Berlusconi’den 
Lampedusa mezarlığına

Geçtiğimiz hafta İtalya’nın siyaset sahnesine merkez sol ve merkez sağ, Berlusconi yandaşları ve karşıtları, tutucular ve demokratlar damga vururken, Lampedusa’da yanan bir teknede yaşamını yitiren 300 mültecinin haberi, gündemi birden değiştirdi.

Berlusconi Parlamento’dan ihraç edilecek mi diye gece gündüz tartışanlar, Akdeniz’in sularında kaybolan yüzlerce göçmen haberi karşısında birden “Mülteci Yasası’nı” hatırladı, konu tekrar masaya yatırıldı.

İtalya’da siyaset sahnesi şu sıralar öylesine dalgalı ki, herkes birbirini suçluyor. Yabancı düşmanlığını her fırsatta vitrine çıkaran aşırı sağ, göçmen politikalarından sorumlu siyah bakan Kyenge’yi suçlarken, Lampedusa’da yaşanan trajediden solu sorumlu tutuyor. Çizme’deki sağ siyasetçiler, solun ılımlı göçmen politikası sonucu savaştan, yoksulluktan kaçan güneyli yoksul mültecilerin, kitlesel düzeyde İtalya kıyılarına geldiğini savunuyor.

Merkez sol ise sağ cephedeki siyasetçileri göçmen sorunu karşısında duyarlı olmamakla eleştirirken, sağ siyasetçilerin Lampedusa’da 300’ü aşkın mülteciye mezar olan trajediyi sola karşı ucuz bir karşı propaganda aracı olarak kullandığını öne sürüyor.

Gerçekte İtalya, farklı kültür ve geleneklerden gelen mültecileri koruyacak ve haklarını savunacak etkin bir göçmen yasasından yoksun. Son yirmi yıldır birçok yatırımcı Çizme’ye sığınan mültecileri ucuz işgücü gibi gördü. Çağdaş köleler diye algılanan göçmenler kuzeyden güneye hemen her işkolunda sömürüldü, sömürülmeye devam ediyor.

Mültecilerin her türden hakkını yasalar önün-de güvence altına alan bir yasa yürürlükte olmadığından köle düzeni kök salmaya başladı. Birçoğu açlık ve savaştan kaçan mülteciler, geldikleri ülkelerde açlıktan ölmemek adına Av-rupa’da köle olmayı tercih etti.