Sorular Sorular Sorular...

Ergenekon Operasyonu'nun 12. dalgası ile DTP/KCK operasyonunun aynı güne denk getirilmesi bir tesadüf mü?

Aksiyon'culara sorarsanız değil. Hatta o hengâmede gözden kaçan Trabzon'daki DHKP/C operasyonu da tesadüf değil çünkü DHKP/C de tıpkı PKK gibi Ergenekon'un taşeronluğunu yapan örgütlerden biri hem iddianameye hem de AKP/cemaat medyasına göre.

12. dalganın İslamcıların ulu hakanı II. Abdülhamit'in düşmesine yol açan 31 Mart vakasının yüzüncü yıldönümüne denk gelmesi tesadüf mü?

Artık fethullahçı kontrgerilla terimini kullanmakta bir sakınca görmeyen Kürt hareketinden bir ismin, Selim Zafer'in Özgür Gündem'de 19 Nisan günü yazdığı yazıya göre değil cemaat 100 yıl sonra ittihatçı-kemalist zihniyete yönelik bir intikam/tasfiye operasyonu yürütüyor.

Peki hoca efendinin cemaate yönelik bir provokasyon ihtimali üzerine açıklamalarda bulunması tesadüf mü?

Aksiyon'dan öğrendiğimize göre değil. Çünkü alınan F tipi istihbarata göre Hizbullah örgütü, Güneydoğu'da daha rahat çalışabilmek için cemaatlerin içine sızma planını yürürlüğe koymuş durumda. Dolayısıyla kâinat imamı, uyanık olmaları konusunda cemaatini uyarıyor.

Bir soru daha! İlker Başbuğ'un "asimilasyon değil entegrasyon" dediği gün, Kürt hareketine yönelik bir polis operasyonuna girişilmesi bir tesadüf mü? Ve bunla ilişkili olarak başka bir soru: bir özel harekâtçının öldüresiye dövdüğü eylemci çocuğun hastanede bir komutan tarafından ziyaret edilmesinin nasıl bir anlamı bulunuyor?

Cemaatin tarafından yazan Önder Aytaç'la Emre Uslu'nun 24 Nisan tarihli yazılarından çıkarabildiğimiz ipuçlarına bakarsak değil.

Çünkü Aytaç'la Uslu'ya göre "Başbuğ'un en önemli söylemi PKK ile bile barışa varım ama 'the cemaat'i -hukuki yoldan- bitirene kadar savaş" şeklinde özetlenebilir.

Aytaç'la Uslu abartıyor olabilirler ama kesin bir gerçek var: AKP ve cemaat 29 Mart'ta Kürt halkının kendisine yönelik planları açıkça reddettiğinin farkında. Siyasetin meşru zeminleri içerisinde Kürt hareketinin tasfiyesinin mümkün olmadığının anlaşıldığı böylesi bir durumda AKP'nin ve cemaatin polisiye tedbirlere ve devlet içerisindeki gücüne başvurmaktan başka şansı bulunmuyor.

Kürt hareketinden bir ismin, Yüksel Genç'in belirttiği gibi: "operasyonlar DTP'nin politik hattına yapılıyor. Operasyonları yapanlar bunu da saklamıyorlar ve 'Biz DTP'yi bunların vesayetinden kurtarıyoruz, PKK çizgisinden kurtarıyoruz' türü cümlelerle davranışlarını izaha kalkıyorlar. Yani kendi deyimleri ile 'Ilımlı bir DTP' için 'radikal DTP'ye' darbe yapıyorlar."

Peki cemaat artık hem TSK hem de PKK tarafından hedef tahtasına yerleştirilmiş olabilir mi?

Bu soruya evet demek için bizce henüz erken olsa da, cemaatin tarafından yazan Aytaç'la Uslu'ya göre cemaat artık kesin hedef konumunda: "Başbuğ'un Harp Akademileri'ndeki konuşmasının hemen sonrasında, Türk Hizbullah, KCK ve PKK da durumdan vazife çıkararak, 'the cemaat'e karşı saldırılara başladılar. Bölgeyi bilen Kürt uzmanlar 'the cemaat'in bundan sonra birincil hedef olduğunu söylemekteler."

Başka bir soruyla devam edelim: Kürt hareketi, AKP/Gülen ittifakının kendisine yönelik büyük bir tasfiye planını yürürlüğe koyduğunun farkında mı?

Emine Ayna'nın şu sözleri böylesi bir farkındalığın şekillenmeye başladığını gösteriyor: "Partimize yönelik operasyonu başlatan ve sürdüren de AKP-Fethullah Gülen Ergenekon'udur. Savcılık gizlilik kararı almasına rağmen AKP ve Fethullah Gülen medyasına bir takım senaryoların servis yapılması bile DTP operasyonunun arkasında hangi güçlerin bulunduğunu kanıtlamaya yeterdir"

Son bir soru: liberal/muhafazakâr diktatörlüğün inşasına yönelik bir liberal darbe sürecinde değil miyiz?

Yeni Şafak'tan Mehmet Şeker'in 24 Nisan tarihli yazısında zımnen kabul ettiği gibi tam da öyle bir sürecin içerisindeyiz. Şeker süreçten gayet memnun ve 28 Şubatçılara nazire yaparcasına diyor ki "Ergenekon 1000 yıl sürecek": "Eğer bu faydalı hareketler, hukukun üstünlüğünü herkese ve her kesime kabul ettirme yolunda atılan adım ise ve faili meçhullerin aydınlatılıp, demokrasinin adam gibi işlemesini sağlamak içinse, varsın bin yıl sürsün. Paniklemenin âlemi yok! Usuletle ve suhuletle... Tadını çıkara çıkara... Sindire sindire..."

Önemli kırılmaların yaşanacağı bir sürece doğru doludizgin gidiyoruz. Böylesi bir gidişatta, en önemli soruyu kendimize sormamız ve hızla yanıtlar üretmemiz gerekiyor belki de: peki biz ne yapacağız?

Fatih Yaşlı