İsyan

İki gün önceki Sabah Sabah'ta altında E.Z. imzası olan bir isyan yer aldı. O satırların yazarı Nazım'ın isminin kimilerinin dilleri yanmadan telaffuz edebilmesine isyan ediyordu. Benzer şekilde ondan bir önceki günkü Sabah Sabah'ta F.Y. imzasıyla çok güzel bir başka isyan metni vardı.

Her iki yazar da haklıdır. Bu yazı o iki metnin devamı olarak okunabilir.

Peki neden isyan?

Bu sorunun yanıtı çok basit: Memlekete ve insanlığa olan güvenin sınırlarında dolaştığımız şu günlerde isyan edilmesi gereken bir dönemden geçiyoruz.

Bu bir deliryum olmalı. Başka türlüsü güç. Akıl sağlığı için kabullenmemek, başkaldırmak gerekiyor. İşte o nedenle isyan.

Başka neden isyan?

Bu günlerde "hapiste, sevgilisi tarafından terk edilen mahpus misli çaresiz oldum.
Çaresizlik içten yanmak, dışa görünmez duman salmaktır. Dumanımı gördüm."

Dumanımı görüyorum da ondan! İsyan...

Bu kadar mı? Elbette hayır. isyana sebep çok. En önemlilerinden birisi şu:

Son Ergenekon Operasyonu ile tescillenmiş oldu: "cumhuriyet'in, "düşme" veya "kadük" halindeyiz. Son aşama'dır. Demek ki ve artık cumhuriyet "sara" haline girmiştir. O halde en aşağı aşama'dayız."

Devam edelim.

Kavgamızın zeminini, "meşruiyet"i yitiriyoruz. Meşruiyet gaspını engellemek için isyan!

"Bütün kurulların itibarsızlaştığı bir çağdayız, tekeller ve sürüler ortadadır. Yurttaş, halktan çıkmıştır ve halk sürüden, asıl irtica budur. Geriye dönüyoruz ve sürü'ye uzanıyoruz. Ülkede "meşruiyet" kavramı, meşruiyetini yitirmiştir."

Nasıl olup da isyan etmeyelim ki?

"Animizm dönemine döndük. Aramızda hayvanlarla, ağaçlarla, taşlarla konuşanlar vardı ve şimdi borsayla da konuşuyorlar "borsa sert tepki verdi", çok kızdı, önce yükseldi ve sonra yatay geçti, "borsa rahatladı", türünden haberler getiriyorlar. Bizde borsacı dilini bilen birtakım şeyhler türedi bunlar büyük mülk sahiplerinin ajanlarıdırlar. Muskacılardan bir farklarını göremiyoruz, ama politika, yargı ve yüksek bürokrasi bu dili anlıyor, belki de bu dili anlayanlar oradadır hareketlerinden çıkarıyoruz. Halksa dilini yitiriyor. Tekelokrasi, halkın üzerinde bir kapak'tır örtüyor ve sıkıştırıyor."

Bizim, bu "piyasa animizmi" ile çürüyen/çürütülen halkla yürümemiz, bu halkı yürütmemiz gerekiyor. Halk neden bu hale geliyor pekiyi?

Paranın, piyasanın yanında bir de çok önemli etken var günümüzün çürüyen Türkiyesi'nde: Korku. O halde bugün iliklerimize kadar işlemesi beklenen korkuya isyan etmek gerekiyor. Çünkü "Ahlak'ın silicisi korku'dur. ... Açlık korkusu, işsizlik korkusu, hapis korkusu, savaş korkusu ve giderek ölüm korkusu hep bir ahlak silicisi işlevini üstleniyorlar" Korkuya, korkaklığa isyan etmenin bir önemli nedeni daha var: "En büyük korkak, yaşamaktan korkandır en büyük hain yaşamaktan korkandan çıkacak."

Halkın içinden daha fazla "halk düşmanı" çıkmaması için, gözleri açmak için isyana ihtiyaç var. Çünkü, "kriz derinse, körleşme vardır. Var."

İşte bugün, herkes körken, Türkiye'de tarih yazılıyor ve Tarih yeniden yazılıyor. Bu başkasına değil, BİZE karşı açılan bir bayraktır. Bu ülkenin geleceğine isyandır. Bizim de tarih yazmaya ve Tarih'i yeniden yazmaya ihtiyacımız var. "Her isyan, bir yeni tarih yazımına başlangıçtır. Her 'yeni' tarih yazımı, bir isyan hazırlığıdır."

Yeniden soralım: Ne için isyan?

Köklerimizi bu topraklardan sökemeyeceklerini ispat için geleceğimize sahip çıktığımız kadar geçmişimize de sahip çıktığımız bir isyan!

Bazen de kendimize, zaten Osmanlı'dan başlayarak "gelenek" sıkıntısı çeken sol tarihimizi, birikimimizi düşünerek ve köklerimize bu kadar gevşek bağlarla bağlı olmamıza isyan etmek, köklerimizin bu topraklardan kazınmaya çalışıldığı bir dönemde "aklımızı başımıza almak" anlamına gelmiyor mu?

Bugün soL'a merhaba demiş olan Merdan Yanardağ, "sosyalistleri içine alarak genişliyor" dediği çember, yalnız fiziki değil, ideolojik olarak da etrafımızda daralıyorsa öncelikle bu çembere isyan etmek, Voltaire'ci kesilmek yerine, bir Voltaren almamız gerekmiyor mu?

Bu bütün isyanlar gerekiyor da...

1980 dönemecinden sonra solun aklı ve vicdanı olan sınırlı sayıdaki aydından biri olan, Türkiye solunun liberalizme dirençli çıkan kesimlerinde, aydın inadı taşıyan kadro birikiminde ve nihayet bizim geleneğimizde "izi" olan, dün "okuyucuma mahkûm oldum" diyen ve Fethullahçı diktatorya tarafından tutsak alınan Yalçın Küçük'e isyan etmek gerekiyor mu?

Bunu okuyucuya bırakalım ve sorumuzu bir kez daha soralım:

İsyan ne için?

"1923 Cumhuriyeti'ni tamir ile kurtarma kapısı kapanmıştır. Devrimci bir şekilde İkinci Cumhuriyet'i kurmak tek yoldur. Heyecanlı, zahmetli, iniş-çıkışı olan, uzun bir yoldur. Bir uzun yolun başındayız. Yol, Çaredir."

Yol çare ise, aynı yolda yürümek yoldaşlıktır!

G.M.

NOT: Yazı boyunca italikler Yalçın Küçük'ün çok yakın tarihli kimi çalışmalarından alınmıştır.

NOT 2: Malum, bizim bu yazıyı sabah okuduklarımıza binaen yazmamız gerekiyordu. Biz de bu kurala sadık kaldık.