“Açılım” Tartışmalarının Yarattığı İki Soru

Birinci soru, Genelkurmay başkanının konuşması sonrasında İçişleri Bakanının açıklamalarında ortaya çıkan belirgin değişiklikle ilgilidir.

Nitekim, Bakanın “açılırken” gelinen noktaya ilişkin genel değerlendirmesini sunmasının hemen sonrasında, Ahmet Türk'ün konuşması da bu değişimden kaynaklı hayal kırıklığına işaret ediyordu.

Dolayısıyla soru şudur: “Kürt Açılımı”nda hükümet ve askerler arasında gerçekten politik bir farklılık, çatışma var mıdır ? Şimdilerde DTP ve kimi sol yapılar böyle düşünüyorlar.

Sivil ve asker kesimler arasında (en azından bir dönem) Kürt sorunu ile laikliğe yaklaşım bakımından bazı görüş, hassasiyet farklılıkları olduğunu biliyoruz. Ancak buradan hareketle bu iki devletli kurumun halen bir çatışma, gerilim yaşadıklarını ileri sürmek ve hele hele askerin cumhuriyetçi duyarlılıkların takipçisi olduğunu düşünmek birkaç nedenle hatalı olur ve daha da ötesinde hatalı sonuçlar türetmeye yol açar:

Kürt sorununda hükümetin tutumundaki değişimi içsel faktörlere bağlamak: 1- Bu ”açılımın”, adına artık Genişletilmiş Ortadoğu Projesi denilen çok daha kapsamlı ve emperyalizm patentli siyasal, askeri planla ilişkisini hiç anlamamak, 2- son MGK toplantısında “açılımın” bir devlet politikası olarak ordu tarafından da onaylanmış olmasını görmemek, 3- hükümetten ve AKP'den demokratik gelişmeler adına umutlu olmak (ki bunun bir adım sonrası Taraf gazetesi çizgisidir), 4- dünya kapitalizminin içinde debelendiği krizden, emperyalizmin krizle bağlantılı yeni aranışlarından ve bu aranışlar içinde bölgemizin ayrıcalıklı konumundan tamamen habersiz olmak anlamına gelir.

Ve nihayet, Türkiye'deki her şeyi siviller ve askerler arasındaki çatışmayla ilişkilendirmek gayet düzeysiz bir sivil toplumculuktur.

Peki böyleyse, hükümetteki değişiklik açısından gerçekte durum nedir ?

Bana kalırsa şöyle bir özet yapılabilir: Bir kere ortada bir açılım yoktur. Hükümetin şimdiye kadar yaptığını bir tür kamuoyu yoklamasına, nabız tutuşuna benzetebiliriz. Konu neredeyse bir sosyal pazarlama tekniğiyle ele alınmış, savaşın yarattığı yorgunluktan da yararlanılarak, somut hiçbir şey söylenmeden, değişik kesimlerin eteklerindeki taşları dökmeleri ve neredeyse daha sonra söylenecek her şeye onay verir bir çizgiye oturmaları sağlanmıştır.

Hükümetin söyledikleri içinde net ve kesin olduğu anlaşılan tek şey PKK'nın devreden çıkarılacağı yeni bir konjonktürün istendiğidir. Bölgemizdeki egemen güçler PKK'sız bir “çözüm”ü konuşmak istiyorlar. Kanımca, bunun dışında, ABD'nin ve AKP'nin elinde kesin bir plan (şu aşamada) yoktur. Bundan ötesi biraz da kamuoyu yoklamasının sonuçlarına bağlıdır.

Hükümet ile ordu arasındaki üslup farkını ise daha çok, bir odak grup görüşmesindeki iki kolaylaştırıcının işlevlerinin gereği ya da iyi polis kötü polis rolleri olarak algılamak gerekir.

* * *

İkinci soru “açılım”ın topluma yedirilme olanağıyla ilgilidir: Türk ve Kürt halkları, iki tarafın siyasal kurumları, ordunun tabanı, MHP ve CHP'nin kitleleri, her yıl belli dönemlerde “en büyük asker bizim asker” sloganları ve kitlesel garaj mitingleriyle uğurlanan ve değişik izlerle baba ocaklarına geri dönen erler, şehit aileleri, vb, gerçekten de aftan başlayarak, ana dilde eğitime kadar uzanan bir yelpazede dillendirilen önerileri kabullenebilecek bir “olgunluk” gösterebilecekler midir ?

Şu nedenlerle zordur? Yıllardır gayet milliyetçi bir söylemle oluşturulmuş toplumsal Türk tarafı psikolojisi “açılım” denilen projeyle ciddi hazım sorunu yaşayacaktır. Öte yandan Kürt tarafında sonuç itibariyle dağın fare doğurmasına benzer bir boşluk duygusunun hissedilmesi yüksek ihtimaldir.

Bütün bunların temeldeki nedeni Türkiye kapitalizminin Kürt sorununun çözümünde yıllardır biriktirdiği yapısal zaaflarının bulunmasıdır.

* * *

Son olarak şuna dikkat etmek gerekir: “Açılım” sürecinde başlangıçta sergilenen hız ve şiddete bağlı olarak, bir süredir kodlandığı gibi, cin şişeden çıkmış ya da çiviler yerinden oynamışsa… Sorunu tartışmak konusunda bile yapısal zaafları olan düzenin ortalığı toparlayamaması olasılığı gayet yüksektir.

Ancak dedik ya, bu bir kamuoyu araştırmasıdır ve araştırmanın anket formunu AKP'nin eline tutuşturanların niyetlerinden birisi de budur: Irak'tan çekilme aşamasında arkayı sağlama alırken, bir yandan da bölgenin sıcak tutulması.

Bu noktadan sonra, başarısız olduğuna ilişkin bir toplumsal algının ortaya çıkması, AKP'yi Kürtler arasında bitirir, Batıda ise ciddi olarak sarsar. Buna karşılık MHP ve CHP'nin (bu aktörler de cinin şişeden çıktığını kabul ettiklerine göre) önerisizlikleri, o dağınıklık ortamında, düzen cephesini genel olarak sarsar.

Bunlar ihtimallerdir. Eğer bu ihtimallere belli derecede de olsa doğruluk payı biçiyorsak, şu da yüksek ihtimaldir: Sorunun çözümü konusunda somut konuşmak bize kazandırır.