Tarihten süzülen acıyı yenmek

"Ben işte o Mahmut Bey’in toru…” demeye kalmadı, sağ yamacımda oturan yoldaş “Yapma yav!” diyerek ayağa kalkacak oldu. “Benim de dedemi Mahmut Bey’e suikast düzenlediği iddiasıyla idam etmişler!”

CEMİL FUAT HENDEK 

Başta, herkese ibret olması gereken bir anımı paylaşmak istiyorum:

Aradan sanırım on yıl geçti. Güzel bir yaz günüydü, Bir yoldaşımla birlikte TKP’nin İstanbul’daki ünlü Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nin bahçesinde buluştuk. İnsana huzur veren dut ağaçlarının gölgesinde, umut, enerji ve heyecan dolu sohbetlerden yükselen sesler arasında büyük bir masada kendimize oturacak bir yer bulduk. Masada bir grup yoldaş o günün meselelerini tartışıyorlardı. Aralarından biri Kafkasya’ya doğru yola çıkacakmış, onu geçirmeye gelmişler. Birlikte olduğum yoldaş onları tanıyordu. O sıralarda haftada bir soL’da yayımlanan Çarşamba Yazıları’mı okuduklarını da biliyormuş. Bu nedenle beni tanıştırdı: “Bakın işte, Cemil Fuat Hendek bu yoldaş.”

Meğer aralarından ikisi Hendek’liymiş. Tabii hemen soyadımın nereden geldiğini, o kentle ne ilişkim olduğunu sordular. Ben de kısaca anlattım: “Hendek’te Belediye Meydanı’nda bir abide var. Kurucu Meclis’in kararıyla dikilen ilk cumhuriyet şehitleri abidesi. O abide dikilirken, orada yatan 24. Kolordu Komutanı Mahmut Bey’in ailesine de Hendek soyadı verilmiş. Ben işte o Mahmut Bey’in toru…” demeye kalmadı, sağ yamacımda oturan yoldaş “Yapma yav!” diyerek ayağa kalkacak oldu. “Benim de dedemi Mahmut Bey’e suikast düzenlediği iddiasıyla idam etmişler!”

Bütün masadakiler, hep birlikte bembeyaz olduk. Bir an için donup kaldık. O yoldaş annesinden dinlediği öyküyü, dedesinin nasıl Çanakkale’de savaştığını, savaştan sonra nasıl bir ayda yürüyerek memleketine vardığını, karısının önüne koyduğu bir tas sıcak çorbaya nasıl bir damla gözyaşını akıttığını anlattı.

Mahmut Bey de Çanakkale’de savaşmış bir subaydı. (Çanakkale madalyası halen evimizde duruyor.) Belki de aynı siperlerde sırt sırta vermişler, ortak düşmana karşı savaşmışlardı. Ne var ki, sınıflar arasındaki mücadele, ileri gitme çabasında olanla geri kalmış olan arasındaki savaş ve ona bağlı bir dizi rastlantı ikisini karşıt cephelere savurmuştu.
İşte o anda herkesin ders alması gereken bir olay oldu: Kalkıp, birbirimizle kucaklaştık! Ne mutlu bize ki, karşı cephelerde hayatını kaybetmiş dedelerin iki nesil arkasından gelen torunlar yine aynı cephede buluşmuştuk. Dedelerimiz gibi, bugünün düşmanlarına karşı, aynı hedefler için birlikte mücadele etmekteydik. (Bu satırları okuyorsa selam olsun kendisine.)

***

Biliyoruz, binlerce yıllık insanlık tarihinin her sayfası, istisnasız bütün coğrafyalarda sömürü, baskı, eziyet, savaş ve kanla yazılmış. Biz komünistler o olayların temelinde her zaman sayısız insan için ağır sonuçları olan, her çağın sınıfları arasındaki savaşların yattığını biliriz. Bu nedenle tüm acılara, kan ve gözyaşına karşın tarihin tekerleğinin ileri doğru döndüğünün bilinciyle hareket ederiz. Bizim işimiz bu acılar üzerinde sızlanıp durmak, her gündemin başına bu acıları yerleştirmek değildir, Bu bilinçle o sayfalardan ders çıkarmayı, bu dersleri emekçi yığınlara aktarmayı ve günümüz mücadelesinde cephane haline getirmeyi görev ediniriz.

Mesele işte budur ve bundan başkası, günümüzdeki baskı, sömürü ve yoksulluğa karşı mücadele cephesini zayıflatmak, hedef şaşırtmak ötesinde hiçbir işlev görmez.