Biz mi görmüyoruz desem de olmuyor. Çünkü kamuoyu, YÖK’ün diğer üniversitelerde neler yaptığını bilmese de, iki yıldır Boğaziçi Üniversitesi’nde neler yaptığı biliyor.

YÖK, çok ciddi çalışmalar mı yapıyor?

Muhalif bir gazetede, “Türkiye’de nitelikli yükseköğretim için YÖK ciddi çabalayıp, çok ciddi çalışmalar yapıyor” (Sözcü, 11 Ocak 2023, s. 6) cümlesini okuyunca insan şaşırıyor. Siz şaşırmadınız mı?

Bu sözü bir devlet üniversitesinin değil de bir vakıf üniversitesi rektörünün söylediğini okuyunca, insan daha da şaşırıyor.  

Bu rektör, ODTÜ’de Endüstri Mühendisliği alanında lisans, NATO bursu ile 1980’de gittiği ABD’nin Stanford Üniversitesi’nde de lisansüstü öğrenim görmüş. Kısa bir süre orada çalışıp 1986’da Bilkent Üniversitesi’ne gelmiş. Çeşitli vakıf üniversitelerinde çalıştıktan sonra 1 Haziran 2015’den  bu yana bir vakıf üniversitesinin rektörlüğünü yürütüyor. 

Bu özgeçmişi okuyunca, insan, şaşırma derecesini açıklayabilecek bir söz bulamıyor.
 
Bu rektör, devlet üniversitesi deneyimi olmadığı için mi, vakıf üniversitesinden bakınca YÖK tozpembe göründüğünden mi, vakıf olsun devlet olsun diğer üniversitelerde neler olup bittiğine aldırmadığından mı, … neden böyle konuşuyor? Bilinmiyor!

Bu rektöre sormak gerekiyor. YÖK sayesinde;

  • Devlet üniversitelerine rektör olarak, AKP’de siyaset yapmış, milletvekili adayı olmuş ya da milletvekili olmuş, ilahiyatçı değil, AKP yandaşı değil de, laik, bilimsel ve demokratik anlayış sahibi, yetkin ve üniversite özerkliğine önem veren kişiler mi atanıyor? 
  • Devlet üniversiteleri, toplumun aklını ve vicdanını temsil eden kurumlara mı dönüştü; laikliğin, aklın, bilimin, insan haklarının, toplumsal cinsiyet eşitliğinin merkezi haline mi geldi?
  • YÖK özerk bir kurum niteliği mi kazandı?
  • Üniversitelerin akademik niteliğinde belirgin bir iyileşme mi var? 
  • Gerici ‘Müslüman Kardeşler’ örgütünün lider Mursi’ye verilen idam cezasının durdurulması için Mısır müftüsüne mektup yazan rektörler, başını açmak isteyenlere ve onlara destek verenlere yaşatılan zulümün önlenmesi için İran liderine mektup mu yazdı?
  • Öğrenciler ve akademisyenler, demokratik haklarını özgür bir şekilde mi kullanabiliyor?
  • Devlet üniversiteleri birer çiftlik gibi değil de gerçekten birer bilim yuvası gibi mi yönetiliyor? 
  • Üniversiteye giriş sınavı, sınavlarda kullanılan baraj puanları, yardımcı doçentlik/doktoralı öğretim görevlisi unvanı, … gibi üniversiteyi ilgilendiren konularla ilgili kararlarda siyasal erkin etkisi mi azaltıldı?
  • Farklı üniversitelerin aynı adı taşıyan programı kazanan öğrenciler arasındaki puan farkı anlaşılabilir bir düzeye mi indi?
  • Üniversiteler, toplumsal yaşamda ortaya çıkan sorunları araştırıp çözüm önerileri mi üretmeye başladı?
  • Toplumda bilim anlayışı, sevgisi, tutkusu mu gelişti?
  • Kayseri Üniversitesi’nde yaşanan sahte profesör olayında, doçent olmayan kişinin profesörlüğe atanmasını onaylayan jüri üyeleri ile üniversite yönetim kurulu hakkında inceleme yapıp sorumlulara gereken ceza mı verildi? 
  • 2016 başında ‘Barış Bildirisi’ni imzalayan akademisyenlerden 500 kadarının inceleme, sorgulama ve yargılama yapmadan üniversiteden uzaklaştırılmaları mı engellendi?
  • ‘Barış Bildirisi’ni imzalayan ve üniversitelerinden uzaklaştırılmış olan akademisyenler, Anayasa Mahkemesi kararı ile beraat edince görevlerine geri mi döndüler? Onların geri alınması için adım mı atıldı? 
  • 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra, inceleme, sorgulama ve yargılama sonunda mı 5 bine yakın akademisyenin üniversitelerden atılması sağlandı? Bunlar arasında yargılanıp beraat edenler üniversitedeki görevlerine geri mi döndürüldü?
  • İntihal yapan ya da adı yolsuzluklara karışan-ceza alan kişilerin rektör olması mı engellendi?

Yoksa YÖK, yüzbinlerce eğitim fakültesi mezunu öğretmen olarak atanmayı beklerken, 29 Aralık 2022 tarihli kararıyla 2010’lu yıllarda Danıştay’ın iptal ettiği, fen-edebiyat ve ilahiyat öğrencilerine pedagojik sertifika programı açtığı için mi? 

YÖK çok ciddi çalışmalar yapıyor da, biz mi görmüyoruz desem de olmuyor. Çünkü kamuoyu, YÖK’ün diğer üniversitelerde neler yaptığını bilmese de, iki yıldır Boğaziçi Üniversitesi’nde (BÜ) neler yaptığını biliyor. Özetle YÖK BÜ’de;

  • 2021 başında, AKP’nin bir ilçe örgütünü kurmuş ve milletvekili aday adayı olmuş Prof. Dr. Melih Bulu’nun BÜ’ye rektör olarak atanmasını sağlıyor. 
  • Bu atama üzerine, BÜ öğrencileri ile akademisyenleri, “Kayyım Rektör istemiyoruz” söylemiyle tepkilerini demokratik yollardan dile getiriyor. Üstelik demokratik haklarını kullanan öğrencilere, polis defalarca orantısız güç kullanıyor. Öğrencilerin bir kısmı tutuklanıyor. Akademisyenler o günden bugüne her öğlen 12:15-12:30 arası ve rektörlük binası önünde, kayyım rektör istemediklerini belirten pankartlarla rektörlüğe arkalarına dönerek duruyorlar. 15 dakika sonunda alkışlayıp Cuma günleri de bildirilerini okuyup dağılıyorlar. YÖK (siyasal erk) bana mısın demiyor.
  • BÜ kayyım yönetimi, üniversitenin geleneklerine aykırı kararlar almaya başlıyor. Genel sekreterlik gibi önemli idari görevlere dışarıdan eleman getiriyor. Muhalif gördüğü akademisyenlerin keyfi kararlarla ders vermesini engelliyor. Hoşlanmadığı dernekleri kapatıyor. Bir derneğin kapatılmasına karşı çıkan gençler tutuklanıp bir yılı aşkın tutuklu kalıyor. YÖK (siyasal erk) bana mısın demiyor.
  • M. Bulu, herhalde akademik çalışmalarında intihal yaptığı nedeniyle 2021 Temmuz’unda görevden alınıyor. Yeni rektörün belirlenmesi aşamasında BÜ akademisyenleri, aralarında seçim yapıp rektör olarak görmek istedikleri kişilerle yüzde 95’inin rektör olarak görmek istemediği Prof. Dr. Naci İnci’nin adını YÖK’e bildiriyor. YÖK, BÜ’lülerin rektör olarak görmek istediği 20 kişiden bir tekini bile mülakata çağırmayıp Naci İnci’nin rektör olmasını sağlıyor. 
  • Naci İnci’nin rektör atanması sonrasında keyfi uygulamalar ve dışarıdan personel alınması hız kazanıyor. YÖK (siyasal erk) bana mısın demiyor. 
  • Kayyım rektör seçimle gelmiş dekanların değişmesini isteyince YÖK, anında bu dekanları görevden alıyor. Görevden aldığı dekanlardan ikisinin yerine yine dışarıdan dekanlar atıyor. Diğer dekanlıklara kayyım yönetim vekalet ediyor. 
  • Dışardan atanan dekanlara, fakülte yönetim kurulu ile fakülte kurullarında “Biz sizi istemiyoruz” dense de, dekanlar aldırmıyor.
  • Bu üniversitenin niteliklerine yabancı hatta karşı kişiler dışarıdan atanınca üniversitenin senatosu ile yönetim kurulunda kayyım kişiler çoğunluğu oluşturduğundan BÜ’yü kendi çiftlikleri gibi yönetiyorlar. İstemedikleri akademisyenlere ders verdirilmiyor. Ulusal ve uluslararası kuruluşlardan ödül alanın da ders vermesi engelleniyor. Haksız yere görevden alınan yargı kararıyla geri döndüğünde, yine görevden alınıyor. İstemedikleri kişiler üniversiteye sokulmuyor. İstemedikleri akademisyenler, akademisyenler arasında iletişimi sağlayan internet ağından çıkarılıyor. Dışarıdan atanmış genel sekreter, idari personeli tek tek çağırıp tehdit ediyor. On yıllardır BÜ’ye maddi manevi katkılarda bulunan BÜ Mezunlar Derneği (BÜMED), yıllardır kullandığı mekandan çıkarılıyor. İstenmeyen birimler kapatılıyor. Eğitim-Sen temsilciliği, personelin yüzde 90’dan fazlasını bulunduğu merkez yerleşkedeki yıllardır kullandığı mekandan çıkarılıp, 30 kilometre uzakta ve neredeyse kimsenin olmadığı Kilyos yerleşkesinde yer veriliyor. Kısa sürede 400 kadar idari personel alınıyor ve mağdur edilme sırasının idari personele geldiği ve keyfi olarak onlar arasında görevden almaların başladığı görülüyor. Akademik birimlerin istemediği kişiler, o birimlere dışarıdan akademisyen olarak atanıyor. Tüm bu gelişmeler, BÜ bileşenlerinin istek ve beklentilerine aldırmadan gerçekleştiriliyor. 

Vakıf üniversitesi rektörüne şunu sormak gerekiyor: BÜ’de, bilim, insan hakları, özerklik ve akademik birimlerin tüzel kişiliği ayaklar altına alınırken, bu olayların gerçekleşmesine yol açan ve tüm bu olup bitenlere seyirci kalan YÖK mü, Türkiye’de nitelikli yükseköğretim için çok ciddi çalışmalar yapıyor?

Akademisyenlerden, rektör de olsalar, siyaset de yapsalar, gerçeklerle bağdaşmayan söylemlerden kaçınmaları bekleniyor.

[email protected]