Dersim

Kürt ayaklanmaları, Kurtuluş Savaşı öncesinde verilen sözlerin tutulmamasına tepkidir. Ayaklanmaların İslami karakteri ya da İngilizlerden destek arayışları doğru olsa da, olgunun bu yönü belirleyici değildir. Üstelik dincilik Dersim isyanı için kesinlikle tanımlayıcı değildir.

* * *

Kaynakların belirttiğine göre 1937-38 döneminde Dersim nüfusu 50 bin civarındadır. Bu sayıyı 80 bine kadar çıkaranlar da vardır. Ayaklanan Kürtlerin sayısı 8 bin ve üzerlerine gönderilen ordunun büyüklüğü 12 bin kadardır. Aşağı yukarı her yetişkin Dersimli başına bir asker düşmesine karşın, Kürtler ilk başlarda merkezi orduyu ağır yenilgiye uğratırlar. Bunun üzerine Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen'in komutasında bir uçak filosuyla Dersim'in dağı, taşı, ortası bombalanır. Arkasından kara birlikleri girer Dersim'e. Bugünkü infiale neden olacak ve Öymen'in sahiplendiği ne olduysa işte o zaman olur. Dersim nüfusunun hemen tamamının ya öldürüldüğünü ya sürüldüğünü, küçük çocukların ise askerlere evlatlık olarak verildiğini yazar aynı kaynaklar.

* * *

Cumhuriyet düzeni geç burjuva devrimiyle kurulmuştur. Tarihsel olarak hem Osmanlı'dan hem de Anadolu'nun doğusundaki Kürt aşiret düzeninden daha ileridedir. Aşiret beylerini, sınıfsal olarak daha gelişmiş, burjuva dünya görüşünü temsil eden Kemalist harekete bağlayan ve onların İngilizler ile bağlantısını kesen nokta, kendilerine verilen ve kendi kaderlerini istedikleri gibi yaşayacaklarını da belirten sözlerdir.

Bu sözler açıkça Bolşevik ideolojiden etkilenmiştir. Aksi durumda Anadolu halklarının ortak kurtuluş mücadelesi örgütlenemeyecekti.

* * *

Her burjuva devrimi kaçınılmaz biçimde, halk sınıflarının en geniş ittifakının ortaya çıkaracağı gücü arkasına almak açısından ilerici karakterde başlar. Burjuvazinin iktidarı ele geçirmesi ve konsolide etmesi, halk sınıflarına verilen siyasal sözlerin unutulmasına dayalı bir gericileşmeye kapı açar. Burjuva devrimleri başlangıçta kendi sınıfsallığının daha ilerisinde ve konsolidasyon aşamasında ise daha gerisindedir. “Denge” zamanla ama her şey yaşandıktan sonra kurulur.

Tarihin en klasik burjuva devrimi olan Fransız devriminde ilerici dönem 1789-1792 arasındadır ve sonrasında monarşi burjuvazinin elinde yeniden tesis edilir. Kurtuluş Savaşı açısından sınıfsal ilericilik sıfatının yakışacağı dönem en fazlasından 1919-1921 arasındadır ve 1923 başından itibaren Cumhuriyet yönetimi batıyla pazarlık yollarının arayışı içine girmiş, komünist hareket ile Kürtlerin önünün kesilmesine yönelik en şiddetli askeri önlemleri almaktan çekinmemiştir.

* * *

Dersim isyanı sırasında sivil asker ayrımı yapılmaksızın yaygın bir kırıma girişilmesi, Dersim'in neredeyse boşaltılması, bunlar, merkezi yönetime karşı isyan eden daha gerici bir toplumsal yapının ortadan kaldırılması gerekçesiyle onaylanabilecek tercihler değildir.

Cumhuriyet düzeni kırsal bir ekonomik yapı, parçalı feodal siyasal bir düzen üzerinde kuruldu. Merkezi iktidarın sağlanması için tüm bunlarla mücadele etmek gerekiyordu. Ancak rejimin az önce tanımlanan sınıfsal karakteri nedeniyle, sınıfsal-toplumsal içerikleri gereği olarak merkezi yönetime direnen yapıların üzerine salt askeri yöntemlerle gidildi. Bölgedeki aşiret düzeninin zeminini ortadan kaldıracak iktisadi düzenlemeler hiç yapılmadı. Tersine, başkaldıran aşiret liderleri kanla tasfiye edildikten sonra, biat edenler o toprakların temsilcileri olarak yönetime ortak edildi, aşiret yapısı merkezi düzeni onaylayacak şekilde yeniden yapılandırıldı. O nedenle, merkezi yönetimin tarihsel olarak gerici aşiret düzeniyle derdinin bulunduğunu ileri sürmek de doğru değildir.

* * *

Sorun buradadır. Dersim isyanı adıyla anılanlara yalnızca anaların öldürüldüğü ve insan haklarının ihlal edildiği olaylar olarak bakılırsa Anadolu'da burjuva rejimiyle açılan yeni dönemin ilerici karakteri ve aşiret düzeninin bunun karşısındaki gerici konumu görülemez.

Öte yandan, merkezi otoriteye direnen gerici düzenin temsilcilerinin kaçınılmaz biçimde ortadan kaldırılması gerektiği şeklindeki argüman da sınıfsal bakımdan gericileşmiş Cumhuriyetin iç yüzünün anlaşılmasını olanaksız kılar.

O dönemde başka türlüsü pekala olanaklı olabilirdi. Eğer Anadolu'nun düzeni sosyalizm olsaydı, hem gerici aşiret düzeninin temsilcilerine, güçler dengesi neyi gerektiriyorsa o şekilde müdahale etmek hem de aşiret düzeninin ezilenlerini iktisadi düzenlemelerle yeni düzene kazanmak mümkün olurdu. Sovyetler Birliği'nde olduğu gibi.

Ama, “eğer Anadolu'nun düzeni sosyalist olsaydı”. İşte bu nokta bugün de bir yandan Türkiye egemen güçlerinin bir yandan da Kürt hareketinin açmazını bir kere daha açık biçimde ortaya koyuyor.