300 Türk

Sayıları gerçekten tam olarak 300 mü ? Öyleyse, 300 Spartalı ambiyansı mı yaratılmak istendi? Bilmiyorum.

Basına yansıdığı kadarıyla, içlerinde ünlü isimlerin de bulunduğu imzacıların savundukları özetle şudur: “1- Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu ve sahibi olan Türk Milleti’nin adı, vatandaşlık tarifinden ve Anayasa’dan çıkarılamaz. 2- Devletimizin eşit ve şerefli üyeleri olan aziz vatandaşlarımız, ırklara ve mezheplere ayrıştırılamaz. 3 - Anadolu coğrafyasında Selçuklu ile başlayıp Osmanlı ile devam eden Türk Milleti’nin kesintisiz egemenliğini esas alan büyük Atatürk’ün kurduğu milli devlet yapısı ortadan kaldırılamaz."

* * *

Kürt sorununun “çözümü” adına son dönemlerde ortaya çıkan gelişmelerin emperyalist güçlerin Ortadoğu ve Anadolu coğrafyasında kurmaya çalıştıkları yeni düzenle ilişkili olduğunu, Kürt hareketinin önderliğinin, her ne gerekçe ile olursa olsun, bu gerçeği görmeden bu projeye eklemlenme sürecine girdiğini açıkça yazıyoruz.

Ancak bu gelişmelere karşı geliştirilecek seçenek, kesinlikle, mevcut gerçekliği inkar etmek ve buradan da Türkçü bir çizgiye oturmak olamaz.
Antiemperyalizm ulusalcılık demek değildir.

* * *

Atatürk ilkeleri adına hareket eden bu çizginin Atatürk’ün 1919-1922 aralığında Anadolu Kurtuluş hareketini örerken izlediği politikadan haberdar olmadığı ya da görmezden geldiği anlaşılıyor.

Atatürk o dönemde, Samsun-Amasya-Erzurum-Ankara hattında seyrederken, temel amaçlarından birisi, Kurtuluş Savaşı için Doğu’daki Kürt aşiretlerinin desteğini almak ve Onları İngiltere karşıtı bir çizgiye çekebilmekti.

Bunu yaparken, Kürtler için özerklik noktasına denk gelecek vaadlerde bulunduğunu da doğrudan kendi mektuplaşmalarından anlıyoruz.

Atatürk adına hareket edenlerin düştükleri açmaz, Atatürk’ün verdiği bu sözleri, izlediği çizgiyi, 1922 sonrasında değiştirmiş olmasıyla ilişkilidir.

* * *

Öte yandan, kimsenin herhangi bir etnik kimliğin varlığını ve bizzat o varlıkla bağlantılı olarak ortada duran haklarını inkar etmeye, baskılamaya, yok saymaya hakkı yoktur.

Hiç kimse kendi kimliğini ortak yaşanılan ülkenin kimliği olarak tanımlayamaz.

Kürtler Anadolu’nun kadim halklarından birisi olarak Cumhuriyet’in kurucu unsuru idiler ve Cumhuriyet Kürtleri inkar etmekle, kendisini inkar etmiş, kendi yıkım yolunun taşlarını döşemiş, kendisine ihanet etmiştir.

Ancak tarih o denli acımasız bir ölçüttür ki, Kürt gerçekliğinin bir sorun olarak yapılanması, bizzat Cumhuriyet’in Kürt ve emekçi gerçekliklerini baskılamak zorunda kalmışlığından kaynaklanmıştır.

Anadolu’nun geç burjuva devriminin kaderinde inkar, baskı, asimilasyon vardır.

Anadolu devrimi ya kendisini tüketecek bir yola girecek ya da sosyalizme yönelecekti.

* * *

Artık Türk milletinin adının Anayasa’dan çıkarılmasının hiçbir öneminin bulunmadığı noktadayız. Bunu sağlayan öncelikle son Kürt isyanı olmuştur. Baskılar işe yaramamıştır.

Bunu da inkar etmek, tarihin tekerrürünü istemek kadar anlamsız ve akıl dışıdır.

Kürt gerçekliğini kabul etmek, aziz vatandaşlarımızın ırk ve mezheplere bölünmesi anlamına gelmez. Tam tersine buna yol açan hep inkar politikaları oldu. İnkar ederek gerçeklikteki sınıfsal, etnik farklılaşmaları yok etmiş olmazsınız. Görmediğinizde gerçeklik değişmez. Üstelik çok uzun zamandır görmemek de olanaklı değil.

* * *

Tarih tekerrür etmez.

Aynı suda iki kez yıkanılmaz.

Birinci Cumhuriyet Kürtleri asimile etmeyi başaramamış ama başına “bela” etmiştir.

Bu “bela” tankla, silahla, topla savuşturulamadığı için İkinci Cumhuriyetçilerin eline bir koz olarak geçmiştir: Hem Birinci Cumhuriyeti yıkmak, hem de Türkiye’de sınıf hareketini paralize etmek için.

Şimdi bu karmaşık durum 90 yıl öncesinin politika ve diliyle çözülemez.

Anadolu’nun 90 yıl sonra bir sürü badireyi atlatarak ayakta kalabilmiş iki büyük kurucu etnik kimliğinin, Türk ve Kürtlerin, bir arada yaşama koşulları yalnızca iktisadi, sosyal ve siyasal eşitlik zemininde, yani sosyalist rejimde sağlanabilir(di).

Dinci gericiliğin bu seçeneği görünmez kılmak ve Türkiye’yi bölgesel güç olarak şekillendirmek için İslam kimliğini bir üst belirleyen anlamında devreye sokmaya çalıştığını görüyoruz.

Bu büyük operasyon karşısında “ulusalcı-bağımsızlıkçıların” faşizan rüyalara yatmaları, Kürt hareketinin ise İslam’la Büyüyen Türkiye modeline onay vermesi, yalnızca AKP’nin önünü açan, ne kadar hazin bir durum.