Durun, siz barışamazsınız! (Faruk Çidem)

Yeşilçam’ın “durun siz evlenemezsiniz…” repliğini yediden yetmişe hepimiz biliriz. Nikah masasına oturanlara hızlı adımlarla yaklaşan bir kişi “siz kardeşsiniz” der ve filmde bir kopma anı yaşanır. O zamana kadar birbirlerine deliler gibi aşık olan iki genç, şok olmuş vaziyette son kez birbirlerine bakarlar…

Sadece bir senaryodan ibaret de olsa acı verici bir durum. Gerçek hayatta ve daha da özele indirmek gerekirse siyasette ittifaklar ve barışların sağlanması bazı özel durumlarda savaşmaktan daha da zararlı olmaktadır. Kim için zararlı sorusunu burada hiç uzatmadan tek cümlede geçmek, yazının devamı için söylediklerimin de kimler için geçerli olduğunu anlatabilmemde yararlı olacaktır sanırım. Gerici bir iktidarın yönettiği bir ülkede kapitalizmin doğası gereği güç dengelerini ellerinde tutanların aralarında sağladıkları barış ortamından kazançlı çıkamayacak olan ilk olarak adına savaşıldığı iddia edilen halk, ikincisi aynı toprak üzerinde yaşayan diğer halklardır.

Yazıyı fazla bölmek istemiyorum ama bir nokta daha dikkate alınmalıdır. Türkiye’de 30 yıldır devam eden savaş Türkiye Cumhuriyetini yönetme ehliyetini elinde bulunduranların PKK’yi sadece niceliksel olarak bitirme savaşı değildir. Her iki kuvvetin de geçmişten devraldıkları bir siyasi gelenekleri ve ideolojileri vardır ve silahların yanında savaştırılan en önemli şey de budur.

Devamında söylediğim iki olguyu açabilirim. Öncelikle söylediğim gibi iki kuvvet arasında sağlanan barış pürü pak olmayabilir. Hatta AKP açısından “barış” kelimesinin iyi niyetle telaffuz edilmediğini de görmemek mümkün değil. Eğer AKP barış denilen şeyi tv ekranlarının şişirdiği kadar bile samimi bir şekilde sürdürmek isteseydi Öcalan ile görüşmeden hemen sonra KCK operasyonlarına bir ara verebilirdi. Ama “barış”ı dahi kendi projeleri için bir araç olarak gördüğünü diliyle değil ama eylemiyle belli etmiş oluyor.

İkinci olarak söyleyebileceğim şey ise asıl istenen şey bir ideolojinin (AKP ideolojisinin) diğer ideoloji’yi (PKK’nin ideolojisi) ortadan kaldırma savaşıdır. AKP geleneği itibariyle gerici bir ideolojiye sahip bir partiyken PKK tam tersi “aydınlanmacı” ve “sol” bir geleneğe sahiptir. Herkes bilir ki ateş ve barut aktif haldeyken yan yana durmaları mümkün değildir. Eğer illa da bir arada bulunmak (yaşamak) isterlerse ikisinden birinin kendi aktifliğinden feragat etmesi gerekmektedir. Gözler PKK’dedir çünkü AKP’nin elinde tuttuğu gücü göz önüne alırsak pasif duruma geçmeyeceği bellidir.

Evet, barış artık bu topraklarda hüküm sürsün, ama ben hala çocuğuna ekmek götürmek için gece gündüz çalışan, taşeronun azraili olduğu madencilerin olduğu, hak mücadelesi verirken cezaevinin yolunu tutan ama bunlara rağmen kardeş kardeş yaşayan Türk ve Kürtlerin yaşadığı bir Türkiye’de barış istemiyorum. Ama şunu çok iyi bilmemiz gerekiyor ki kapitalizmin verebileceği maksimum barış bu kadardan fazlası olamaz!

Ümit ediyorum bir daha ne Türk askerinin cenazesi bir evi yakar ne de bir gerillanın cansız bedeni. Ama bu şartlarda nikah masasına bir adım yaklaşıyorum ve diyorum ki DURUN SİZ BARIŞAMAZSINIZ!