O Günden Bugüne!

O gün dediğimiz, Genelkurmay Başkanı ile dört kuvvet komutanın darbe yaptığı 12 Eylül 1980. Bu beşli, siyasal partileri ve meclisi kapatıyor kendilerini Milli Birlik Konseyi olarak ilan ediyor, birebir seçtikleri kişilerden oluşan bir Danışma Meclisi oluşturuyor. Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı başbakan İşverenler Sendikası ile Dünya Bankası'nda çalışmış, anamalcı 24 Ocak 1980 iktisadi kararlarını alan Demirel'in sağ kolu (Turgut Özal) başbakan yardımcısı, Türk-İş Genel Sekreteri çalışma bakanı ve bir başka emekli general eğitim bakanı yapılıyor. ABD'nin "Bizim çocuklar başardı" dediği bu beşli ABD'yi mahcup etmiyor: Her alanda olduğu gibi eğitim ve kültür alanında da ülkeyi bugünlere hazırlayacak alt yapıyı kuruyor. İstenilen yasa değişikliklerini yapacak koca koca profesörlerden oluşan taşeronlar bulunuyor. Eğitim bakanlığınada, müsteşarlığa da emekli bir general getiriliyor pek çok subaya çeşitli danışmanlık görevleri veriliyor. Talim ve Terbiye Kurulu başkanlığına getirilen eğitimci (Prof. Dr Galip Karagözoğlu) bir ay dayanamıyor, onun yerine de bir emekli general bulunuyor. Bakanlıkta, sağa baksanız paşalardan, sola dönseniz albaylardan geçilmiyor onların aracı olmadığı hiçbir iş yapılmıyor.

19 Eylül 1980'de, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu'nda yapılan değişiklik sonunda 3 Kasım 1980'de başlayan ve ANAP'lı yıllarda da devam eden uygulamayla, 2.515'i öğretmen ve 95'i öğretim üyesi olan 4.891 kamu çalışanı, sorgusuz sualsiz ve bütün kazanılmış haklarını kaybedecek şekilde işten atılıyor. Bunların haklarını geri alması neredeyse on yıl sürüyor.

Barış Derneği yöneticileri yılar süren tutuklu yargılanma sonunda beraat ediyor. Eğitimcilerin en büyük örgütü TÖBDER (Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği) yöneticileri, 1978 yılında yaptıkları Demokratik Eğitim Kurultayı nedeniyle Ankara Sıkıyönetim 3 numaralı askeri mahkemesince yargılanıp 1981'de cezalandırılıyor dernek kapatılıp mallarına el konuyor. Bu davada sorgulanamayan TÖB-DER Genel Başkanı ve 19 yönetici hakkında (1981 davasındaki aynı iddialarla) 1986 yılında Ankara İkinci Ağır Ceza Mahkemesi'nde bir dava daha açılıyor. Bu davada TÖB-DER'liler beraat ediyor ancak TÖB-DER'in malları geri verilmiyor. 12 Eylül sayesinde, 1970'lerde azınlık durumunda olan tutucu öğretmenler, bugün çoğunluğu oluşturuyor.

6 Kasım 1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu çıkarılıyor ve Yükseköğretim Kurulu (YÖK) oluşturuluyor. Vakıfların özel yükseköğretim kurumu açmaları, yükseköğretim yasasında olmadığı gibi Danışma Meclisi'nde kabul edilen anayasa taslağında da bulunmuyor. Anayasa Mahkemesi'nin, 1960 sonlarında açılan özel yüksekokullar ile 1973'te çıkarılan 1750 sayılı yükseköğretim yasasıyla kurulan (ilk) YÖK'ü kapattığı biliniyor. Malum beşli, vakıflara özel üniversite kurma hakkı veren maddeyi son anda anayasaya ve Ağustos 1983'te de 2547 sayılı yasaya ekliyor yeni YÖK'ü de, kolay kolay bilimselleşip demokratikleşmesini önlemek istercesine anayasal bir kuruluş haline getiriyor.

YÖK, Türkçe ile inkılâp tarihi derslerini üniversitelerde zorunlu ders yapıyor üniversitelerde İnkılâp Tarihi Enstitüleri açıyor enstitülerde, fakültelerde ve üniversitelerde genelde sağcı kadrolaşmayı sağlıyor. Ağır disiplin cezaları getiriyor, bazı Türkçe sözcükleri ve çağdaş kitapları üniversitelerde yasaklıyor. Üniversitelere zorunlu bayrak töreni getiriyor. Saat 17'den sonra ve hafta sonları üniversitede çalışmayı ve sakal bırakmayı yasaklıyor.

Temmuz 1982'de, öğretmen yetiştirme işi bakanlıktan alınıp üniversitelere veriliyor 8 yeni üniversite kuruluyor ve 21 eğitim fakültesi açılıyor. Genellikle eğitim tarihimizi, köy enstitülerini ve Cunhuriyetin temel değerlerini öğrenmeyen öğretmen yetiştirilmesine başlanıyor. Atatürk'e Başöğretmen unvanının verildiği 24 Kasım'lar, öğretmenler günü olarak kutlanıyor. Her yere Atatürk'ün büst ve heykelleri açılırken her derse Atatürkçülük yamalanıyor. Atatürk'ün kurulmalarında öncülük ettiği ve birer dernek niteliğinde olan Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu kapatılarak Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurulu adıyla bir devlet kuruluşuna dönüştürülüyor. O günlerde üretilmiş bir fıkra Atatürkçülük konusundaki durumu özetliyor: Kenan Evren bir okul gezisinde öğrenciye Atatürk'ün boyunun ne kadar olduğunu soruyor: Öğrenci gırtlağını işaret ediyor. Evren, "Aferin, nasıl bildin?" diye sorunca çocuk, "Atatürkçülük buramıza geldi de" diyor.

Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Özel İhtisas Komisyonu 1983'te bir "Milli Kültür" raporu hazırlıyor. Bu raporun özünü, "bu kadar canlı olarak yaşanan bir dinin ve ahlakın milli kültür planlamasında ihmal edilmemesi gerekir ... Bu durumda din, kültürün özü, kültür de dinin formu olmaktadır ... Ancak, böyle bir kültürle, iyimser, itaatli, ümitli ve akılcı bir nesil yetiştirmek mümkün olabilir" cümleleriyle örneklenen Türk-İslam sentezi oluşturuyor. Özünde "insanların Allah'a kul olma şuur ve mesuliyetiyle dolu bir ferdi hayat için yetiştirilmelerini" benimseyen bu rapor, 20 Haziran 1986 günü, Kenan Evren, YÖK Başkanı Doğramacı ve ilgili ANAP'lı bakanların da katıldığı Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurulu'nca günümüze kadar gelen eğitim ve kültür politikalarını belirliyor.

Anayasaya göre laik olan bu ülkede, Sünni İslam ağırlıklı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi anayasada herkes için zorunlu ders oluyor. Bununla yetinilmiyor, Haziran 1983'te 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nda yapılan değişiklikle, (8 yıllık) temel eğitim kavram yerine ilköğretim kavramı getiriliyor ve imam hatiplilere, Harp Okulu dışında kalan yükseköğretim alanlarına girmelerine yol açılıyor. Suudi Arabistan'ın şeriatı destekleme kuruluşu RABITA'nın yurt dışında çalışan imamlarımızın maaşlarını ödemesine izin veriliyor. Onlardan "kaplancılar/mili görüşçüler vb." çıkması kolaylaştırılıyor.

Bakanlıktaki üst düzey yöneticilerin girişimiyle, eğitim alanına parasal kaynak üretmek amacıyla Milli Eğitim Vakfı kuruluyor. Bu vakıf, eğitime kaynak sağlayacağına on yıl içinde özel liseler açmaya ve bu özel liselere de zamanın (Avni Akyol, Köksal Toptan gibi) bakanlarının adını vermeye başlıyor. Yine Haziran 1983'te 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları yasasında değişiklikler yapılarak, özel okul açacaklara kimi kolaylıklar getiriliyor.

12 Eylül hükümeti fiilen 6 Kasım 1983'te iktidara gelen ANAP dönemine kadar sürmüş olsa da, beşibiryerdenin başlattığı uygulamaların olumsuz etkileri günümüze kadar katlanarak devam ediyor 12 Eylül'ün açtığı kapının sağladığı dincileşme, özelleştirme ve teslimiyetçilik her geçen gün güçleniyor.

12 Eylül kapısından geçenlerden başka bir şey beklenmiyor bu kapının ilelebet kapatılması gerekiyor.

[email protected]