Soner Yalçın: Hem ultra-ulusalcı hem Öcalancıymışım

Odatv davasında uzun süren tutukluluğunun ardından tahliye olan gazeteci Soner Yalçın ile soL gazetesinin yaptığı röportajın ikinci bölümünde Yalçın, hem ulusalcı hem Öcalancı olarak tarif edildiğini dile getirdi.

soL gazetesinden Hatice İkinci’nin Soner Yalçın ile yaptığı röportajın ikinci bölümü şöyle:

Buradan cezaevinden çıkarken söylediğin “Başbakan’ın odasına böceği yerleştirenleri biliyoruz” açıklamana gelmek istiyorum. Bu ifadenin “Erdoğan’ı tüm bu olanlardan soyutluyor ve sorumluluğunu azaltıyor” algısı yarattığına dair eleştiriler aldın.
Ben bir siyasi kimlik olarak konuşmadım ki, gazeteci olarak konuştum. Bütün her şey birbirine karıştırılıyor. Israrla bana bir siyasi kimlik yakıştırılıyor. Benim tabii ki bir siyasi kimliğim, siyasi görüşüm var. Ama ben orada, nihayetinde bir gazeteci olarak söyledim bunları.
Ve gazeteci olarak diyorum ki, o böceği o büroya koyanlar, bize bunu yapanlar, Deniz Baykal’ın, MHP’lilerin kasetlerini ortalığa saçanlardır. Bu sözlerim için “onu aklıyor bunu aklıyor” demek aptallıktır. Neyi aklayacağım ben? Balyoz ve Ergenekon’da Tayyip’in rolü bellidir ama belli dönemlerde bir biriyle savaşmış insanlar, bir gün işbirliği yaparlar, sonra kanlı bıçaklı olurlar, daha sora yine işbirliği yaparlar. Siyaset böyle bir şeydir, onu söylüyorum ben.

AKP tüm bunları çözemezse kendisi gidecek, ben bunu söylemek zorundayım. Ben siyaset yapmıyorum, olguları söylüyorum. Şunu da unutmayalım her ne olursa olsun siyasi iktidarla mücadele kolaydır. Legal alanda onunla mücadeleni sürdürürsün.

Ama karşımızda bir de derin yapı var, Gladio var. Bununla mücadeleyi nasıl yapacaksın, bu Gladio’nun hedefinde iktidar da varsa ve kendi içinde parçalandıysa onun da fotoğrafını çekip söylemek lazım.

Odatv’nin yayınlarına baktığımızda bir ulusalcı çizgiden söz etmek mümkün. Seni, ulusalcı olarak nitelendirebilir miyiz?
Biz kendimizi önce gazeteci olarak nitelendiriyoruz. Odatv’de yazan, görüşünü açıklayanlar arasında kendisine komünist diyen de var, ulusalcı olarak tanımlayan da var. Bana ulusalcı diyenler ulusalcılığı bilmiyor, ne Marx’ı okumuş ne Lenin’i.

Ben şuna inanırım, kendisine komünist diyen, ulusalcı olmak zorundadır. Türkiye’de ulusalcı olmayan komünist olamaz. Açsınlar, baksınlar, okusunlar okumadan olmaz bunlar. Bizim bu yaftaları atmamız lazım artık birbirimizin üzerinden.

Ama sosyalistler kendilerini ulusalcı olarak tanımlamaz, büyük görüş ayrılıkları vardır aralarında.

Ulusalcılık memleketini sevmektir, ABD’ye karşı olmaktır, anti-emperyalizmdir, küreselleşmeye karşı çıkmaktır. Öyle bir sol var ki bu ülkede, Castro’yu el üstünde tutuyor, Chavez’i el üstünde tutuyor. Chavez, Simon Bolivar hareketidir. Castro, Jose Marti hareketidir. Mustafa Kemal hareketiyle bunların özü aynıdır.

Odatv’nin yayınlarına baktığımızda Kürt hareketi ile Kemalistleri bir araya getirmeye yönelik bir yayın politikası gözlemleyebiliriz. Böyle bir misyondan söz edebilir miyiz?
Biz neyiz ki? Dernek miyiz, vakıf mıyız, parti miyiz? Biz sadece bunun haberini yaparız. Türkiye’nin kardeşliğini istiyoruz, evet. Bu ülkede Kürt eziliyorsa biz Kürdüz, Alevi eziliyorsa Aleviyiz.

Öyle bir şey ki bu, Türkiye’deki Cemaat medyası beni bu ülkede ultra-ulusalcı neredeyse faşist olarak gösterirken iddianamede ben Öcalancı’yım. Öcalan’ın demeçlerini ve röportajlarını yayınlamışız Odatv’de ve bu nedenle Öcalancı olmuşuz.

Ben şimdi şöyle bakarım Kürt meselesine, sınıfsal bakarım. Ahmet Türk İmralı’ya görüşmeye gidiyorsa buna üzülürüm, o zaman “bu işi biz ağayla mı çözeceğiz” derim. Şeyhler-şıhlar hâlâ hâkim olacaksa, biz ne Kürt sorununu ne Türk sorununu çözebiliriz. Bizim tavrımız burada nettir.

Bu mesele nasıl çözülür sana göre?
Türk-Kürt kardeşliğinde o büyük gün geldiğinde çözülür. Diğer türlüsü palyatiftir, geçicidir. Kürt hareketi 100 yıllık bir harekettir. 19. yüzyılda Osmanlı’nın derebeyliklere son verme kararıyla birlikte başlamıştır.

Şimdi yine derebeyleri iktidarı istiyorlar. Ben Şeyh Sait’e de karşıyım, Barzani’ye de karşıyım. Derebeyi Barzani’yle birleşecekse Kürt kardeşlerimiz, ben orada olmam. Ama o Kürt kardeşlerimiz canlarını veren Zonguldak işçisiyle yan yana gelebiliyorsa, ben oradayım.

Oraya doğru gider gibi görünmüyor ama “çözüm süreci” denen süreç…

Biz elimizden geleni yapalım. Biz söyleyeceğimizi söyleyelim, yazabileceğimizi yazalım. Benim Soner Yalçın olarak yapabileceğim sadece budur. Benim görevim doğruları yazmaktır, tarih nasıl şekillenir bilemem.

Ben soru sorarım. Mesela, “Ahmet Türk İmralı’ya giderse buradan bir çözüm çıkar mı” bunu sorarım ben, soru çok güzel bir cevaptır aynı zamanda.

Hedef, Barzanili bir Türkiye kurulmasıdır. Ama bunu da bir krizle götürmek istiyor ABD ve Batı. Bu krizi sürdürerek kuyulardan petrolü çekmeye devam ediyorlar. Hedef Barzani’nin de dahil olduğu bir Türkiye bunu mu istiyoruz?

Bizim şimdi düşünmemiz gereken, Kürt-Türk bu ülkeyi yeniden nasıl inşa edeceğiz. Tarihin sarkacı sola doğru dönüyor bence. Neoliberal politikalar büyük bir yıkım getirdi, getirecek de. Büyük bir hoşnutsuzluk var. Bu yıkım ve hoşnutsuzluk daha da büyüyecek Türkiye’de. Bu neoliberal politikalarla gitmez artık, bu iktidarla da daha fazla gitmez. Yıkılacak, bunu görüyorum ben.

Bu analizi yapıp, yapılması gerekeni şöyle görüyorum ben Mustafa Kemal’le de birleşen bir cephe hareketi olacak, bunun içinde CHP’nin devrimcileri, halkçıları, Türkiye’nin sosyalistleri, komünistleri, barışı isteyen BDP’lileri, bunu hepimiz birlikte yapmalıyız.

Buna mecburuz. Bizim kuşağımızla, bu kardeşliğe inananlar son erimlerini yaşıyor. Gelecek kuşaklarla bu iş olmaz.

Şerafettin Elçi söylemişti galiba, “bunu ancak bu kuşak çözebilir” diye. Bizden sonraki kuşağın bu ruh halinde olduğunu sanmıyorum.
O cumhuriyet kazanımlarını daha yukarı nasıl çıkaracağız, buna kafa yormalıyız. Gericilikte birleşemeyiz.

Tüm bu süreç içinde “KCK Davası”nı nasıl değerlendiriyorsun?
Odatv davasıyla KCK davası arasında hiçbir fark yoktur. KCK operasyonlarının büyük resimdeki yeri “teslim almaktır”. Masaya oturduğu zaman daha güçlü olmak için “teslim alındılar”.

Kürt meselesinin çözümünde Cemaatin rolünü iyi ortaya çıkarmak gerekiyor. Cemaatin rolü İsrail’in rolüdür.

Paris cinayetleri için ne diyorlar şimdi: “İran yaptı”. Bu olaylarda çözümler çok basittir. Sonuca bakarak onu kimin yaptığını bulabilirsin.
Parmaklar İran’ı gösteriyorsa, demek ki parmakların İran’ı göstermesini isteyen birileri işledi o cinayetleri. Oslo kasetlerini kim sızdırdı, niye sızdırdı? Bu soruların yanıtı Paris’i kimin yaptığının yanıtı ortaya koyabilir işte.