Emperyalizme bağımlısınız, orduya el koymak darbeleri önlemez

Önemli kurumların birkaç yüz yıllık yapısını dağıtıyorlar. Devlet paramparça. Gerekçe yeni darbelerin önlenmesi. Bu da muhalefetinden düzen medyasına kadar herkes tarafından ciddi ciddi tartışılıyor. Yöntem diyalektik materyalist olmayınca körlük… kaçınılmaz oluyor.

Oysa birkaç somut olgu bile tartışmanın farklı bir zemine taşınması gerektiğini düşündürür.

1-Ordu bir zamanlar savunma bakanlığına bağlıydı, ne oldu?

2-Eğer eskiden ittifak halinde olunan cemaatlerden birisi darbeye giriştiyse, ordu içindeki cuntacılık cemaat zemininde şekilleniyorsa, önce ordunun ve siyasetin dinselleştirilmesinin önlenmesi gerekmez mi ? Oysa yapılan yalnızca cemaatler koalisyonundan Fettullah’ın dışlanmasıdır.

3-Ordu öyle boşaldı ki, şimdi Ergenekon, Balyoz darbelerini yemiş komutanlar göreve getiriliyor. En azından belli derecede Kemalist, ulusalcı oldukları kesin bu kadroyla AKP’nin kurmaya çalıştığı ittifakın ömrü ne kadar sürebilir?

4-Dünyada merkez kapitalist ülkelerde darbe yaşanmıyor olması bile ordu üzerinde yürütülen operasyonun gerçekçiliği konusunda şüphe yaratmalı. Neden darbeler hep çevre kapitalist ülkelerde oluyor?

Türkiye bir darbeler ülkesi. Bütün çevre kapitalist ülkeler gibi. Bunun nedeni ordunun yeterince sivilleştirilmemiş, devleti bilmem hangi örgütün ele geçirmiş, bu örgütün İslam konusunda samimi olmaması gibi şeyler değil.

Türkiye’de iki nedenle darbe olur.

Bunlardan ilki sermaye birikim rejiminin uluslararası kapitalizmin gelişme dinamiklerinin gerektirdiği yönde değiştirilme ihtiyacı-zorunluluğudur.

Örneğin 27 Mayıs darbesi kapitalizmin 2. Dünya Savaşı sonrasında içine girdiği uzun genişleme dönemi içinde, Türkiye’nin ithal ikameci kalkınma rejimi yoluna sokulması gerekliliği üzerinden gerçekleşti. 1950’lerde Demokrat parti iktidarının faşizan yönetimi, Türkiye’nin ciddi bir borç batağı içine sürüklenmiş olması, orduyla hükümet arasındaki gerilimler… Bunların tümü gerçekti, ancak makro ölçekte 27 Mayıs açısından ancak gerekçe üretebilecek nitelikte olan faktörlerdi. Esas neden Türkiye’nin emperyalist sisteme, Fordist birikim rejiminin gerektirdiği yönde eklemlenme zorunluluğuydu. Türkiye dışarıdan ağır sanayi girdilerini ithal edecek ve onları iç piyasaya satmak üzere montajlayacaktı. İç piyasanın canlanması ücretlerin yükseltilmesini, bu da sendikalara ve sola toleranslı yaklaşılmasını gerekli kılıyordu.

Buna karşılık 12 Eylül darbesinin zemininde kapitalizmin içine girdiği uzun daralma dönemi bulunuyordu. Sosyal devletçi kapitalizm bütün enerjisini tüketmiş, kar oranları düşmeye başlamıştı. Merkezdeki emperyalist ülkeler bu kez çevre ülkelere ihracata yönelik kalkınma rejimini dayatıyorlardı. Plan, Türkiye’nin merkez için ucuza sanayi mamülleri üreten bir kalkınma patikasına oturtulmasıydı. Bunun için emek maliyetleri düşürülmeliydi. 12 Eylül bu nedenle, 27 Mayısın tersine sendikaları ve solu budadı, siyasal İslam’ın önünü açtı.

Türkiye’de darbelerin ikinci nedeni iktidarın emperyalizmin belirlediği siyaset rotasının dışına çıkma eğilimi göstermesidir. 15 Temmuz darbesinde bu faktörün belirleyici etkisi bulunuyor. BOP’un eş başkanı olarak göreve getirilen Erdoğan’ın, zaman içinde, ABD’nin bölgedeki politika belirsizliklerini istismar ederek kendi başına işler çevirmeye soyunması, Suriye ve IŞİD konularında ABD ile tam ters çizgiye düşmesi, emperyalizmin Erdoğan’ın üzerini çizmesinin nedenidir.  15 Temmuz bu politik bağlam içindeki bir ayrıntıdır esasen. Emperyalistler son üç yıl içinde bu manada başka şeyler de denediler.

O nedenle emperyalizme bağımlı bir ülkenin siyasi aktörlerinin darbeyi önlemek için orduyu dağıttıkları bu “demokrasi şöleni” yalnızca kaosu derinleştirir, orta vade için Türkiye’yi çözme planı olan emperyalizmin eline bu bakımdan güçlü kozlar sunar, yeni darbelerin temelini atar.

Kaçınılmaz olarak, önlenemez biçimde.

Kaos devam edecek, sol bu zeminde örgütlenecek.