5 yıllık tek adam rejiminde yaşananlara bakıp, tek adam anlayışına he deyince başkanlık sisteminin diktatörlüğe dönüşebileceğini düşünmek gerekiyor.

Demokrasi yerine tek adam tercihi!

İnsanın belki de en olumsuz özelliklerinden biri kindarlık oluyor. Bu nedenle kindar insandan herkes korkuyor. Kindarlık kişileri istemediği ya da sonradan pişmanlık duyacağı eylemlere sürükleyebiliyor ve hatta suça teşvik edebiliyor. Örneğin kan davası bir kindarlık olayı olarak yaşanıyor. Mağdur olan kinini kontrol edemeyince, adaletin kendisini mağdur edeni cezalandırmasını beklemeden, cezayı kendisi kesiyor. 

Toplumda bir de, gerçekte kimsenin mağdur olmadığı ya da gerçekte yaşanmamış uyduruk söylemler üzerinden de kindarlık yaşanıyor. Örneğin gerçek olmasa da, “CHP,  geçmişte camileri yaktı” söylemine inananlar, yaşamları boyunca CHP’ye kin duyuyor. 

İnsanın olumlu özelliklerinden birinin başında ise sevgi geliyor. İnsan, ailesini, akrabalarını, arkadaşlarını, komşularını, yurdunu, diğer insanları, güzel sanatları, güzellikleri ve doğayı sevdikçe insancıllaşıyor. Ancak her olayda olduğu gibi, sevginin de aşırısı, bazen insancıl olmuyor. Örneğin karasevdaya tutulanlar arasında, intihar edenler ya da sevdiklerini öldürenler çıkıyor.   

Tutkulu sevgi de, kişinin kendisine ve de başkalarına zarar verebiliyor. Bir futbol kulübünü tutkuyla sevenler, “Kanımı kesseler sarı-kırmızı/sarı lacivert, … akar” diyebiliyor. Bu tür tutku, kişiyi, takımı kazandıkça sevindirirken kaybettiğinde üzüyor. Bu tutku fanatiklik düzeyine çıkmadıkça kimseye zarar vermiyor. 

Ancak tarikat lideri ya da parti lideri gibi kişileri tutkuyla sevmek, insancıl olmayan sonuçlar doğurabiliyor. Tutkulu sevgi, kişiyi bağımlılaştırıyor; kişinin aklını ve vicdanını özgürce kullanmasını da, tutkuyla sevdiği kişinin söylem ve davranışlarını sorgulamasını da engelleyebiliyor. İnsan sorgulamadığında, tutkuyla sevdiği kişi ne söylerse söylesin ona inanabiliyor ve işler çığırından çıkabiliyor. Bu durumda kişinin davranışları, kendi iradesi yerine tutkuyla sevdiği kişinin iradesine göre şekilleniyor. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında ortaya çıktığı gibi, nice subayın, yargı mensubunun, polisin, … Fettullah’a tutkuları nedeniyle hareket ettikleri anlaşılıyor. Tarikat üyelerinin, “Kızların okuması haramdır” diyen tarikat liderine inanıp kızını okutmak istememesi, tarikat içinde yaşanan istismarları görmezden gelmesi de böylesi bir tutku nedeniyle gerçekleşiyor. 

Tutkulu sevgide yaşanan akıl-sır erdirelenemeyen ya da insancıl olmayan tutum ve davranışlar, tarikat üyeleriyle sınırlı kalmıyor. Parti liderini tutkuyla sevenlerde de görülüyor. “x ne yaparsa yapsın, ona her zaman oy vereceğim” diyenler, bir parti liderini peygamberliğe yüceltenler sevgilerinin tutku düzeyinde olduğunu gösteriyor. Örneğin Recep Tayyip Erdoğan için 2008’de “Sayın Başbakanın kalbi Ali diyor, dili Muaviye söylüyor” diyen Numan Kurtuluş’a inananlar, o AKP’ye geçip bu sözlerinin tersini söyleyip savunmaya başlayınca da ona inanmaya devam ediyor. 12 Eylül 2014’te yolsuzluklar konusunda “Etrafımızda bu tür kişiler olursa temizleriz” açıklaması yapan Erdoğan’a “Temizlesen adam kalmaz Tayyip Bey, adam kalmaz etrafına bir bak bakalım" diyen Süleyman Soylu’ya inananlar, o AKP’ye geçip Erdoğan’ın neferi gibi çalışmaya başladığında da ona inanmayı sürdürüyor. 9 Mayıs 2015 günü “Recep Tayyip Erdoğan tipi Başkanlık sistemi Türkiye'nin bölünmesinin reçetesidir. Demokrasinin idam fermanıdır. Tek adam diktatörlüğünün beratıdır. Hırsızlık ve yolsuzluk ruhsatıdır” diyen Devlet Bahçeli’ye inananlar, bugün Başkanlık sistemini savunan Bahçeli’nin arkasından gidebiliyor.  

Erdoğan’a tutkuyla bağlı olanlar;

  • Cami imamı “Hayır, öyle bir şey olmadı” dese de, Erdoğan “Dolmabahçe Camii’nde içki içtiler” dediğinde,
  • Türkçe bilim dili olamaz” dediğinde de “Türkçe bilim dili olur dediğinde” de,
  • Neredeyse öğrenciliği zamanında açılan üniversiteler için “Biz yaptık”  dediğinde de,
  • Amerika istediği için, ABD’nin Ortadoğu Projesinin eş başkanı olan, Suriye’ye giren,  NATO’nun Kaddafi karşıtı harekatına destek veren, hapse mahkum olmuş ve göndermeyiz dediği Amerikalıyı Trump istedi diye ertesi gün gönderen Erdoğan, “CHP’yi, Amerikancılıkla” suçladığında da;
  • Şu gazeteyi, bu gazeteyi okumayın diyen, LGBT’leri insan yerine koymayan, kadınlardan üç beş çocuk yapmasını isteyen, kürtaja karşı olan, “Affedersiniz Ermeni” diyen Erdoğan, “Hiçbir vatandaşımızın hayat tarzına, yaşam biçimine karışmadık” dediğinde de,
  • İktidarın deprem bölgesine saatlerce yardım etmediğini fiilen yaşayanlar, Erdoğan depremi ve o bölgede yaşananları kadere bağladığında da,

ona inanıyorlar. 

Erdoğan’a sevgileri ya da bağlılıkları tutkuya dönüşmüş olanlar; 

  • Tek adam rejiminin geçerli olduğu son beş yılda TL değer kaybetmiş, pahalılık artmış, tüm devlet kurumlarında yozlaşma artmışsa da, toplumun yüzde 60’ı açlık ve yoksulluk sınırında yaşıyor olsa da,
  • Erdoğan, “Egemenlik halkındır” dedikten sonra “Egemenlik halkın değil Allah’ındır, Allah’ın” dese de,
  • Yasama, yargılama ve yürütme erki tek adamda toplanmış olsa da,
  • Süleyman Soylu, “Cumhurbaşkanımız 'rahatsızım, bunları derhal görevden alacaksın' dedi. İki gün geçti, hepsini görevden aldık” diyerek, tek adam yönetiminin ne menem yönetim olduğunu açıklasa da,

Erdoğan, “Demokrasimiz ağır aksak, zor yürüyordu; güçlendirdik” dediğine inanıp tek adam rejimine onay verebiliyor. 

Bu ülkede yaşayanların tek adam rejiminin sakatlığını görebilmek için, tek adam rejimini savunanların ne söylediklerini ve ne yaptıklarını sorgulamaları gerekiyor. 5 yıllık tek adam rejiminde yaşananlara bakıp, tek adam anlayışına he deyince başkanlık sisteminin diktatörlüğe dönüşebileceğini düşünmek gerekiyor.

[email protected]