Yeni bulunan parçacık durumu Chi_b (3 P), zıtların birliğini gösteriyor

İsviçre’nin Fransa sınırı yakınlarındaki Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi CERN’de çalışmalarınısürdüren bilim insanları, Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nda yaptıkları deneyleri gözledikleri Atlas detektöründe yeni bir olguya ulaştıklarını 21 Aralık 2011’de arXiv pre-print serverinde açıkladılar. Yüzlerce bilim insanının ortak imzalarıyla yayımlanan çalışmada, “Chi_b (3P) adı verilen parçacık durumunun, yeni bir parçacığın bulunmasından farklı olduğu, istikrarsız atomaltı parçacıklarının birbirlerinin karşıtı (Quark-Antiquark) çiftler oluşturduğunun gözlendiği, bu durumun uzun bir süredir araştırıldığı, böylelikle deneylerinin yeni bir aşamaya olanak verdiği” belirtildi. Konuya ilişkin gelişmeleri kısaca aktardıktan sonra, CERN’deki bilim insanlarının kaydettikleri ilerlemenin yaşamımızla doğrudan bağlantılarına eğilmekte yarar olabilir.

Çaresizliğin ısrarıyla 1’i Aramak başlıklı, soL’da geçtiğimiz haftalarda (14 Aralık 2011) yayımlanan yazımızı anımsayanlar ve ‘1’, ‘Bir’ diye bir şeyin teorik olarak söz konusu olmadığını diyalektik bağlamında bilenler için yeni olmasa da, sevindirici bir gelişme bu. Çok uzun bir süre sonunda da bu sonuca ulaşılabilirdi ya da çeşitli nedenlerle bulgular önemsenmeyebilirdi ve ilgilenenler, istikrarsız atomaltı parçacıklarının –aslında tüm parçacıkların istikrarsızlığını veri almakta yarar var, değişmeyen tek şey devinim- tekilliğini çaresiz bir ısrarla aramaya (Bakınız: Tanrı Parçacığı) takılıp kalabilirlerdi. Gerçi gene de, büyük paralar harcanan bilimsel çalışmaların bazen sadece para akışının sürebilmesi için uzatıldığı, para verenlerin şevkinin küçük bazı buluşlarla canlı tutulmaya çalışıldığı –öyle ya, kapitalizmden söz ediyoruz, altmış yetmiş yıldır takır takır çalışan Sovyet yapımı bir su motoruna ve o motoru üreten mühendislerle işçilere övgüler, motoru kullanan örneğin Türk çiftçileri tarafından yapılsa bile, böyle bir durum sürekli bozulan, bozulmaya programlanmış motorların, ürünlerin yerine yenisini satmaya çalışan kapitalist üreticiler için hiç de çekici değil, CERN’deki deneylere milyarlarca dolar, avro akıyor ve bu harcamalardan geçinen yüzlerce şirket var, unutmayalım- biliniyor.

Biz, çekinmeden övelim:

CERN’deki bilim insanları, istikrarsız atomaltı parçacıklarının birbirlerinin karşıtı çiftler halindeki durumunu kanıtlamakla, bilimsel gelişmeye büyük bir katkıda bulundular. Eğer araştırmalar bu yönde hızlanır ve diyalektik, çalışmalara –teorik ve pratik- çekincesiz uygulanırsa, bu alanda sağlanacak gelişmelerin ilerde ortaya çıkabilecek çeşitli yararlarının yanısıra çok ucuz ve çevreye zararsız enerji kaynaklarına ulaşabilmek ve üzerinde yaşamakta olduğumuz kapitalizm yorgunu gezegenin ömrünü –insanlık açısından- uzatabilmek mümkün hale gelebilir.

Uluslararası medyanın, büyük çoğunluğuyla, bu araştırmalara yaklaşımı da, düşünsel yoğunluk ve tasarım bağlamında melodram düzeyini aşamamışlığın kanıtlanması olarak görülebilir. ‘Eureka, bir parçacık bulduk galiba’ deselerdi CERN’deki bilim insanları, o saat ‘Tanrı Parçacığı’ hakkında saatler dolusu yayınla kafaları şişirilebilirdi ‘sevgili seyirciler’in.

Şimdilik, sadece diyalektik –bu yöntemi kullananlar için değil tabii ki, kullanmamaya ya da önemsememeye kararlı olanlar açısından- kanıtlandı, ‘1’, ‘Bir’ diye bir kavramın teorik düzeyde yerinin olmadığına bir adım daha –gene, karşıtları açısından- yaklaşıldı. Uluslararası medyanın, CERN’deki çalışmaların ‘Tanrı Parçacığı’nı bulmaya yönelik olduğuna ilişkin iddialara kilitlenmesi, sadece içinde Tanrı sözcüğü bulunduğundan değil kuşkusuz. ‘Tanrı Parçacığı’ yalnızcateolojik çağrışımlara yol açmasıyla önemli değil egemenler açısından, aynı zamanda verili ekonomik koşulları (sömürü) tüm zamanlar için geçerli kılabilmenin felsefi temellerine kavuşturulduğunun öne sürülebilmesine yardımcı olabileceği de umulduğundan. Felsefenin idealist çerçevede tutulması ve felsefeyle teolojinin yakınlaşmasına, böylelikle verili durumun devamının felsefi ve teolojik açılardan sağlama alınması girişimlerine ancak ‘1’, ‘Bir’ yardımcı olabilir diye düşünülüyor, ne ki bilim, sürekli bunun tersini gösteriyor.

CERN’in Atlas İşbirliği’nin 21 Aralık 2011 tarihli son PDF dokümanı, girişte belirttiğimiz gibi, zıtların birliğini, “İstikrarsız atomaltı parçacıklarının birbirlerinin karşıtı (Quark-Antiquark) çiftler oluşturduğunun gözlendiği” ifadesi ile saptıyor. Bu saptamanın altında,yüzlerce bilim insanının katkısı ve imzası bulunuyor.

Felsefe, varlığının en büyük dayanağını büyük ölçüde fizikteki gelişmelerden sağlıyor. Diyalektik değişim, etkileşim, karşıtlık ve nicelik-nitelik ilişkisi, bilimsel araştırmaların vardığı son aşamaların teorik açıdan takım çantası olma özelliğini giderek yükseltiyor. Teoloji ile felsefenin ve bilimin yakınlığını kurma çabaları, her geçen gün daha da çaresizleşiyor.

Fizikçilerin, felsefecilere, verili yapıların değişmezliğine takılıp kalmamaları için cesaret verdikleri çok açık. Felsefeyle ilgilenenlerin, fizikçilerin –diyalektiği ısrarla gösteren, dönüp dolaşıp bu takım çantasına yaklaşan- çalışmalarından yüreklenip değişim, etkileşim, karşıtlık ve nicelik-nitelik ilişkisi üzerine entelektüel düzeyi yükseltecek yapıtlara yönelmeleri, özgür, eşit, adil ve sömürüsüz bir geleceğin olmazsa olmaz koşulu gibi görünüyor.

[email protected]