BÜ’lülerin çektiği çile ölçüsünde, BÜ’nün üniversitelikten, kayyımlığı kabul edenlerin de akademisyenlikten ve de hatta insanlıktan uzaklaştığı görülüyor.  

Boğaziçi Üniversitesi'nin (BÜ) çilesi!

Bilindiği gibi BÜ, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 1972’de özel yüksekokulları kapatması sonrasında, öğrencilerinin ve akademisyenlerinin çabasıyla bir Amerikan okulu olan Robert Kolej yüksekokulundan devlet üniversitesine dönüşüyor. BÜ, laik, bilimsel ve demokratik açıdan Batıya en yakın olan üniversitelerimizden biri oluyor. Lise mezunlarının girmek için can attıkları ve ders dışı etkinlikleri açısından zengin seçenekleri olan üniversitelerimizin başında geliyor.  

  • YÖK başkanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı konuşurken “Yalan söylüyorsun” diyebilen akademisyen BÜ’den çıkıyor. 
  • BÜ 1992’de, YÖK’ün dört rektör adayını belirleme yöntemine karşı çıkıp “Kendi rektörümüzü kendimiz belirlemek istiyoruz” diyor. Bu girişim üzerine yasa değiştirilip üniversitelerin 6 rektör adayını belirlemesi yöntemi getiriliyor. Bu değişiklik üzerine İ. Doğramacı 10 yıldır sürdürdüğü YÖK başkanlığı ve üyeliğinden istifa ediyor. 
  • YÖK başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz zamanında, beş devlet üniversitesinde, o üniversiteyi kazanamayan paralı öğrenciler için, hem o üniversiteden hem de ABD’deki bir üniversiteden iki diploma alacağı program başlatılıyor. BÜ’lü akademisyenler, bu olaydan haberdar olunca tepki gösterip üniversitelerinde bu programın kapatılmasını sağlıyor.  

BÜ, türban konusunda diğer üniversitelere göre daha liberal davranıyor. BÜ’lü akademisyenler arasında ilk yıllarda AKP’ye sıcak bakanlar bile oluyor. İktidar BÜ rektörlüğü yapmış bir kadın akademisyeni 2009’da YÖK üyeliğine atıyor. Ancak 

  • BÜ, 4+4+4 yasası gibi AKP’nin icraatlarına karşı en çok bildiri yayınlayan üniversitelerin başında geliyor. 
  • Prof. Yusuf Ziya Özcan’ın YÖK başkanlığına getirilmesiyle üniversiteler AKP’lileşirken, ‘Kutlu Doğum Haftasını’ kutlama ve AKP’lilere onursal unvan verme yarışına girerken, BÜ bu sürece ayak uydurmuyor. 
  • Üniversitelerdeki toplam akademisyen sayısına oranla 2016 Ocak ayında açıklanan ‘Barış Bildirisi’ni en çok BÜ’lü akademisyenler imzalıyor.
  • AKP Lideri’nin imzacı akademisyenlere saldırısına kendini kaptıran üniversiteler, imzacı akademisyenleri üniversiteden atarken, BÜ rektörü imzacılara sahip çıkıyor.
  • AKP, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında üniversitelere Fetö safarisi düzenlerken, BÜ’de bir av bile bulamıyor.  
  • BÜ’de yapılan rektör adayı belirleme seçiminde, imzacı akademisyenlerine sahip çıkan rektör, oyların yüzde 86’sını alıyor. 

Rektör adayı olmuş BÜ’lülerin aday belirleme oylamasında en çok oyu almamışsa rektörlüğü kabul etmemeleri de iktidar için bir başka sıkıntı konusu oluyor. BÜ’de, diğer üniversitelerde yapıldığı gibi daha az oy almış biri rektör olarak atanamayınca, yasalara bile aldırmadan üç ay BÜ’ye rektör atanmıyor. 29 Ekim 2016’da bir OHAL KHK’si ile çözüm bulunup rektör adayı belirleme oylaması kaldırılıyor ve Cumhurbaşkanı’na istediği kişiyi rektör atama yetkisi veriliyor. Rektör atama işleminin darbe girişimi ile bir ilişkisi olmasa da, AYM, bu OHAL KHK’sini nedense iptal etmiyor.

Rektör adayı seçimine bile girmemiş AKP’li bir milletvekilinin kardeşi olan bir BÜ’lü akademisyen rektör olarak atanınca, BÜ öğrencileri “Kayyım rektör istemiyoruz” diyerek haklı ve demokratik tepkilerde bulunuyor. BÜ’lü akademisyenler de, herhalde “Hiç değilse içimizden biri” düşüncesiyle, tepkilerini kalplerine gömüyor.
 
Ancak AKP Lideri’nin seçip atadığı rektör de, imzacı akademisyenlere karşı bir tutum takınmıyor ve üniversitesinin AKP’lileşmesi yönünde adımlar atmıyor. AKP lideri, 7 Ocak 2018 günü, muhafazakar BÜ mezunlarının kurduğu derneğin genel kurulunda, “Bu üniversitemiz açıkçası biraz zayıf kalmıştır. Bu ülke ve milletin değerlerine yaslanamadığı için küresel bir marka haline gelme çabalarında hedeflerine tam manasıyla ulaşamamıştır” diyerek kayyım rektöre mesaj veriyor (diken.com.tr). İktidar, 19 Mart 2018 günü BÜ’de Afrin operasyonunu kutsayanlarla “Savaşın kutsaması mı olur” diyerek onları eleştiren öğrenciler arasındaki sıradan olaya polis müdahalesiyle, kayyım rektöre bir mesaj daha veriyor. AYM, 30 Temmuz 2019 günü ‘Barış Bildirisi’nin suç içermediğine karar verip yargılanan imzacı akademisyenlerin beraat etmelerini sağlayınca, iktidar imzacıları koruyanlara karşı daha da hırslanıyor. 

2021 yılına girerken BÜ’nün hâlâ AKP’lileşmemiş olması, bardağı taşıran son damla oluyor: 
2 Ocak 2021’de, BÜ’lülerin tepki göstereceğini bile bile, bir ilçede AKP örgütünü kuran, AKP İl Bşk. Yardımcılığı yapan, AKP belediye başkan adayı ve milletvekili adayı olmuş, AKP’nin ‘Sanal Akıncılar’ grubunu yöneten safkan AKP’li olan Prof. Dr. Melih Bulu kayyım rektör olarak atanıyor. 

BÜ’lü akademisyenler, her iş günü saat 12:15'te rektörlük binasının önünde, “Kabul Etmiyoruz”, “Vazgeçmiyoruz”, “Özerk, Özgür, Demokratik Üniversite” yazan pankartlarla kayyım yönetimi protesto etmeye başlıyor.  BÜ’lü öğrenciler de yasal haklarını kullanıp barışçıl yollarla bu atamaya karşı tepki gösteriyor. Bu andan itibaren de, iktidar ve polisin tutumuyla BÜ’lülerin çilesi de başlıyor. Öğrencilerin tepkilerine karşı polis orantısız güç kullanmakla yetinmiyor, üniversiteye giriş kapılarını da zincirliyor. 

M. Bulu konuştukça, doktora tezinde ve bir makalesinde intihal yaptığı ortaya çıktıkça ve kayyım rektör olarak yaptıklarıyla BÜ’lülerin tepkisini daha da artırıyor. M. Bulu tepkiler karşısında ve onlarla dalga geçercesine, “Görevimden istifa etmeyeceğim” ya da “İnsanlara dokunmayı seven bir mizacım vardır; … Unutmayalım ki hepimiz aynı gemideyiz” dedikçe, BÜ’lülerin tepkisi daha da artıyor. 

29 Ekim 2016’dan itibaren atanan rektörlerin hepsi kayyım niteliğinde rektörler olsa da, üniversitelerden gelmeyen tepkiye karşın BÜ’lülerin bu tepkisi iktidarı daha da kızdırıyor. M. Bulu’ya sınırsız destek verip 6 Şubat 2021de, yasal olmayan bir yolla BÜ’de hukuk ve iletişim gibi iki fakülte kuruluyor. BÜ’lülerin tepkisi daha da körükleniyor. M. Bulu, 
BÜ’lü akademisyenleri bölmeyi başarıp üç rektör yardımcısı atıyor ve onların her birine 5-10 görev birden veriyor. Bu günlerde “Üniversiteler AKP Teşkilatı Değildir!” yazılı bir afiş asan öğrenciye soruşturma açılması, kayyım yönetimin BÜ’yü AKP teşkilatı olarak algıladığını gösteriyor. 

Yıllardır BÜ’de ders veren yarı zamanlı akademisyenler, çalıştıkları bölümler görev sürelerinin uzatılmasını istedikleri halde, kayyım rektör yardımcısının keyfi kararlarıyla bir bir BÜ’den uzaklaştırılıyor. Bu kararın tepki toplayacağını bilen kayyım, üniversiteyi polis ablukasına aldırtıp giriş kapılarına ikinci kez kilit vurduruyor. Ertesi gün tepki gösteren öğrenciler, kayyımın atadığı güvenlik güçleri tarafından yumruklanıp yaka paça dışarı atılıyor. Giriş kapıları yine kilitleniyor. Bu duruma kayyım rektör yardımcısının eski öğrenci ve asistanları da tepki gösterip “Sizi haktan ve doğruluktan yana biri olarak tanırız. Biz sizi yıllar boyunca böyle anmak istiyoruz. Eski bir hocamız olarak sizi, rektör yardımcılığı görevinden istifaya davet ediyoruz” diyorlar. 

Dışarıdan getirilen bir kişi BÜ genel sekreteri yapılıyor. Bir kayyım rektör yardımcısı, Cinsel Tacizi Önleme, Eğitim ve Destek Koordinatörünü, “radikal feminist” diyerek, yine keyfi olarak görevden alıyor! BÜ Fotoğrafçılık Kulübü’nün 7-11 Haziran 2021 haftasında planladığı fotoğraf sergisi, kayyım rektör yardımcısı tarafından, ‘politik aktivizm’ olarak görüldüğü için yasaklanıyor. Bu tür keyfilikler, akademik değerlere bağlı olan ve BÜ’nün geleneklerine uygun olarak yönetilmesini isteyen BÜ’lüleri daha da çileden çıkarıyor.

İntihal yaptığı için mi, BÜ’yü istenen kıvama sokamadığı için mi nedendir bilinmez M. Bulu 15 Temmuz 2021 günü aniden görevden alınıyor. BÜ’nün altı aydır çektiği çile bitti derken, pek çok keyfi karara imza atan kayyım rektör yardımcısı Prof. Dr. Naci İnci’nin vekaleten kayyım rektörlüğe atanması çilenin devam edeceğini gösteriyor. BÜ’lü akademisyenler N. İnci’nin rektörlüğe müracaat edeceğini anlayınca BÜ’lü adaylar için oylama yapıyor. Yüzde 95’i, diğer adayları benimserken N. İnci’yi rektör olarak görmek istemediklerini belirtiyor. Ancak YÖK, BÜ’nün desteklediği 17 adayı mülakata bile çağırmayıp N. İnci’nin 21 Ağustos 2021’de kayyım rektör olarak atanmasına yardımcı oluyor. 

Danıştay M. Bulu’nun genel sekreter atama işlemini durdursa da, N. İnci yasaya kulak asmayıp o sekreteri görevden almıyor. Ancak Danıştay kesin karar verince 14 Şubat 2022'de görevden alıyor.

25 Ekim 2021’de seçimle dekan, enstitü müdürü, senatörü ve yönetim kurulu üyesi olmuş BÜ’lü akademisyenler, rektörlüğe gönderdikleri bir yazıyla, BÜ kültürüne uygun davranmasını, Senato ve Üniversite Yönetim Kurulunun bu anlayış çerçevesinde işletmesini, üniversitedeki özgürlük ortamını ve akademik yapıyı zedeleyen uygulamalara son vermesini istiyor. Kayyım yönetim, tabii ki aldırmıyor.

3 Aralık 2021’de yapılacağı duyurulan ‘Duvarlar ve Sınırlar: Göç, Kırılganlık ve Sanat Üzerine’ etkinliği, keyfi olarak yasaklanıyor. 3 Aralık’ta, BÜ mezunu Prof. Dr. Erinç Yeldan BÜ’ye alınmıyor. Kayyım yönetim bazı önemli görevlere dışarıdan ve BÜ’yü hiç tanımayan eleman atama yöntemine devam ediyor. 

Ocak 2022’de YÖK, seçimle belirlenmiş dekanları görevden alıyor. YÖK hızını alamıyor, bu dekanlar yerine BÜ dışından dekanlar atıyor. Fakülte kurulları, dışarıdan gelen bu dekanlara açık ve seçik bir şekilde, “Sizi istemiyoruz” demiş olsalar da, bu kayyım dekanlar bana mısın demiyor! Pişkinlikle ve şişkinlikle görevlerine devam ediyor. 

Kayyım yönetim Şubat 2022’de yandaşlarıyla birlikte ‘Boğaziçi Üniversitesi Geliştirme Vakfı’ adlı bir vakıf kurarak BÜ camiasını bölme girişimini sürdürüyor. 

21 Şubat 2022’de iktidar, Marmara Üniversitesi Anadolu Hisarı yerleşkesini (kayyım yönetimin elini güçlendirme beklentisiyle) Boğaziçi Üniversitesi'ne devrediyor. 

7 Mart 2022’de,  yapılan bir araştırmadan BÜ olaylarını duyanların yüzde 80’inin BÜ’lülerin  tepkisini haklı buldukları anlaşılıyor. Kayyım yönetim aldırmıyor.

Hukuk Fakültesi’ne atanmış dekanın, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin dayısının oğlu olduğu ortaya çıkıyor (Cumhuriyet, 10 Mart 2022).  Kayyım yönetim ise, üniversitenin karar organları kayyımlarla doldurulunca, keyfi kararların alınmasına hız veriyor. Örneğin 

  • Yasal olmayan bir şekilde açılan fakültelerin iptali için açılan dava sonuçlanmamışken, kayyım yönetim bu fakültelere öğretim elemanı ve öğrenci alımı için harekete geçiyor.
  • Bölümlerde alınan kararların tersi yöndeki uygulamalar artıyor.
  • Yaz okulunda ders alacak Yabancı Diller Okulu öğrencilerinden ücret alınmasına başlanıyor. 
  • Öğrencilere verilen burs desteği kısıtlanıyor. 
  • BÜ lojman yönetmeliği değiştiriliyor. 
  • BÜ Vakfı’nın akademisyenlere verdiği akademik desteğin önü kesiliyor.
  • BÜ’deki İstanbul Matematik Bilimleri Merkezi, aniden kapatılıyor.
  • 26 Mayıs 2022 günü BÜ’de ikinci ‘Kara Cuma’ oluyor. Demokratik haklarını kullansalar da, barışçıl eylem yapmış olsalar da, kayyım istemediği için 70 öğrenci ve öğrencileri korumaya çalışan bir akademisyen tutuklanıyor. Akademisyen dahil tutuklananlar karanlık bir araçta, kelepçeli olarak 9 saat bekletiliyor!
  • Haziran 2022 başında, BÜ Yönetim Kurulu (BYK) kararıyla kurulmuş olan Bilgi Teknolojileri Kurulu (BTK) da aniden kaldırılıyor. Bu kurulun BYK kararıyla atanmış dört üyesinin isimleri, görevleri gereği yapmış oldukları bir iş nedeniyle, Sabah gazetesine ilgili birimi basmışlar gibi servis ediliyor. 
  • Keyfi kararlarla kapatılan birimlerin, çoğu zaman neden kapatıldığı da açıklanmıyor. 
  • Bu arada kişisel verilerin üniversite dışı kişi ve kurumlara açıldığı söylentileri ayyuka çıkıyor; kayyım yönetim inandırıcı bir yanıt veremiyor.  
  • Kayyım rektör, 10 Haziran’da AKP Liderinin katılımıyla ‘Kandilli Bilim Teknoloji ve Araştırma’ binasının açılışını  yapıyor. Bu açılışa katılacak BÜ’lü akademisyenlerden ‘güvenlik onayı’ almış olmaları isteniyor! 
  • Bu açılışa, “Huzursuzluk çıkaran azınlığın asıl niyeti, burada eğitim almayı hedefleyen milletin çocuklarının önünü kesmektir. Buna rağmen bizler, doğru bildiğimiz yolda kararlıyız” gibi sözlerle kayyım rektörün zeytinyağı gibi üste çıkma çabası damga vuruyor.

BÜ’lülerin çektiği çile ölçüsünde, BÜ’nün üniversitelikten, kayyımlığı kabul edenlerin de akademisyenlikten ve de hatta insanlıktan uzaklaştığı görülüyor.  

1,5 yıldır çekilen çilenin, genel seçimlere kadar devam edeceğinden korkuluyor. 

[email protected]