Kemal Okuyan: El koyacağız, toplum adına, emekçi halk adına bedel ödemeden el koyacağız

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, soL TV'deki Bakış programında enerji sektörüne ilişkin 'El koyacağız, toplum adına, emekçi halk adına bedel ödemeden el koyacağız' dedi.

Haber Merkezi

Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan, soL TV'deki Bakış programında gazeteci Orhan Gökdemir'in sorularını yanıtladı.

Okuyan fatura soygunu, devletleştirme, Erdoğan'ın adaylık tartışmaları ve TKP'nin seçim tavrına ilişkin açıklamalar yaptı.

Okuyan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

'Fatura ödememek ayrı, ödeyememek ayrı'

"Herkes şişkin ve ödemeyecek faturalara karşı belli bir tepki geliştiriyor. Her siyasi parti kendi dünya görüşüne göre tavır alıyor. Biz yine hiçbir şeyi beğenmiyor noktasına geldik ama nasıl beğeneceğiz. Bu kadar güncel olarak insanları zor duruma sokan bir başlık var ortada ve hükümet ve muhalefet eveliyor, geveliyor. Fatura ödeme... Bir kere adını koyalım, fatura ödememek ayrı, ödeyememek ayrı. Milyonlarca yurttaşımız bu faturaları ödeyemiyor zaten. Burada bir mantık sorunu var. Fatura ödeyememe sorunu var, bir de ben ödemeyeceğim diyen bir siyasi lider var. Şimdi bunu sorgulamamız gerekiyor. Daha önce de tüketmeyeceğiz diyordu Kılıçdaroğlu. Gıda fiyatlarından şikayetçi birisine yemeyin demek gibi. Burada bir tavır var gibi görünüyor, ödemeyeceğim denildiğinde, e tabii Kılıçdaroğlu'nun elektriğini kesmek zor ama halkımızın elektriğini faturaları ödeyemediği için kesiliyor. Milyonlarca kişinin elektriği kesiliyor zaten. Bu elektriği kesilen milyonlar biz ödeyemediğimiz için kesildi, ne öneriyorsunuz denilse yanıt olamaz buna. Ortada mantıksal bir sorun var.

Sorunun kaynağı faturalar mı, yoksa daha mı köklü bunu araştırmamız gerekiyor. Üretim sisteminden kaynaklanan bir sorunu bölüşüm ya da dağıtımda çözemezsiniz. Çok karmaşık bir sürecin son halkası fatura. Şirket diyor ki, biz zarar ediyoruz devlet zararımızı karşılıyor, şimdi de para vermiyor diyorlar devlete. Şu an devlet epey bir borçlanmış görünüyor şirketlere. Ama mesele burada başlamıyor ki, daha üretim aşamasında başlıyor. Elektrik üretiminin özel sektörde olmasını sorgulamayacağız, fatura ödemeyeceğiz deniliyor. Bunu pas geçeceğiz, sonra fatura ödemeyeceğiz diyeceğiz, sorun orada başlıyor. Sosyal medyada dağıtım şirketleri kâr edemiyor deniyor, aynı şirketler elektrik üretiminden kâr ediyor.

'Bizim iktidarımızda hepsi yargılanacak, bütün sömürücüler yargılanacak'

Sömürünün adili olmaz. Özelleştirmenin adili olmaz. Bu beşli çete tamam AKP ile ilişkilerini kullanarak barbarca zenginleştiler ama niye kimse Sabancıların adını anmıyor. En büyük şirket o, bir tane CHP yöneticisi, bir Deva yöneticisi, bir İYİP yöneticisi Sabancı'dan bahsediyor mu? Bahsemezler. Niye? Çünkü olası bir iktidarı orayla ilişkiye borçlu olacaklar. Beşli çete diyorlar. Bizim iktidarımızda hepsi yargılanacak, bütün sömürücüler yargılanacak.

'El koyacağız, toplum adına, emekçi halk adına bedel ödemeden el koyacağız'

(Kamulaştırma, devletleştirme tartışması) Bu kavramlar birbirinin yerine kullanıldı, farklı çeviriler yapıldı bu kavramlara dair. Türkiye'nin yasal müktesebatına bu üç kavram farklı şekillerde girdi. Kamulaştırma bedeli var değil mi, bir yol geçer kamulaştırırsın ve bedel ödersin. Devletleştirmen hukuk dilinde daha kapsamlı, sektörel bir şey, kamulaştırmanın ise küçük ölçekli başlıkta yer alıyor. Bizim için tabii ki kamulaştırma, kamunun eline geçsin diyoruz. Bunun en ileri biçimi devletleştirme. Yani Türkiye'de bir emekçi iktidarı, sosyalizm kurulduğunda devletleştireceğiz. Sadeleşsin, biz daha rahat anlaşılalım diye, el koyacağız, toplum adına, emekçi halk adına bedel ödemeden el koyacağız.

Peki, bugün? Bugün devlet ekonomideki işleri halktan alıp sermayeye kaynak transferi yapıyor. Bugünkü iktidar varken devletleştirme neye yarayacak? Burada bir kriz yaşanıyor değil mi? Biz diyoruz ki, bu krizin nedeni özel sektör ve plansızlık.

Bu sektör devletleştirilse şimdi, şu orta çıkacak; halk sosyalizmin aslında ne kadar doğal bir toplumsal sistem olduğunu bir sektörde de olsa görecek. Çünkü bugün enerji sektöründeki yaşananların arka planında özel çıkarların toplumsal çıkarlara üstün gelmesi var, bunu ortadan kaldırmaya çağırıyoruz. Çıkamayacaklar bu krizden, devletleştirme değil tabii bedel ödeyecekler tabii ama Türkiye kaçınılmaz bir şekilde enerjide özel sektörün ağırlığından kurtulmak zorunda kalacak. Devlet sübvanse ediyor diyorlar, ödeyemezler. Nerede kaynak?

Ortada zaten faturaları ödeyemeyen milyonlarca insan varken, fatura ödememek ancak şu koşulda mümkün olur; örgütlü bir toplum, neredeyse sıfır fireyle ödememe tavrı geliştirilebilir. Gelin kesin bakalım ama devamı da var, kesmeye karşı da örgütlü bir şekilde direnme. Kesme işine gelen emekçileri de örgütleyerek. Biz şu anda mahallelerde kesmeye karşı örgütlenmeye çalışıyoruz.

(Ülke genelinde süren işçi eylemlerine TKP nasıl bakıyor, TKP bu işin neresinde?) Kapitalizm işçi sınıfının çok uzun süreli mücadeleleri sonucunda işçi sınıfına bazı haklar vermişti. 8 saatlik iş günü, sosyal güvenlik sistemi, sendika, toplu sözleşme, grev… Yeni ortaya çıkan sektörler var, kapitalizm bir yandan eski hakları budarken, kapitalizmde payı sürekli artan hizmet sektöründe barbar koşullar var, kuryeler örneğin. Çok ağır yük var üzerlerinde. Geçtiğimiz yıllarda da parti olarak içinde olduğumuz kurye işçileri olmuştu.

‘Bugün hakkını arayan işçi, yarın hayatı ister…'

Burada küçük esnaf olarak başlanan, hızlı bir proleterleşme süreci yaşanıyor. Kuryeler bu sürecin farkına çok erken vardılar. İşyerleri yok, sokaktalar dediler, çok güzel örgütlenebileceklerini gösterdiler. Belki de fabrika işçilerinden çok daha yüksek bir dayanışma ortaya koyabileceklerini gösterdiler. Bunlar yeni deneyleri. Türkiye’de geleneksel bazı sektörlerlerde, metal, tekstil, inşaat şimdi kurye, market sektörlerinde çok ciddi bir kıpırdanma var. Kıpırdanma olmaması insanın yapısına aykırı bu yoksullukta, daha da fazlası olacak. Mücadele ederek ayakta kalmayı, mücadelenin sonuç alabildiğini görmek, hemen sonuç almasa bile mücadeleyi ilerleterek sonuç alabileceğini göstermek. Asıl önemli olan bu. Yoksa şuna takılınırsa 5 lira alıyordu, 7 liraya çıktı ne güzel işte… 5 lira alırken 7 liraya çıkar, o 7 liranın 4’ü enflasyona gider. Biz o yüzden işçi sınıfı ne alırsa hakkıdır dedik, bu düzende alınan yok oluyor. Ne elde ediyor peki? Bugün hakkını arayan işçi, yarın hayatı ister. Yarın özel sektöre karşı ayağa kalkar. Bütün toplumun malı, neden bir patrona çalışıyorum der.

Sürdürülemez bir tablo var, dünyada var, Türkiye’de de var. Ne zaman rahat edeceğiz, ne zaman işsizlik ortadan kalkacak, ne zaman ayaklarımızı uzatacağız evimizde geçim ve fatura derdi olmadan duracağız. Sosyalizmde bir tek. Onun dışında unutsun herkes, e ne yapacağız? Mücadele edeceğiz.

‘TKP son dönemde toplumsal ağırlığını artırırken emekçi halk içindeki ağırlığını da artırdı’

(Parti neresinde eylemlerin) İçinde ve yanında. Her yerde içinde değiliz, içinde olmadığımızın yanındayız.  Her yerde içinde değiliz, bu bizim eksikliğimiz. Şunu söylemek zorundayım, TKP son dönemde toplumsal ağırlığını artırırken emekçi halk içindeki ağırlığını da artırdı. Burada TKP daha bunun propaganda edilmesinde hem bir tecritle karşı karşıya hem de biz bu işi şey olsun diye yapmıyoruz ama bu propagandanın konusu. TKP’nin burada bir eksiği var, daha fazla agresif şekilde yapmak zorunda. TKP’nin sadece son üç ay içinde yaptığı her şeyi alt alta dökelim, inanılmaz bir birikim ve enerji, deney var. Buradan devam edeceğiz.

‘Giderek daha fazla insan TKP’nin kapısını çalıyor’

Arkadaşlarımız emekçi halkın bir parçası. Faturalara karşı bütün mahallerlerde eylemler yapılıyor. O eylemleri dışarıdan taşıma suyla yapmıyoruz ki, elektriği kesilen insanlar yapıyor, bizim arkadaşlar var aralarında. Bu saatten sonra dışarıdan gazel okuyan kimsenin türküsünü halk dinlemez. Bu kadar şey olacak, sen dışarıdan taşıma suyla iş yapacaksın. TKP’nin böyle bir derdi yok. TKP nerede bir sorun varsa zaten o sorunu yaşıyor. Giderek daha fazla insan TKP’nin kapısını çalıyor.  Ben de bu mücadelenin parçası olacağım, devrimden başka bir çözüm yok diye.

‘Erdoğan’ın mağduriyet hikayesi palavra, CHP Türkiye’de bir sistem krizi çıkmasını istemiyor’

(Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışması) Efendim mağdur etmeyelim falan deniyor, ne bu? Erdoğan’ın mağduru oynamasının kaynağında, Erdoğan’ın önüne sağlıklı bir engel koymak istemeyen, her kritik dönemeçte Erdoğan’ın önünün açan muhalefet var. 15 Temmuz’dan sonra dahi önünü açtılar. Mağduriyet hikayesi palavra, tek dertleri var, sistem krizi çıkmasın. CHP Türkiye’de bir sistem krizi çıkmasını istemiyor. Çünkü sermaye sınıfı muhalefete diyor ki tatsızlık çıkmasın, biz halledeceğiz. Ondan sonra da Saray rejimi saray rejimi diye konuşmasınlar, siz inşa ettiniz o sarayı el birliğiyle.

‘TKP, o yerellikte, mahallede, iş yerlerinde halkın temsilcilerini belirlemeye çalışıyor’

(TKP’nin aday belirleme toplantılarının amacı ne?) Diğer partilerin yaptığı gibi değil bizim yaptığımız çalışma. Biz çalışma yaptığımız her yerde halkın temsilcilerini aday çıkarmaya çalışıyoruz. Kimdir bunlar? Halkın güvendiği insanlar, halkla beraber mücadele edenler, mücadelede öne çıkanlar. Dolayısıyla biz uzun vadeli bir iş yapıyoruz. TKP, o yerellikte, mahallede, iş yerlerinde halkın temsilcilerini belirlemeye çalışıyor.

‘Burada bir tuhaflık var, Türkiye’de siyasi tartışma diye bir şey kalmamış’

(Kılıçdaroğlu’na oy tartışması) TKP direnciyle bilinen, ilkeleriyle bilinen ve öyle olan bir parti. Burada şu bekleniyor, TKP aklar ve karalarla siyaset yapar, onun dışında bir şey olunca olay oluyor. Yalnızca bu da değil. Bir siyasi parti, HDP toplantı yapıyor, bizi davet ediyor, gidiyoruz… Ortalık bir anda karışıyor, “TKP de HDP’nin kuyruğuna takıldı” diye. TKP HDP ile birlikte seçime mi girmeye karar verdi diye telefonlar aldık.

Burada bir tuhaflık var, Türkiye’de siyasi tartışma diye bir şey kalmamış.

Yeni bir şey, iki turlu bir tartışma. Biz karar aldık, seçime kendi adımız, adayımızla gireriz diye. Ve ilk turda aday çıkarma kararı aldı TKP, ya birlikte dostlarımızla ya olmazsa kendimiz. Peki, ikinci tura kaldı TKP ne yapacak diyorlar?

Söz konusu programda bir kilitlenme olursa, diyelim Erdoğan-Kılıçdaroğlu arasında bir kilitlenme oldu, biz orada o artık referanduma dönüşür, toplumun Erdoğan öfkesinin karşısında durmayız. TKP, konferansta karar aldı, TKP CHP için Türkiye devriminin önündeki en büyük engel dedi.

Pata bir durum oldu, Kılıçdaroğlu-Erdoğan arasında sıkışma oldu, biz öyle bir şey çizeriz ki TKP olarak keşke oy vermeseydi derler. Ya da illa böyle olacak diye bir şey yok, önümüzde bir yıl var, belki toplumsal muhalefet o kadar hızlı toplanacak ki, seçim önemini yitirecek. Biz ısrarla şunu söyledik, bugünkü veriler ışında.

'TKP olasılıkları değerlendirdi, biz rahatız nerede ne yapacağımıza ilişkin'

Biz TKP’nin devrimci çizgisinden eminiz bir. İkincisi, seçimlerde strateji olmaz, seçimler sizin stratejisinizin taktik arayışıdır. Seçim stratejisi değil, taktiği olur. Burada da çok geniş bir deneyim var. Tarihimizde, dünya komünist hareketinin tarihinde, Lenin’in Bolşeviklerin mücadele tarihinde çok zengin pratikler var. Onların da başına gelmiş. Bir yerde faşistlerin seçilme riski varsa burjuva demokratlara oy verebiliriz demişler, boykot demişler, koşullara bağlı olarak. TKP olasılıkları değerlendirdi, biz rahatız nerede ne yapacağımıza ilişkin. Öyle bir gelişme olur ki, hiç masada olmayan olasılıklar gündeme gelebilir."