Yurtsever Hukukçulardan Adli Yıl bildirisi

"Türkiye Cumhuriyeti'nin önemli bir tarihsel sürecin içerisinden geçtiği" belirtilen bildiride, "Dönemin başta gelen aktörü olan AKP 'Türkiye Cumhuriyeti’nin tasfiyesi ve yeniden yapılandırılması' olarak tanımladığımız süreçte, ağırlıklı olarak ”hukuk” eliyle hareket etmekte, hukuku hedeflerine ulaşmada birincil araç olarak kullandığı" belirtiliyor.

Bildirinin devamında şöyle denilmektedir:

"Ucu açık soruşturmalarla, AKP’ye ve bu dönüşüm projesine “muhalefet edenler” korkutulmak ve susturulmak istenmektedir. Her geçen gün artan insan hakları ihlalleri, polis şiddeti, özel iletişimin dinlenmesi gibi uygulamalarla bir korku toplumu yaratılmaya çalışılmaktadır. “Polis devleti” inşa edilmekte, “suçsuzluğun kanıtlanması” devrine geri dönülmektedir.

Cezaevlerindeki insanlarımız ölüme terkedilmekte, Güler Zere en temel insan hakkı olan yaşam hakkından mahrum edilmektedir.

“F tipi örgütlenme” her alanda hakimiyet kurmakta, yargıyı tamamen teslim alma çabası devam etmekte, teslim alınamayan güçler ise etkisizleştirilmeye çalışılmaktadır. YARSAV’a ve yargıçlara yönelik baskılar her geçen gün daha da artmaktadır.

Tüm bunlara rağmen Türkiye’nin dönüşümü tamamen gerçekleştirilememiştir.

Önümüzdeki günler bu başlıkta yeni adımların atılacağı bir dönem olacaktır. Türkiye’nin yönetsel yapısında oldukça kritik değişiklikleri gündeme getirecek hukuki düzenlemelerle karşılaşacağız.

Söz konusu düzenlemeler arasında en kritik olanlarından biri, “sivilleşme”, “demokrasi” ve “özgürlük” etiketleri ile birlikte sunulan anayasa değişikliğidir. 12 Eylül Anayasası’na yönelik varolan tepkiselliği ve hoşnutsuzluğu kullanan AKP, Cumhuriyetin kazanımlarının tasfiye edildiği, devletin kamusal rollerinin tamamının ortadan kaldırıldığı ve piyasanın koruyucusu, geliştiricisi olan bir devlet modelini hedeflemektedir.

“Yerelleşme” ve “demokrasi” sloganları ile sunulan “yerel yönetimler reformu” ise emperyalizme karşı direnci iyice zayıflatılmış, merkezi yapının dağıtıldığı, en temel alanlarda belediyelere yapılan yetki devirleri ile idari mekanizmanın şirketleştirilmiş ve cemaatleştirilmiş bir hale getirildiği yönetim yapısını hedeflemektedir.

“Yargı Reformu Stratejisi ve Eylem Planı” ise “yargı bağımsızlığı” etiketi ile geçtiğimiz günlerde açıklandı. Görünen o ki, belge AKP’nin yargı alanına yönelik bütünsel müdahalesinin esas aracı olacak.

Yargı bağımsızlığından yalnızca HSYK ve askeri mahkemelerin yapısının değiştirilmesini anlayan ama HSYK’da yer alan Adalet Bakanı ve müsteşarın konumunu dahi sorgulamayan, adil yargılanma için askeri mahkemelerin askeri bölgeler dışına çıkartılmasını savunan ama Silivri'de sürdürülen bir cezaevi yargılaması yokmuş gibi davranan belge ile murat edilenin bir reform olmadığı açıkça ortadadır.

Adalet hizmetlerini “gelişen ihtiyaçlar” ve “teknoloji” söylemleri üzerinden piyasaya ve piyasacılığa açan AKP, strateji belgesiyle yargının yapısından dolayı karşılaşabileceği dirençleri düzlemenin altyapısını kuruyor. Bunu ise metnin başına yerleştirdiği “yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı” ile her zamanki “demokrasi ve özgürlük” retorikleri ile kurguluyor.

Yine belgede yer alan yargı dışı çözüm yolları ile, uluslararası sermayenin hareket alanını sınırlayan ulusal yargı mekanizmalarının müdahalelerinin azaltılması, hatta ortadan kaldırılması hedeflenmektedir. Bunun politik alana yansıması da, uluslararası sermayenin, devleti ve onun temel fonksiyonlarından olan yargı erkini küçültme şeklinde olmaktadır. Yargının kamusal niteliği tasfiye edilmektedir.

Bir yandan Adalet mekanizması piyasalaştırılırken, Yabancı Kaynaklı “Hukuk Firmaları" sayısı hızla artmakta, avukatlar arasındaki sınıfsal ayrım da giderek keskinleşmekte ve belirginleşmektedir. Bu ayrım özellikle mesleğe yeni başlayan avukatlar bakımından görmezden gelinemeyecek boyutlardadır. Stajyer avukatlar açısından ise tablo çok daha vahimdir. Staj döneminde ekonomik ve sosyal güvenceden yoksun bırakılan stajyer avukatlar kendilerine verilen krediye muhtaç hale getirilmekte ya da piyasada ucuz işgücü olarak istihdam edilmeye mahkum hale getirilmektedir. Stajyer avukatlar nitelikli stajdan yoksun bırakılarak bu dönemde mahkeme kalemlerinde staj ile ilgisiz işlere avukat gözetiminde geçirilen dönemde ise ücretsiz veya çok cüzi ücretlerle evrak getir-götür işleri ile icra ve haciz işlerine koşturulmaktadır. Bu staj dönemi, stajın amacını gerçekleştirmekten uzak hatta amaçladığı savunmanın bağımsızlığına tam ters bir duruma yol açmaktadır.

“Türkiye ne olacaktır?” sorusu ortada durmaktadır. Bu soru “Nasıl bir Türkiye istiyoruz?” sorusuna verilecek yanıttan bağımsız düşünülemez.

Ülkemiz bir yol ayrımındadır. Bir yandan Osmanlıcılık özlemleri artmakta, Türkiye Cumhuriyeti “Yeni Osmanlıcılık” adı altında emperyalizmin bölgesel planları için hazır hale getirilmektedir.

Bizler Türkiye’nin geleceğinin, dinin siyasal alandan tamamen çıkarıldığı ve dini kurumların toplumsal yaşama biçim verici müdahalelerinin ortadan kaldırıldığı, insanlar arası eşitsizliklerin kaynağı olan ekonomik yapının yerine toplumsal çıkarları gözeten eşitlikçi bir sistemin kurulduğu, bütün halkların özgür ve kardeşçe yaşayacağı bir ülke olacağına inanıyoruz. Bağımsız, özgür, adil, eşitlikçi bir ülke istiyoruz.

Yurtsever Hukukçular olarak yaşanan karşı-devrim sürecinin durdurulabileceğini, bu doğrultuda tüm ilerici, yurtsever, devrimci hukukçuların bir araya gelmesini, birlikte düşünmesini, birlikte üretmesini ve birlikte hareket etmesini savunuyoruz. Yurtsever Hukukçular bu doğrultuda üzerlerine düşeni eksiksiz olarak yerine getireceklerdir. "

(soL - Haber Merkezi)