Ağlamıyorum anne, insan tozu kaçtı gözüme..!

Uzun zamandır dışarı çıkmıyorum anne. Çalışma odamın penceresinden görebildiğim kadar yaşıyorum sokağı. Böyle iyi, yaşlı bir ormanı dünyanın dışına koymuş gibi.

Zaman ve mekân duygusundan uzak, yüzüm içe dönük. Merak etme, perdelerin kirinden ve ölü fesleğenimden söz etmeyeceğim bu kez sana. Evet, az da olsa havalandırıyorum odamı.

Rüzgâr sonra kuşlar toplanıp arada, ölmeden önce çekmemiz gereken acılardan konuşuyoruz. Buna insanlarla yer değiştirme oyunu diyorum anne.

Kıskançlık, hırs ve yalan bu oyunda yasak sözcükler. Böyle iyi, daha bir mutluyum son günlerde. Lirik bir tadı var gürültülere bulaşmadan yaşamanın. Büyük bir ciddiyetle yapıyorum bunu ve insanlarla konuşmuyorum anne.

Şiir desenli ayraçlar biriktiriyorum anne ve saygıyla eğiliyorum bir ağacın önünde. Aralayıp aralayıp bakıyorum, insan içinden başlıyormuş çürümeye. Böyle iyi, hayat gülle diken arasında yazısız bir tarih.

Ve ben bir güle adres soruyorum anne, çıkmak için bir kuyudan kalbime. Hâlâ dağınığım, hâlâ endişeli. Ben değişemiyorum, dünyayı değiştirmek için savaşıyorum ama anne.

Uzun zamandır yüzüme dokunmuyorum anne. Sakallarımda temiz yürekli bir kış geziniyor çünkü. Bir heykelin ömrünü kucaklıyorum, insandan daha sıcak, daha gülüşken sokaktan.

Bazı geceler anne, gökyüzüne bakmayı ve yıldız okşamayı seviyorum. Böyle iyi, bir iş edindim kendime. İnsanlıktan çıkalı çok oldu, bir sincap geçiyor her sabah aynanın karşısına. Belki bir bahçe duvarı.

Sızlanma aç kalmıyorum, sakızlı kahve yapıyorum. Yanına şiir filan. Akşamları zengin sofrası: birkaç anı ve üç duble rakı. Hayır ağlamıyorum anne, insan tozu kaçtı gözüme..! Biliyorsun ki, ben dışına şımaran, içine ağlayan bir adamım. Böyle iyi, kalbimi bir şarkıya sarıp gezdiriyorum anne.

Asma hemen yüzünü, yalnız değilim hepten anne. İçimin tozunu alan bir kadın var. Geliyor ara sıra.

Kâğıt bir mendil içerisinde sabun çiçekleri getiriyor bana. Eskiden düş terbiyecisiymiş, şimdilerde temizlikçi. Etamin kokuyor biraz. Biraz da Mardin toprağı. Böyle iyi, eşyalara huzur geliyor. Zamanın dışında yaşayan biriyle konuşur gibi susuyor durmadan.

Ve biliyor musun anne? O gidince sanki bir sokak gidiyor bu odadan. İsmini sormadım, bitkilerden ben bir isim verdim ona: Dahlia.

Sonra anne, dedim ki kendi kendime. Korkuyorum aşkı keşfetmeye, içimdeki insan onu da talan edecek... Arada perdeyi aralıyorum, kuşlara bakıyorum da fazla şakaya alıyorlar şu uçmayı.

Çünkü büyümek yanlış bir projeydi, kabul ediyorum anne.

Ömer Turan
[email protected]