Bizim Fidel

Hiç şüphesiz insanlığın en önemli siyasi liderlerinden birisiydi.

Devrimci, komünist ve Marksist Leninist’ti.

Çok güzel yaşadı ve çok büyük bir iş yaptı. Hayatta her şey var, her şey olur, ancak O’nun ve Küba’nın büyüklüğünü hiç kimse yok edemez.

Herkes kendi toplumsal-tarihsel koşullarına doğar, fakat ancak liderler o koşulları değiştirme iradesini sergiler.

Fidel, nesnellik-öznellik diyalektiğini en fazla derecede öznel tarafa doğru bükmüş liderlerden birisidir. Bu nedenle “Fidel olmasaydı, Küba devrimi olur muydu ?” sorusu tamamen haklıdır. Kesin olan şey şudur: Sosyalist sistem yıkıldıktan sonra Küba’nın Amerikan emperyalizmine direnmesini sağlayan şey Fidel faktörüdür. Bundan sonra da Küba’nın direncinde Fidel’in belirleyici etkisi olacaktır.

Bu öyle bir karizmadır ki, öncülük ettikçe, halkta erimiş, Fidel halk, halk Fidel olmuştur. Kübalılar için Fidel “bizden”dir. Kübalılardan hiç farklı olmayan yaşam tarzıyla O tam bir halk insanıdır. Kübalıların O’na “bizim Fidel” demeleri bundandır.

Küba devriminin önderleri sosyalist olarak yola koyulmadılar. Başlangıçta hedefledikleri sosyalist devrim değildi. 26 Temmuz Hareketi’nin amacı diktatör Batista’nın devrilmesi, halkın çektiği acıların ve ABD’ye bağımlılığın sona erdirilmesiydi. Moncado kışlası baskınından sonra tutuklanan Fidel’in mahkemedeki ünlü “Tarih Beni Aklayacaktır” başlıklı savunmasında ifade ettiği en ilerici politik tercih, büyük işletmelerin karlarının bir kısmının işçilere dağıtılmasıydı.

26 Temmuz Hareketi ile dönemin Komünist Partisi arasında başlangıçta hiç ilişki yoktu. 1940’lı yıllarda Batista ile işbirliği yapmış olması nedeniyle halk içindeki prestiji sıfırlanmış bulunan Komünist Parti 1957’ye kadar tamamen etkisiz bir faktördü.

1957’de sanayi işçilerinin diktatörlüğe karşı ilk siyasi genel grevi örgütlemeleri, hem KP’nin etkisiyle oldu hem de KP’yi toparladı. Öte yandan, genel grev 26 Temmuz Hareketi’ne de Batista’yı devirecek enerjinin nerede olduğunu gösteriyor, KP ile yakınlaşma zorunluluğunu hissettiriyordu.  

Fidel’in, 26 Temmuz önderlerinin ve Küba’nın sosyalizme meyletmesi ABD sayesindedir. Gerçi Hareket’e Marksizm aşısını devrim öncesinde Che yaptıysa da etkisi zayıf kalmıştı. ABD arka bahçesindeki halkçı rejimi devirmek için ambargoya sarıldığında, işler hiç tahmin etmediği bir yönde gelişecek, o zamana dek Küba devrimine soğuk duran sosyalist blok ise hemen yardım elini uzatacaktır. 1961 (17 Nisan) Domuzlar Körfezi çıkarması Küba devriminin yolunu da netleştirir ve Fidel aynı yılın 1 Mayıs mitinginde yollarının artık sosyalizm olduğunu açıklar.

Sosyalizme yönelmede Che’nin Marksistliğinin ve Fidel’in yaratıcı ittifaklar politikasının belirleyici etkisi vardır.

Küba’da devrim sol popülist bir karakterde gerçekleşti, çok kısa süre içinde sosyalizme bağlandı. İlk icraatı kapsamlı bir toprak reformu ile sağlık ve eğitim seferberliği oldu.

Fidel sosyalizmin baş mimarı ve şüphesiz Küba devriminin en önemli ürünüdür. Fidel Küba’da sosyalizmin inşası sürecinde tam manasıyla lider bir karakter kazandı ve karizmatik kişiliği komünist bir kimlik edindi.

Küba devriminin birkaç yıl gibi kısa süre içinde gerçekleşen bu karakter değişimi çok önemli bir gerçekliğe işaret eder: Emperyalizme bağımlılığın kırılması ve diktatörlüğün yıkılması için gerek koşul kapitalizmin devrilmesi ve sosyalizme geçiştir. Emperyalizm çağında devrim sosyalist olmak zorundadır. Sosyalist devrim için de antiemperyalizm gerek koşuldur.

Fidel, hiç çekincesiz biçimde, diktatörlük koşullarında da sosyalist devrimin güncelliğinin kanıtıdır, Fidel bu zorunlulukla hatırlanmak zorundadır.

Küba için sosyalizm bir yaşam biçimidir. ABD ablukasının yarattığı çetin yaşam koşulları karşısında gösterilen onurlu dirençtir. Sosyalizm yoksulluğu kutsamaz, ancak gerekiyorsa yoksulluğu sıradanlaştıracak bir direnci de örgütler.

Küba halkının ablukanın zorluklarına direnmesini mümkün kılan şey şüphesiz Fidel’in şahsında somutlanan Küba liderliğinin sergilediği yaşam tarzıdır. Fidel’in yaşantısı Kübalılarınkinden hiçbir zaman farklı olmadı. Küba’nın sıkıntılarını Küba önderliği halkla birlikte göğüsledi.

Castro’nun, Küba halkı tarafından “bizim Fidel” olarak isimlendirilmesinde, Kübalıların O’na hiç çekincesiz Fidel diye seslenmelerinde bu bütünleşmenin belirleyiciliği var.

Halk neyse Fidel odur. Fidel halk olduğu için “bizim”dir. Ama bizim Fidel aynı zamanda sosyalizmin her daim öncüsü, parlak bir siyasi zekadır. Mitinglerde milyonlarca insanla saatler boyu süren söyleşileri de BM toplantılarında yaptığı keskin konuşmalar da hiç unutulmayacak.

Bugün Hizbullah’tan, İrlanda devlet başkanına ve Türk Dışişlerine kadar her çeşitten siyasi yapı Fidel’in arkasından selama duruyorsa, bunun esas nedeni, O’nun halkla bütünleşmiş karakteridir.  

O, 1960’ların sonunda bir tarım kampanyasının başarısızlığı için büyük bir mitingde özeleştiri verirken “yöneticilerinizi değiştirin diyeceğim ama, bizden iyisini bulabileceğinizi de sanmıyorum” diyen samimiyettir.

Ne olursa olsun Fidel’in hep aramızda olacağını biliyoruz. Çünkü, ortada tükenmeyecek bir Marksist Leninist yöntem ve dev gibi bir Küba var.

O’na devrim sözü veriyoruz.