İleri demokrasi 'çok ileri gitti' (Mehmet Utku)

Manisa’nın Soma ilçesinde Maden Ocağı’nda 13 Mayıs Salı günü meydana gelen göçükte yüzlerce işçi hayatını kaybetti. (Yazıyı kaleme aldığım anda 301 işçinin hayatını kaybettiği açıklanıyordu resmi makamlarca. En az 450 işçinin ise hala madende olduğu bilgisi ise fısıltı halinde geliyordu.)

Çok değil henüz bir buçuk yıl önce Zonguldak Kozlu Maden Ocağı’nda 8 işçi öldü. üç yıl önce de Zonguldak Karadon Maden Ocağı’nda meydana gelen grizu patlamasında ölen 30 maden işçisinin arkasından “ölüm anların kaderi” diyen Başbakan Erdoğan , “güzel öldüler” diyen dönemin Çalışma Bakanı Ömer Çelik ‘in kamuoyundan itina ile sakladıkları, değinmekten çekindikleri bir konu vardı. 2004'ten itibaren Zonguldak bölgesinde TTK'ya ait kömür ocaklarının işletmesi özel sektöre, taşeron firmalara verilmeye başlandı. Bu taşeron firmalar, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini bir maliyet unsuru olarak gördüklerinden gereken önlemleri almamış, aşırı kar hırsıyla esnek ve güvencesiz çalışma koşullarını yaygınlaştırarak iş cinayetlerine yol açmışlardır.

Birkaç hafta önce Evrensel Pazar’da AKP’nin 12 yılda 13.500'ün üstünde işçiyi katlettiğini yazmıştım. Bunu hamaset edebiyatı ürünü olarak yazmadım. İktidar sermayenin ayaklarının altına sendikasız, örgütsüz, güvencesiz işçileri seriyor. "Senin karını maksimize etmen için bulunmaz bir sistem hazırladım. Sana dikensiz gül bahçesi hazırladım. Bu emek gücünü hizmetine sunuyorum. Tepe tepe kullan" diyor. Bugün Soma'da katledilen onlarca işçi bunun kanıtıdır. İktidar sermayenin uşağı, işçilerin can düşmanıdır. Şimdiye kadar ülkede iktidar olmuş tüm güçler ve en çok da AKP iktidarı bariz bir şekilde işçi sınıfına savaş açmıştır. Bunun adı artık iş kazası değil, kader hiç değil düpedüz cinayettir ve hatta katliamdır. İktidar işçilerin tabir yerindeyse “kökünü kurutmaya yemin etmiş”, “yeminli işçi düşmanıdır”! Bunun adı kaza değil olsa olsa jenosittir. Tıpkı geçmişte Yahudilere, Ermenilere, Kızılderililere ya da Cezayirlilere yapılan bir şekilde soykırımdır. Üstelik bu soykırım için Erdoğan ve AKP hükümeti özür dileyeceğine işçi yakınlarına yumruk ve uçan tekmelerle “had bildirdi”, “terbiyesizler, şerefsizler” diye çemkirdi. İleri Demokrasi o kadar “çok ileri gitti ki” devletin şefkatli elleri ölen madencilerin yakınlarını tekme-tokat ile “teselli etti”.

Madenci katletmede dünya birincisi Türkiye

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre, Türkiye ölümlü maden kazaları listesinde Çin'i bile geride bırakarak ilk sıraya oturdu.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)'nün 176 sayılı sözleşmesini dünyada 24 ülke onayladı. İç hukuklarında bu sözleşmeye uyum çerçevesinde düzenlemeler yaptı. Ama ne yazık ki, madenlerde ölümlü kazalarda dünyada ilk sırada yer alan ülkemizde bu sözleşme onaylanmadı.

ILO'nun son güncel verilerine göre 100 bin maden işçisinden iş kazalarında ölüm Çin'de 106 iken, Türkiye'de bu sayı 133’tür. Türkiye’de 1941’den bu yana maden kazalarında 3 binin üstünde emekçi hayatını kaybetti. Konunun uzmanlarına göre yaşanan ölümlerin % 95’i önlenebilir nedenlerden kaynaklanıyor. Türkiye, 2000’li yıllar boyunca iş kazasında yaşamını yitiren maden işçisi oranının yüz binde 70’in altına hiç düşmediği tek ülkedir. Yine Türkiye 1999 yılındaki yüz binde 338,3 maden işçisi ölümü oranı ile bir yıl içinde yaşamını yitiren maden işçisi oranının en yüksek değere ulaştığı ülke durumundadır. Dünyada madencilik sektöründe en önde gelen ülkeler ile Türkiye kıyaslandığında da benzer bir tablo görülmektedir. Bu ülkeler arasında yer alan Kanada’da 2004-2006 ortalaması yüz binde 35, ABD’de yüz binde 27,33, Avustralya’da yüz binde 13,07’dir. Oysa Türkiye’de aynı dönemde bu oran yüz binde 92,47’dir.

Çözüm sınıf bilincinde, örgütlenmede…

“Yerin derinliklerinden geldiler
Ellerinde susmak bilmeyen bir yeraltı güneşiyle
ne kadar diplere bastırılsa
o kadar boğulmak bilmez yankısıyla yüreklerinin
ağır ağır geldiler...
sonra hergün geldiler artarak geldiler
kadınları çocukları ve alkışlarıyla
yoğurt mayalar gibi geldiler…”
Şiir: Kemal Özer
Müzik. Grup Yorum

30 Kasım 1990'da Genel Maden İşçileri Sendikası'na üye yaklaşık 40 bin madenci ve Maden Tetkik Arama Enstitüsü işyerindeki 6 bin işçi greve çıktı. 30 Kasım'da greve çıkılmasından sonra Zonguldaklı madenciler her gün yürüyüş ve miting yapmaya başladı. İktidar bu giderek büyüyen eylemli greve, zarar ettiği gerekçesiyle maden ocaklarının kapatılmasını gündeme getirerek yanıt verdi.

4 Ocak 1991 günü maden işçilerinin Ankara hedefli yürüyüşü başladı. On binlerce işçi 7 saatte 23 kilometre yürüyerek Devrek'e ulaştılar. Devrek halkı yaklaşık 50 bin işçiyi konuk etti. Yürüyüş kolu Devrek'ten çoğalarak 80 bin kişilik bir kortej halinde yoluna devam etti. 5 Ocak'ta yürüyüş kolu bir moladan yararlanan jandarma tarafından bölündü. Başbakanın çağrısı üzerine sendikacı yöneticileriyle hükümet arasında yapılan görüşmelerden bir sonuç alınamadı.

Yürüyüşün 70'inci kilometresinde işçiler Mengen'de konaklamaya karar verdi. 6 Ocak'ta Ankara'ya doğru yürüyüş yeniden başladı. 12 kilometre yol aldıktan sonra, yürüyüş kolu jandarma ve çevik kuvvetin oluşturduğu barikatla yüz yüze geldi. İşçiler 10 kilometrelik bir alana yayılarak beklemeye başladılar. Bu arada 200 işçi gözaltına alındı. Hükümetle yeniden görüşmeler yapıldı. İki gece daha dışarda geçirildikten sonra 8 Ocak'ta, hükümetin talepleri kabul edeceği yolundaki umutların iyice yaygınlık kazanmasıyla yürüyüş sona erdi. Görüşmelerdense sonuç alınamadı, Bakanlar Kurulu bütün grevlerle birlikte madenciler grevini de erteledi. 6 Şubat 1991 de Yüksek Hakem Kurulu'nun dayatmasıyla toplu iş sözleşmesi imzalandı.

Bu büyük eylemin 23. Yıldönümünde yaşanan maden faciası gösteriyor ki işçileri kurtaracak olan kendi kollarıdır. Var olan sarı sendikaları tarihin çöplüğüne yollayıp, gerçek, devrimci sendikalar kurarak örgütlenmeden, birlik olmadan sömürüye, taşeronlaşmaya, önlemsiz, denetimsiz, sağlıksız çalışma koşullarına karşı harekete geçilmezse, ne yazık ki daha çok işçi can verecektir. Gezi’den aldığımız bilinç, güç, birikim ve özgüvenle yeni ve daha kitlesel bir madenci yürüyüşünün tam sırasıdır. Sınıfa omuz vermenin tam zamandır. Erdoğan ve korumalarının attığı her yumruk Özel Kalem Müdür Yardımcısı Yusuf Yerkel’in attığı her tekme sana, bana, hepimize atılmıştır. Tüm bu soysuzlar çetesinden hesap sormanın tam zamanıdır. Sen değilsen kim? Şimdi değilse ne zaman?

[email protected]

https://twitter.com/mutkusenturk