“Seçilmiş valiler”

KENTİN SESİ – BURSA yazıları

Başlık, Aksiyon dergisinden... Derginin Şubat ayında yayımlanan 793. sayısında haber dosyasının başlığı buydu altında da “Devletçi anlayıştan halkçı yaklaşıma” yazıyordu. Dosyanın bulunduğu sayfadaki başlık ise, daha da abartılıydı: “Olağanüstü 'halk' valileri”.

Habere konu olan altı vali içinde, Abant Platformu’nda, “DP’nin 1950’de iktidara geldiğinde CHP’yi kapatıp, İnönü’yü de tarihteki huzurlu yere göndermemiş olması en büyük talihsizliktir” diyen ve geçen Eylül ayında merkeze alınan Kırklareli eski Valisi Cengiz Aydoğdu eğitim başarısızlığından öğretmenleri sorumlu tutan ve “kaçak elektriğin yüzde 80’lere vardığı ilde elektrik kesintilerinin normal olduğunu” söyleyen Mardin Valisi Hasan Duruer Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanlığı Genel Sekreteri iken, belediye işçilerini Türk İş'e bağlı Hizmet İş Sendikası'ndan baskı ile istifa ettirip, Hak-İş'e bağlı Hizmet İş'e geçmesi için elinden geleni ardına koymayan Van Valisi Münir Karaloğlu yer alıyor.

Aksiyon dergisi, bu dosyaya konu olan valileri hangi kriterlere göre seçti, bilmiyorum. Vali seçiminin yanısıra, demeçlerin özensizse yerleştirildiği bir dosya olduğu kesin. Aksiyon’un bu dosyayı asker-sivil vesayet tartışmalarının had safhada olduğu bir dönemde yayımlaması manidarlık içeriyor. Bakın dosyadaki spotlara:

“Yeni nesil valiler, halkla doğrudan teması tercih ediyor. Gerektiğinde insanların taziyesine giden, onlarla Cuma kılan valiler, halkın gönlünü kazanıyor.”

“Valiler, hükûmet programının taşradaki uygulayıcısı konumunda. Bu açıdan onlar, politize olmamak ile hükûmetin projelerini hayata geçirmek arasındaki ince çizgide çalışıyor.”

Dosya özensiz ama spotlardaki mesajlar önemli. Her valinin ve vali olmak isteyen kaymakamların bu mesajları dikkate alması gerekir! Nitekim Kırklareli Valisi Cengiz Aydoğdu aşka gelip “ince çizgi”yi aşınca merkeze alındı. O kadar da değildi evet, partizanlık yap ama bırak daha fazlasını Erdoğan söylesin! Onun ağzından çıkarsa siyaseten bir önemi var vali dediğin yerelde AKP’nin neferi olmalı, patronlarla iyi geçinmeli, fırsatları(!) yaratmalıdır!

***

Amacım on ay önce hazırlanmış bir haber dosyasını eleştirmek değil. Bu dosyada adı geçen “yeni nesil valiler”in “eski nesil”lerden öğrenecekleri çok şey var. Örneğin, Bursa Valisi Şahabettin Harput’un bu listede yer almaması eksiklidir! Dergisinin editörü Bülent Korucu’nun yerinde olsaydım, bu ismi bir güzel konuştururdum eskiden, asker vesayeti altındayken ne azap çektiklerini, şimdi nasıl da “özgürleştiklerini” ve AKP’nin “icracı” valiliğini nasıl yaptığını anlatırdı!

Aksiyon dergisi geç kalmadı aşağıda yazılanlardan hareketle, toy kaymakamlara ders olacak nitelikte yeni bir dosya hazırlamalı!

***

Bursa Valisi Şahabettin Harput, yaptıkları ve söyledikleriyle prototip bir vali. “Vesayetçi” devlet geleneğinden gelmenin deneyimiyle, yeni dönemin gereklerini ustalıkla yerine getiriyor! Bursa’daki bazı yayın organlarında yazıldığı gibi, “İdealleri olan vali” Harput’un icraatları hakkında kimse soru sormuyor, araştırmıyor ve merak etmiyor. Vali Harput’un yanına, “Bursa’ya aşık” Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe de eklenince, Bursa markalı, yıldızlı, küresel bir kent oluveriyor!

Geçtiğimiz günlerde, “Bursa'nın yeni jeotermal kaynağı ile ilgili sevindirici rapor: Hem içme hem de termal tedavide kullanılabilir" başlıklı bir haber yayımlandığında ilk aklıma gelen soru, Vali Harput’un bu konuda neden ısrarcı davrandığı oldu. Bilindiği gibi, 2009 yılının Nisan ve Eylül ayları arasında yapılan ve büyük bir fiyaskoyla sonuçlanan termal su sondaj çalışmalarında kamuoyu yanlış bilgilendirilmiş bu çalışmalar esnasında yaklaşık 3 milyon TL.lik maddi kayıp yaşanmış Vali Harput, şimdiye dek bu konuda tatmin edici bir yanıt vermemişti.

“Türkiye'nin mineralli sularının yüzde 70'inin Bursa'da bulunduğunu” belirten Vali Harput Harput, yeni raporla ilgili şöyle diyor: “Son tahlil sonuçlarına göre, termal suyumuz içerisinde taşıdığı özellikler ve su derecesiyle hidrotermal ve mineralli su olarak adlandırılıyor. İçerdiği mineraller nedeniyle doğal mineralli su sınıfına giriyor. Mevcut su hem tedavi hem de içme suyu olarak kullanılabilecek."

Her fırsatta, Bursa’yı termal ve sağlık turizm merkezi yapmayı hedeflediklerini belirten Harput, bir toplantıda “Termal turizmi önümüzdeki 10 yılda dünyada 10 trilyon dolarlık potansiyele ulaşacak. Bursa da bundan payını almalı” diye konuşmuştu. İsteyen, Bursa’nın yerel yöneticilerinin görevleri süresince demeçlerine göz atabilir. Bulacakları tek şey, göz boyayan ve abartıdan palavraya değin sözler bir yana özü itibariye ranttır, kentin ve doğanın tahribatıdır.

Söylemeden geçemeyeceğim. Aklı başında biri, şu 10 trilyonluk termal turizmi iddiasını merak eder, öyle değil mi? Kimi raporlara göre, 2010 yılında, Türkiye’nin turizm gelirinin 22 milyar dolar, dünyadaki turist sayısının 915 milyon kişi, turizm harcamalarının ise reel olarak yüzde 3 artarak 891 milyar dolar olarak gerçekleşmesi beklenirken, termal turizminin on yılda 10 trilyon dolarlık bir potansiyeli barındıracağını, Bursa’nın da bundan payını alacağını iddia etmek, en hafif deyimle ayıptır.

***

Bu denli ısrarla, insanın içine kuşku düşürecek şekilde, Bursa’da termal ve sağlık turizminden söz etmenin arkasında başka hesapların bulunabileceğinden hareketle, konunun uzmanı Yüksek Jeoloji Mühendisi Tahir Öngür’e danıştım. Bu ülkenin duyarlı kamuoyu, sevgili Tahir ağabeyi mesleki birikimi, çalışmaları ve aydın kişiliğiyle tanır, sever.

Vali Harput’un “Türkiye'nin mineralli sularının yüzde 70'inin Bursa'da bulunduğu” sözünün gerçeklikle yakından uzaktan ilgisinin olmadığını belirten Öngür, “Anadolu’nun her yerinde maden suyu var ve Bursa bu açıdan en zengin yöre değil. Hele %70 sayısı hiç bilimsel değil. Afyon, Giresun, Balıkesir, Isparta, Manisa, Adapazarı, Bitlis, Erzincan, vb. yerlerde çok sayıda maden suyu kaynağı var. Bursa’daki bunlardan yalnızca biri” diyor.

“MTA’da çalışırken 1976’da Bursa kamp şefi olduğunu ve bir meslektaşı ile birlikte bu kentin sıcak su kaynaklarıyla ilgili değerlendirme raporunu hazırladığını” belirten Öngür, “2000’li yılların başında Ankara’da kurulu bir firma, o zamanki Belediye Başkanı’na (Erdoğan Bilenser), Bursa kentini jeotermal akışkanla ısıtmak üzere bir proje hazırlayıp sondaj yapma hazırlıklarını sevimli göstermek için bir sempozyum düzenleyince, kendilerinin de TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi olarak, Bursa’da bir sempozyum düzenleyip gereken uyarıları yaptıklarını ardından inatla yapılan sondajdan ötürü, Kükürtlü ve Karamustafa Kaplıcalarının suyu kesilince açılan davada bilirkişilik yaptığını” söyledi.

“Vali Harput’un İl Özel İdaresi’ni kullanıp, Konya’lı bir grupla aynı projeyi canlandırmaya ve sondaj çalışmalarına başlamaya niyetlendiğinde de TMMOB Odaları Bursa Şubelerinin tepkilerine destek olmak üzere, Bursa TV’lerinde programlara katılıp gereken uyarılara katkı verdiklerini” hatırlatan Öngür, konunun hem tarihine hem geleceğine dair önemli iddialarda bulunuyor:

“Bursa’nın büyük bölümünde doğal gaz hatları döşenmiş ve kent bu yolla ısıtılmaktayken, yeterli sıcaklık ve bollukta doğal sıcak su bulunsa bile, bu yolla kent ısıtmasının uygulanabilirliği yoktur. Ama, asıl kötü olan Bursa sıcak su kaynaklarının hassas ve özel doğal sistemi idi. Bursa’nın sıcak su kaynakları başka sistemlerden farklı olarak tek bir fay zonuna bağlı olarak yükseliyor ve yol bulduğu çatlaklardan ayrı sıcak su kaynakları olarak boşalıyor. Bu nedenle, hem bugün kaynaklarla boşalandan çok daha büyük bir kaynak bulmak olanaksız ve hem de dış müdahalelere karşı çok hassas.

Nitekim daha önce, Çekirge bölgesinde Polis Eğitim Merkezi için kaçak bir kuyu yapıldığında ana fay kesilmiş ve kuyudan kontrolsuz biçimde sıcak su boşalmaya başlamıştı. Çekirge caddelerinde aylarca sıcak su akmış, kaplıcaların ve Askeri Hastane’nin sıcaksu kaynakları kurumuştu. 2 aylık uğraşmadan sonra kuyu kapatılmış ve sıcak su kaynakları birkaç ay içinde eski durumuna geri dönmüştü.

Yukarıda sözü edilen vurgun planı da MTA desteği ile Kültürpark içinde bir kuyu yapımı aşamasına getirilmiş ve kuyu belli bir derinliğe ulaşınca yakındaki Kocamustafa ve yukarıdaki Kükürtlü kaynakları kuruyunca da Mahkeme kararıyla durdurulmuştu. Bilirkişi Raporu, kaynakların müdahalelere karşı duyarlılığını ve kuyu yapımının sakıncalarını özetliyor. Sonunda Mahkeme, kuyunun kapatılmasına karar verdi ve o proje rafa kaldırıldı.

Rapor’da da görülebileceği gibi onyıllar önce, MTA tarafından yapılan çalışma sonunda kaynakların korunması için koruma alanları ve bu alanların içinde uygulanması gereken kısıtlamalar belirlenmiş ve bunlar İmar Planı’na plan notu olarak işlenmişti. Bu nedenle, o günden beri kaplıcalar çevresinde yeni bir müdahaleye girişen olamadı. Ta ki, 2008’de yeni “Jeotermal Kaynaklar Yasası” yürürlüğe girene kadar.

Bursa’daki sıcak su kaynakları, yaklaşık 100 yıl kadar önce verilen haklarla, kaplıcacılara, o günkü ölçü ile “lüle” “lüle” paylaştırıldı. Yeni ve büyük oteller yapıldıkça, onların sıcak su talepleri de artınca Bursa’da ortalık ısındı. Aslında amaç kent ısıtmak filan değil, kimsenin itiraz edemeyeceği bir kurumun (İl Özel İdaresi) eli ile açılacak bir kuyudan elde edilecek sıcak suyu yeni ve büyük otellere kullandırmaktı. Eski kaplıcalar ve Askeri Hastane’nin kaynakları kurusa da onlara da biraz su verilir ve konu kapatılırdı.

Sondaj kuyusundan çekilecek sıcak suyun bileşimi, kaynak sularınınkilerden farklı olsa da, sağaltıcı etkisi ve işlevi eskisi gibi olmasa da, bu kimsenin umurunda değil. Kentin girişindeki bir tabelada yazıldığı gibi, Bursa kentine kimliğini kazandıran Uludağ, şeftali ve kestanenin yanında kaplıca kültürü ve mimarisi önde geliyor. Yapılmak istenen bu doğal zenginlik ve kültür mirasını talan edip, bilançolarda kâr yazdırmak. Mühendisler, doğa ve kültür sevenler işe karışınca önceki oyunlar bozulmuştu.

Ardından sözü edilen yasa yürürlüğe girdi. Buna göre, doğal sıcak sulardan yararlanmak isteyenler, İl Özel İdareleri’ne başvurup ruhsat almak zorunda kaldı. Bursalı kaplıcacılar ise, ellerindeki asırlık hakları yitirecekleri kaygısıyla bu yasanın gereklerini yerine getirmediler. Vali Harput, yasayı kullanıp onları yeni projesinin önünde engel olmamak yönünde sıkıştırmaya başladı. Yeni projesinin mimarları öncekilerden farklı idi. Konya Selçuk Üniversitesi’nden, bu işlerle ilgili bir uzmanlık ve deneyimi olmayan ama piyasada sondaj işlerine girişip para kazanmaya çalışan bir doçent! Harput’u inandırıp anlamsız ve değersiz sözde jeofizik çalışmalar yapıp, İmar Planı’nda kısıtlama olmayan kent bölümlerinde sondaj önerdi. Vali Harput, Bursa TV’lerinde kentin doğal sıcak su ile çok ucuza ve konforlu bir biçimde ısıtılacağını, yapılacak sondajla 60-160°C arasında (!) sıcaklıklı su elde edileceğini muştuladı. Uyarıları umursamadı. Hazırlanan raporu görmek isteyen Odalar ve Kaplıcacılar Derneği’ne raporu okutmadı bile. Sonunda, DSİ’nin fidanlık alanında açılan ilk kuyu başarısız, ama benzer kuyulardan en az 3 kat daha pahalıya tamamlandı. Konu biraz gündemden düşürülüp eleştiriler susturuldu ve ikinci kuyuya başlandı.

Sonuç ortada. Bu suyla kentin ısıtılamayacağı açık. Ama, perde açılmış, asıl amaç ortaya çıkmış. Bu kuyu işletmeye alınırsa, Vali ve Özel İdare, %50’sini özel kesime açmak koşuluyla kurdukları şirket eli ile kentin bütün sıcak su kaynağını ellerinde tutacak, var olan bütün öteki kaynaklar hiç kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kuruyacağı için de kaplıca ve otel işleten herkes Vali Bey ve şirket yöneticilerinin eline bakacak. Arada bu paylaşmadan kim ne kazanacak, ya da Şirket eli ile yapılacak başka işler, bu kuyu yapımında olduğu gibi kimlere ne büyük kazançlar sağlayacak, zaman gösterecek.

Kesin olan bir şey var. Bu bir vurgun kapısı. Ama asıl büyük zararı Bursa sıcak su kaynakları ve kaplıca kültürü görecek. Geleneksel mimarinin yerini 5 yıldızlı SPA’lar alacak. Yurttaşlar hamamlara gidemeyecek İskandinav ülkelerinin sağlık sigortalarınca taşınan sağlık turistleri bu otellerin sahiplerine para dökecek. Küreselleşeceğiz!

Daha da kötüsü, sözü edilen kuyudan elde edilen su kaplıcalardaki su değil. Kimyası farklı. Vali Harput bunu ne bilsin? Soğudukça bileşimi daha da değişecek. Vali Harput bunu da bilmez. O su maden suyu da değil. Analizi yapılınca görülecek ki, içinde izin verilen değerlerin çok üzerinde kanser yapıcı bileşenler, örneğin arsenik var. Vali Harput bunu da bilmez. Söyleyenlere, bu büyük projesini engellemeye çalışan bozguncular gözüyle bakması olasıdır. Çünkü, bu işte çok para var. Örnek vereyim, Aydın’da çok daha zor koşullarda açılan 2000 metre derinlikli bir jeotermal kuyusunun mal oluşu 1.500.000 TL. Yani, Vali Harput’un açtırttığı daha sığ kuyunun mal oluşunun yarısı kadar.

Bu işten kazanan birileri var. Kaybeden ise Bursa ve kent kültürü olacak.

O kuyu, işletmeye alındıktan sonra en çok 3 ay içinde kentteki bütün Kaplıca kaynakları kuruyacak.”

***

“Politize olmamak ile hükûmetin projelerini hayata geçirmek arasındaki ince çizgide çalışan” seçilmiş Vali Harput’u soruşturacak ve hesap soracak bir makam var mıdır?

Devlet Bakanı ve AKP Milletvekili Faruk Çelik, bu iddialar karşısında tıpkı Cumhurbaşkanı Gül gibi, “susma hakkı”nı mı kullanacaktır?

En önemlisi, biz, emekçi halklar ve duyarlı kesimler olarak kayıtsız mı kalacak yoksa hesap mı soracağız?

Ne diyorsunuz?

[email protected]