan kimyasallara göre, sinir hücrelerinin aktif hale geçmesini sağlıyor. Aktif hale geçen sinir hücresi, beyne uyarı sinyali gönderiyor. İşte bu uyarı, acı ve benzeri duyuları algılamamızı sağlıyor.

Sinirler nasıl harekete geçiyor?
Çevresel sinir sistemi üzerinde yapılan çalışmalar, özellikle duyu sistemlerinin nasıl işlev gördüğü konusundaki çalışmalar, bu almaçların çalışma prensiplerini anlamanın yanı sıra, biber gazı örneğinde olduğu gibi klinik olarak etkileri önem taşıyan kimyasalların araştırılmasında da rol oynuyor.
TRPA almacının en spesifik ve güçlü uyaranı olarak tanımlanan ve göz yaşartıcı gaz olarak bilinen üç tür kimyasal bulunuyor. CS, CR ve CN gazları olarak bilinen bu kimyasallar, acizleştirici acı, salgı bezi aktivitesi, öksürük, akut sinirsel yanma gibi etkilere yol açıyor.

TRPA almaçlarının sinirleri nasıl harekete geçirdiğini anlamak için de işin biraz doğasını anlamamız gerekiyor.

Almaçlar aktif hale geçince sinir hücrelerine sodyum, kalsiyum gibi iyonların girişini sağlıyor. İyon dengesi değişen sinir hücreleri, bu değişime elektrik sinyalleri üreterek, bir nevi kıvılcım çakarak cevap veriyor.

Elektrik sinyalleri, tıpkı elektriğin bakır bir kabloda iletildiği gibi, tüm çevresel sinirlerden omur ve beyin kökü sinirleri aracılığıyla refleks oluşumunu, otonomik reaksiyonların ortaya çıkmasını sağlıyor. Bu reaksiyonlar vücudun koruma refleksleri olarak işlev görüyor. Gazların etkisini özellikle solunum yollarında ve akciğerlerde göstereceğini düşünürsek, vücudun otonomik tepkisi özellikle bu bölgelerde yoğunlaşıyor.

Acı engellenebilir mi?
Tüm bunların ardından akla, bu almacı durdurmanın bir yolu yok mu sorusu geliyor. Öyle ya, eğer bu almacı bloke eden bir ilaç varsa, o zaman göz yaşı gazı, biber gazı hak getire.

Ama kazın ayağı öyle değil maalesef.

Her ne kadar gazın ortaya çıkardığı semptomlar oldukça can yakıcı olsa da, bunun vücudun bir savunma mekanizması olduğunu akılda tutmamız gerekiyor. Bu bir anlamda, evrimin bizlere acı bir armağanı gibi de düşünülebilir.

Acı hissimiz olmasaydı, muhtemelen kendimizi sürekli yaralayacak, bunun farkına bile varmayacaktık. Acı hissi sayesinde tehlikelerin farkına varıp, buna karşı vücudumuzun istemsiz bir şekilde tepki göstermesini sağlıyor ve tehlike yaratan koşullardan uzaklaşıyoruz.

Elbette bu durumu ispata girişen bilim insanları, TRPA almaçlarını farmakolojik olarak bloke ederek ya da genetik olarak ortadan kaldırarak yukarıda saydığımız semptomların durumunu incelemişler. Gözyaşı gazına maruz bırakılan farelerde acı hissi, sinirsel yanma, solunum yollarında daralma benzeri semptomların ortadan kalktığını görmüşler. Bu deneyler, TRPA almaçlarının rolünü ortaya koymakla birlikte etkilerinin savuşturulması konusunda pek fazla bir öneri sunmuyor.

Şu noktada öyle görünüyor ki, AKP hükümetinin bu gazların kullanımını askıya almadığı koşullarda, tek yol “buna rağmen” nasıl mücadele edileceğinin bilincinde olmak.

Elbette burada yazdıklarımız bilimsel kaynakların incelenmesi sonucu ortaya çıkan bilgiler olsa da, bu kimyasallarla mücadelede tıbbi desteğin elzem olduğunu akıldan çıkartmamak gerekiyor. Şu ya da bu şekilde bir nevi kulaktan dolma bilgilerle geliştirilen korunma yöntemleri, halk sağlığının korunması açısından bir tehlike oluşturabilir.

Biber gazının yakıcılığı nelere bağlıdır?
Gözyaşı gazları (biber gazı ve diğer benzeri maddelerle birlikte) aslında yakın zamanda kullanımının artışıyla birlikte, internette oldukça yaygın olarak araştırılan kelime grupları arasına girmiştir.

Yaygın olarak karşılaşılan dört türü arasında CS (üreticisi Corson ve Staughton’un baş harfleri), CN (chloroacetephenone), CR (dibenzoxazepine) ve OC (oleoresin capsicum) şeklinde bilinmektedir. Makalemizde özellikle biber gazının yapısına örnek vermeye çalışıyoruz.

OC biber gazı, kırmızı acı biberin de içinde bulunduğu Capsicum cinsine ait Capsicumannum ya da Capsicum frutescens türü bitkilerin meyvelerini özütleme (ekstraksiyon) yöntemine tabi tutarak hazırlanan bir yağdır. Bu özütleme işlemi sonrasında geriye kalan maddeler arasında en yoğun olan Capsaicin maddesidir.

Capsaicin maddesinin doğal yollarla elde edilmesi pahalı bir işlem olduğundan, sentetik olarak üretilmesi de mümkündür. Özütleme sonrası elde edilen yağları da içeren bu madde Oleoresin capsicum (OC) olarak da adlandırılır. OC maddesi spreylerdeki çözelti içinde %1-%10 arasındaki konsantrasyonlarda bulunur. Bazen bu çözeltiye renk verici boya maddeleri de eklenir. Böylece, kullanıldığı alanda gaza maruz kalmış kişiler daha rahat tespit edilebilir.

Biber gazının yakıcılığını ve etkisini belirleyen pek çok faktör olabilir. Bunların başında çözeltide bulunan OC maddesinin konsantrasyonu gelir. Bu değer teneke kutu içindeki püskürtücü madde ve boya maddesine oranla OC maddesinin hangi yoğunlukta olduğunu belirtir. Bu değer en fazla %10 olmalıdır. Biber gazının yakıcılığı ise OC içerisindeki capsaicin miktarına bağlı olup Scoviller Isı Birimi (Scovillerheatunit, SHU) ile ölçülür. Polis tarafından kullanılan spreylerin 0.5 ile 2 milyon SHU arasında olduğu bildirilmektedir.

Ayrıca sprey içindeki çözücü maddenin de biber gazının etkisi ve yakıcılığı üzerine büyük etkisi vardır. Genellikle donmaya karşı da etkili olduğundan alkol ve eter bazlı çözücüler kullanılır. Bu durumda spreyler, göz üzerinde daha büyük zehirli etkilere sahip olur. Bunun yanısıra, spreyin hangi mesafeden sıkıldığı ve hangi süre ile gaza maruz kalındığı biber gazının yakıcılığını etkileyen faktörler arasında bulunuyor.

Göz yaşartıcı gaza karşı yapılması gerekenler

Göz yaşartıcı gaz ile biber spreylerinin farklı özellikler taşıdığını belirterek, özellikle uzun mesafede etkili olan göz yaşartıcı gazlarla temas edildiğinde yapılması gerekenler şöyle sıralanabilir:

Göz yaşartıcı gaz, havadan ağır olup çökeceği için kişinin yatık vaziyette değil yükseltide bekletilmesi daha uygundur.

Solunum yollarında ortaya çıkabilecek ikincil reaksiyonlara karşı gazdan etkilenen kişiler yeterince havalandırılan bir yere taşınmalıdır.

Kişinin üzerindeki kıyafetlerin kesilerek çıkartılması sağlanmalıdır.

Gaza bağlı semptomları azaltmak için farklı yöntemler geliştirilse de bu konuda belirgin bir görüş birliği bulunmamaktadır. Buna karşın,

Gaza maruz kalan kişiler 10-15 dakika boyunca gözlerini izotonik sodyum klorür (%0.9) çözeltisi ile yıkamalı ve kontak lenslerini çıkartmalıdır. Gözü ovuşturmaktan kaçınılmalıdır.

Etkilenen bölgelerin su ve sabunla yıkanması önerilmekle birlikte bu konuda görüş ayrılıkları bulunmaktadır.

Buraya kadar yazdıklarımızın ötesindeki müdahaleler uzman bir doktorun varlığını gerektirmektedir. Bu müdahalenin olanaklı kılınabilmesi için de mutlaka birlikte, örgütlü hareket etmeye öncelik verilmelidir.

BilimsoL ekibi hazırladı.
facebook.com/BilimsoL
twitter.com/BilimsoL

Kaynaklar:
Tear gasses CN, CR, and CS are potent activators of the human TRPA1 receptor Brône B ve ark. Toxicol Appl Pharmacol. 2008
Management of the effects of exposure to tear gas. Carron PN, Yersin B. BMJ. 2009
Sensory Detection and Responses to Toxic Gases Bessac BF, Jordt SE. Proc Am Thorac Soc. 2010