Evrensel'den Vedat İlbeyoğlu'na...

"Gariplikler ülkesinde yaşıyoruz sözüne inanası geliyor insanın... Ergenekon operasyonu karşısında, hemen, "Cumhuriyetin sahipsiz olmadığını gösterelim" diye yürüyen "komünistleri" gördükten sonra... Yaşamlarını, öyle ya da böyle, faşizme ve 'özel savaş'a adamış birkaç paşa emeklisi ve avaneleri, her ne nedenle olursa olsun, içeri tıkılıyor, bizim 'yurtsever-komünist' bundan "Cumhuriyetin savunulması" görevini çıkartıyor. Herkes kendi meşrebine uygun bir cumhuriyeti savunabilir elbette, buna sözümüz yok ama sözkonusu "komünistlerimizin" meşrebine uygun bu Cumhuriyetin, sicilleri ortada olan Veli, Hurşit, Şener Paşalar ve dahi Sinan Aygünler'ce korunuyormuş olması durumu gerçekten de içler acısı... TKP'nin Cumhuriyetini Ergenekoncular koruyormuş demek ki! Ne diyelim helal olsun TKP'ye Perinçek hapisteyken, adamın boşluğunu hissettirmemeye çalışıyor işte!"

Moda oldu... Her moda gibi biraz da herkes diğerinden bakarak yapıyor.

Olur olmaz TKP'ye küfretmek değil.. Moda olan şu: Diyelim ki, bir süredir "demokrasi mücadelesi"nde hızınızı alamayıp liberallerle fazla içli dışlı oldunuz. Bu durum da artık yavaş yavaş batmaya başladı. Ya da "ömr-ü hayatımda içeri tıkılan general gördüm, gerisi hikayedir bana gayrı" derken, yetmiş milyonun aldığı kokuları alamadınız, geç farkettiniz ve huylandınız.

Sıkı bir fren koyup, titremeniz ve sosyalist olduğunuzu da hatırlayarak ortadaki tezgahla uğraşmanız söz konusu...

Başlangıç olarak TKP'ye, onun ergenekonculuğuna, Amerikan karşıtlığı yapayım derken yaygın şovenizmin batağına battığına, orduculuk yaptığına, zaten "darbelere karşı değilim" gibi yazılar yazdıklarına bir "değinecek" sonra işinize bakacaksınız. (*)

"Bizim tartışmamız gereken konu, kontrgerillanın bir uç parçasının, 'üstten' bir mutabakatla, tasfiye edilmesinden hareketle, ordunun siyaset üzerindeki ağırlığının, namı diğer, 'askeri vesayet'in ortadan kalkacağı şeklinde bir 'milat' ilan etmektedir. AKP'den demokrasi bekleyen bu liberal 'iyimserlik'le tartışmak önceliklidir."

Önceliklidir!

Ama olsun biz yine yazımıza TKP'ye hasredilmiş bir "çamur" paragrafı ile başlayalım.
İlbeyoğlu'nun yazısında devamla söylenenlere geçmeden önce "o paragraf" hakkında bir çift söz gerekiyor.

Birincisi, Türkiye kapitalizminin emperyalizmin yeni düzeni içinde yeniden ayarlandığı, bu ayarlamanın net karşılığının cumhuriyetin tasfiye edilmesi olduğu vs. tespitleri ortada Ergenekon, Ayışığı, Sarıkız, Eldiven, don, fanila (Engin Ardıç'ın türetmesiyle) yokken TKP'nin işaret ettiği bir durumdur.

İkincisi, TKP'nin cumhuriyete ve onun kazanımlarına ilişkin yaklaşımı ve bunları kendi devrimci mücadelesi ile bağlantılandırması da aynı şekilde çok gerilere gider.

Üçüncüsü, "cumhuriyetin sahipsiz olmadığını göstermek"le, kontrgerilla artığı üç beş generale "cumhuriyet muhafızlığı" misyonu biçmek nasıl aynı şey oluyor? Ergenekon medya kampanyasının ve Arınç'ın deyimiyle bağırsak temizliği - tasfiyesinin dönüşümün hız kazanması anlamına geldiğini söyleyince Ergenekonculara cumhuriyet muhafızlığı rolü mü biçmiş oluyoruz? Üstelik, bu yorumları paylaşan çok geniş bir kesim var bugün.

İlbeyoğlu'nun gazetesi Evrensel'de bile "kötü kokuyu alanların" olduğunu gösterir işaretler var:
"Liberal solcular da bilerek veya bilmeyerek aynı gayeye hizmet ediyor. Biraz geniş düşünürsek, "normal ülkeler" propagandasının, "dünyadan kopmayalım" propagandasının örneğin ABD'nin İran'a karşı yapacağı bir askerî harekâtta hava sahamızı veya İncirlik üssünü kullanmalarına karşı halkı tepkisizleştirmeye hazırladığını görebiliriz." (Cem Somel, İlbeyoğlu ile aynı gün Evrensel'de yayınlanmış köşe yazısından)

Evet, Somel yürütülen demokrasi (!) operasyonunun ABD'nin Türkiye'yi yeni bölgesel görevlere hazırlaması amacını taşıdığını söylemiyor. Ama belli ki kokuyu alıyor. (Bunu söyleyenlerin çokluğuna işaret edelim. Sabah'ta Umur Talu bir örneği. Zaman ve Yeni Şafak'ın neredeyse tüm analizcileri de aynı şeyi teyid ediyor! Tabii onlar olumlu bir anlam yüklüyorlar buna...)

Sonuçta Perinçek'in yokluğunu aratmama konusunda İlbeyoğlu kendine de bir görev biçmiş belli ki. Sözünü ettiğimiz çamur atma işinin ahlaki değerlendirmesini bir yana bırakalım.

İlbeyoğlu, su içeceği kuyuya tükürmekte olduğunun farkında mı acaba? Önümüzdeki günlerde, tartışmaya girdiği liberallerin de aynı şeyi yapacağını görmüyor mu?

"Türkiye solunun genlerine işlemiş olan darbecilik ve milliyetçilik nedeniyle bir kısım sol başlarda darbecilere karşı yürütülen operasyona destek verirken, kısa sürede çark etti ve milliyetçi Amerikan karşıtı söylemlerin esiri oldu."

Üstelik bu bile, siyasal etik açısından daha az sorgulanabilir.

İlbeyoğlu'nun yazısı "Sayın" Hasan Cemal'den bir alıntı ile devam ediyor.

"İki emekli orgeneral tutuklanınca 'hukuk' ve 'insan hakları' diye yeri göğü inleten, ama Susurluk'ta, Güneydoğu'nun 'faili meçhul cinayetleri'nde süt dökmüş kedi gibi davrananlara bir çift sözüm var. Ayıp olmuyor mu? İki emekli orgeneral darbeye teşebbüsten hapse atılınca 'hukuk'u, 'insan hakları'nı anımsayan, ancak örneğin bir zamanlar işkencehaneye dönen ve Felat Beyler'e dışkı yedirilen Diyarbakır Askeri Cezaevi'ni hiç anımsamayanlara bir çift sözüm var. Ayıp olmuyor mu?"

Aktarıyor İlbeyoğlu ve cevap veriyor: "Evet, ruhunu askeri rejimin çizmelerinin altına sermişler için hafif kalacak ama gerçekten de ayıp oluyor!"

İlbeyoğlu için başka ayıp şeyler de var. Örneğin, darbe karşıtlığını, darbe AKP'ye yönelince sivriltip, diğer darbelerde geri basmak bir ayıp!

"Ey liberal yazar çizer milleti, darbe karşıtlığına ilişkin bu sınırları tayin edilmiş darbe karşıtlığımız bugüne kadar askeri vesayetten canı yanmış çevrelerin yaşadıklarını hesaba kattığımızda hiç de tatmin edici, hakkaniyetli olmuyor, ayıp oluyor..." demelidir, Hasan Cemal."

Hadi Hasan Cemal, de! Ne olur de!

İlbeyoğlu'nun Hasan Cemal'e ya da başka liberallere bir şeyler dedirtmeye çalışmasını da bir kenara bırakalım. İktidar elin adamında, medya elin adamında, operasyon elin adamında... Eh böyle olunca devrimci işçi siyaseti (!) dedirtme üzerine kurulu oluyor. Liberaller, askeri vesayetten canı yanmış çevrelere yaklaşacaklar ve "uf mu oldu, öpeyim geçsin" diyecekler. "Canı yanmış çevreler" böyle istiyor.

Bunu geçelim.

Şu askeri vesayet rejimi meselesine gelelim.

Türkiye'de devrimci ve sosyalist sol kesimler içinde "siyasal yapı" tartışmaları hep olmuştur. 12 Eylül sonrasında da olan bitenin ne olduğu, rejimin karakteri gibi konularda tartışılmıştır.
Askeri diktatörlük denilmiştir. Faşizm denilmiştir. Askersel müdahale diyen de olmuştur.
Öte yandan meseleyi sivil-ordu ikilemine oturtan hiç olmamıştır. 12 Eylül faşizmi ile onu önceleyen MHP terörünün arasındaki süreklilik herkes için açıktır.

TÜSİAD'ın açık desteği ve askerin 12 Eylül'ünün, sivil 24 Ocak'la bağları açıktır.

"Askeri vesayet rejimi" analizi ise yeni çıkmıştır!

Mutlak bir kavramsal kirlenmedir.

Ordunun sermaye egemenliği içindeki özgün yeri, ülkesel farklar ya da genel modeller düzeyinde marksizm içinde tarif edilebilir ve edilmelidir.

Öte yandan kapitalist bir ülkede karşı-devrim de, diktatörlük de aygıtlara değil sınıflara bağlanır.
Askerin, ordunun Türkiye siyaseti içinde özgün misyonlar edinip, özel görevleri yerine getirmesi neredeyse 150 yıllık bir konudur.

Silahlı Kuvvetlerin burjuva siyasetinin krizlerinde "çözücü" rol üstlenmesi de oldukça eskidir.
Ordu içinde düzen karşıtı girişimlerin taban bulması, öyle ya da böyle örgütlü bir gücün varlığı koşullarında bu tabanın "işe yaraması" da Türkiye'de bile yaşanabilmiştir.

Karşı devrimin demir yumruğu olarak "askeri müdahale" ise 12 Eylül'ün özüdür.

"Askeri vesayet rejimi" tanımlaması sola 28 Şubat sonrasında sızmıştır.

Marksizmin çöpe atılmasıdır.

Marksizmi çöpe atmak tehlikelidir. Çöpten geri alabilirsiniz ama kirletmiş olursunuz.

"Yine, darbe girişimini yargılamak güzel de 32 kısım tekmili birden kanlı canlı yapılmış 12 Eylül'ün icracısı hala orda Marmaris'te resim çiziktirirken, nasıl askeri vesayetin sonunun geldiğine inanabilirsiniz, diye sormak gerekmez mi? Evet, darbe karşıtı liberallere önerelim var mısınız Kenan Evren'in yargılanmasını talep etmeye? Madem ki darbe karşıtı bir hükümetimiz de var ve toplumda darbe karşıtlığı da bu denli canlanmışken, öyleyse tam zamanı değil mi, anayasal koruma altındaki Marmaris Paşası yargılansın demenin.
Şemdinli ve Kenan Evren meselesi, darbe karşıtlığının turnusolu gibidir. Liberallere sözümüz, kendilerini ve AKP'nin darbe karşıtlığını bir de bu turnusoldan sınamalarıdır."

Kendiniz sürekli yazıyorsunuz. Bugün darbe karşıtlığını oynayanlar 12 Eylül rejiminin arkasında durdular diye. 12 Eylül işçi sınıfına yönelmiş bir demir yumruk ve bunun ötesinde bir karşı devrimci süreçti. Liberaliyle, kemalistiyle tüm burjuva siyasetçileri arkasında durdular!

"12 Eylül askeri vesayet rejimi."

Bu kavramı benimsediyseniz ve meseleyi askeri vesayet rejiminin tasfiyesi olarak görüyorsanız olur olmaz turnusol testleri icat etmeyeceksiniz.

Zira karşınızdakiler size dünyadaki başka örnekleri hatırlatıverirler. Şili'de askeri diktatörlük sonlandırıldı, sivil demokrasi güçlendirildi. Pinochet'ye kısmen dokunuldu ama kimse askeri diktatörlük döneminin hesaplarını kesip darbecileri yargılamaya kalkmadı. İşkencecileri kodese dolduran da olmadı.

İspanya'da Kral Karlos bir "alicenaplık" yaptı. Askeri rejimin tasfiyesinde ağırlığını koydu. Israrcı davranıp parlamento basan Albaylar bile öyle "kamu vicdanının temizlenmesi" kampanyalarına muhatap olmadılar.

Bu ülkelerdeki devrimci birikimi önce kanla yıkayan burjuvazi, demokrasi ile eritmeyi bildi. Olan buydu. Bu yapılırken de "kendi çocuklarına" biraz dokundular, fazla dokunmak sorun yaratırdı, orada durdular. Kazanan demokrasi (!) oldu!

Şimdi siz bütün sorunu "askeri vesayet rejiminin sona erdirilmesi" olarak görüyorsanız, liberal dostlarınızın kafasına kakmayı bırakmalısınız. Onlar size "biz ileriye bakıyoruz ve bekleyin yeri geldiğinde onları da yaparız" deyiverirler ve sizi de "dırdır eden demokrat" koltuğuna oturturlar.

Yoksa derdiniz başka mı?

Askersel vesayet rejiminin tasfiyesinden bir adım ileriyi mi zorluyorsunuz? Önce tam demokrasi sonra derken devrimci demokratik açılımlar. AKP ile birlikte darbecileri ve askersel vesayeti tasfiye edeceksiniz, sonra halkın gücüyle AKP'yi.

Bugün "adımlarınızı" uydurduğunuz liberalleri de iki istasyon sonra dışarda bırakıp yola devam edeceksiniz. Rayları emperyalizm döşüyor ama ne gam!

Ne de olsa inisiyatif sizde. Meydanları liberallere bırakmıyor, sivil hareketlere işçi damgasını vuruyorsunuz. Koskoca "devrimci işçi basını"sınız!

N.K

(*) soL'da bir kez değinildi, Sungur Savran sözünü ettiğimiz modanın takipçilerinden. TKP'ye küfrediyor, olur olmaz çarpıtmalarla çocukların bile yutmayacağı derinlikte saldırılarla TKP'yi iyi bir ayıklıyor!
Sonra sadede geliyor. Yeşil Elmacı'lar varmış artık. AKP kuyruğundaki demokratlar.
Ne güzel buluş!
İyi de yıllarca o yeşil elmayı sulayan siz değil miydiniz? Kürt hareketindeki sağ yönelimlere gözünü kapatan, demokrasicilik oynayayım derken sol liberallere alan açan... Yoksa siz suladığınız bu ağaçtan karpuz mu bekliyordunuz!
Kagarlitski'den işçi devrimi beklemeye de benzemiyor ki bu!

Vedat İlbeyoğlu, "Unutturulanları unutmamak", 13 Temmuz 2008, Evrensel Gazetesi
http://www.evrensel.net/haber.php?haber_id=34058