'Kadınlar bu ülkedeki en direngen, en mücadeleci dinamiklerden biri'

Kadın Dayanışma Komiteleri'nden Gizem Batı Ayaz, kadınların bu ülkedeki en mücadeleci dinamiklerden biri olduğuna dikkat çekerken, iktidarın saldırısından en büyük payı da aldıklarını vurguladı.

Haber Merkezi

Kadın Dayanışma Komiteleri (KDK) 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla bir açıklama yayımladı. Açıklamada "Patronlara, tarikatlara, zübüklere karşı dişini sıkma yumruğunu sık" denildi.

8 Mart'ı, Türkiye'de kadınların maruz kaldığı sorunları ve KDK'ların mücadelesini Kadın Dayanışma Komiteleri adına Gizem Batı Ayaz ile konuştuk.

'8 Mart eşit ve sömürüsüz bir düzen için ayağa kalkışın günü'

8 Mart'ın adı dâhil ne olduğuna dair bir tartışma yürüyor. 8 Mart nasıl ortaya çıktı? KDK'lar açısından 8 Mart ne anlama geliyor?

Evet ismiyle sonrası ismiyle bağlantılı içeriği ve ortaya çıkışına dair bilinçli bir yanılgı çarpıtma çabası bugün devam ettiriliyor. Öncelikle isminden başlayalım: 8 Mart Kadınlar Günü değildir, Dünya Emekçi Kadınlar günüdür. Kadınlara çiçekler, hediyeler alınan çeşitli etkinliklerle kadınların eğlendiği, onlara ayrılan özel bir gün değil, kadınların mücadelesini, örgütlülüğünü, boyun eğmeyişini anlatan gündür. Çünkü 1917 yılında Rus takvimine göre 23 Şubat’a, Miladi takvime göre 8 Mart’a gelen gün yıl binlerce emekçi kadın “Ekmek ve Barış” talebiyle sokağa dökülmüştür. Bu öyle bir sokağa dökülmeydi ki Petrograd ve Moskova’da fabrikalardan, mahallelerden çıkıp yürüyen kadınlar, ülkelerinde devam eden direnişlerle, grevlerle birlikte kadın erkek emekçilerin ayağa kalkışıyla güç buldu.

İşte bu eylemlilik, 1917 Şubat devriminin fitilini ateşleyen adımlardan biriydi. O adım, bundan 107 yıl sonra, insanlığın en ileri birikimini sosyalist cumhuriyetin ne demek olduğunu, emekçilerin iktidarında nasıl bir ülke ve dünyanın olabileceğini anlayabilmemizi sağlıyor.

Bugün ise birçok yerde duyabileceğiniz veya 8 Mart nasıl ortaya çıktı diye bir arama motoruna yazdığınızda karşınıza çıkan hikaye ise 1857’de Amerika’da direnişe geçen dokuma işçisi kadınların fabrikaya kitlenerek yakılmalarıdır. Bu hikayenin efsane veya gerçek olmasından bağımsız asıl anılmasın, duyulmasın ve anlaşılmasın istenen anlattığımız ilk durumdaki tarihsel gerçekliktir, böyle ortaya çıkmıştır 8 Mart. O yüzden KDK’lar için 8 Mart, boyun eğmeyişin geleciğini eline alışın, eşit ve sömürüsüz bir düzen için ayağa kalkışın günüdür. Bu tarihsel mirası sahiplenerek ülkemizde emekçi kadınların örgütlülüğünü, bu bir araya gelişin sınıfının yanında birlikte eşit, bağımsız, laik ve sömürünün olmadığı bir ülkeyi kurma iradesinin bir parçası olması için mahallelerde, iş yerlerinde, üniversitelerde mücadele ediyoruz.   

8 Mart’ın içeriği ve anlamıyla neden çarpıtılmaya çalışılıyor? Bugün hangi çevreler bu görevi kasıtlı olarak gerçekleştiriyor?

Bugün yaygın olarak insanlığın en ileri tarihsel birikimi olan Sovyetler Birliği’nin kurulmasının önünü açan Şubat Devrimine değinilmemesinin elbette ideolojik olarak bir kasıtlı tarafı var. Egemen düzen kapitalizm, patronlar ve onun temsilcileri, işçi sınıfının yarısını oluşturan emekçi kadınlara başka bir hikayeyi anlatmayı tercih ediyor. Çünkü emekçileri, bölmek yaşanılan sorunları bu düzenden ayırarak anlatıp bağlamından koparmak, bu düzeni değiştirme iradesini, direncini kırmanın en etkili yolu. Bunu yapanların kimler olduğunu görmek için 8 Mart yaklaşırken yayınlanan reklam videolarına bakılabilir. Emekçi kadınlar gününü, çiçeklerle, alışverişle, hediyelerle boğmak isteyen patronları görmek hiç zor olmayacaktır.

'Kadınlar bu ülkedeki en direngen, en mücadeleci dinamiklerden biri'

Kadın mücadelesi neden sınıf mücadelesinden uzaklaştırılmak isteniyor?

Ülkemize baktığımızda nüfusunun ve emekçi sınıfın yarısını oluşturan kadınlar aynı zamanda bu ülkedeki en direngen, en mücadeleci dinamiklerden biri. Ülkede yaşanan hak gasplarına, direnişlere, mücadeleler baktığımızda kadınları en ön sıralarda görüyoruz. Dolayısıyla bu durum egemen güçler tarafından düzenin devamlılığını sarsacak tehdit edecek bir unsur haline geliyor. Bu yüzden isteniyor ki yaşanan kadın cinayetlerinin arkasında kadının laik olmayan bir toplumsal düzen içerisinde dinle terbiye edilmeye çalışıldığı, sömürünün ortasında emeğin üretim yerleri olan iş yerlerinde var olamadığı veya daha düşük ücretlerle güvencesiz bir şekilde bulunduğu için bağımlı, boyun eğen bir toplumsal konuma itildiği, bunun dışına çıkmak istediğinde şiddetle, cinayetle karşı karşı karşıya kaldığı görülmesin.

Bunların hepsi mevcut düzen tarafından ya cinsiyet temelli bir karşı karşıya gelişin ya da münferit olaylar olarak düşmanı belli olmayan bir kör dövüşünün konusu olsun isteniyor. Bu da işçi sınıfını bölmenin araçlarından biri patronlar ve onların siyasal temsilcileri için. Hele ki emekçi sınıfının yarısını oluşturduğu düşünülürse kadınları insanlığın eşitlikçi bir düzen arayışı mücadelesinden ayırmak düzenin saldırmadan, uğraşmadan duramayacağı bir yeri işaret ediyor.     

'Kadınların ancak yüzde 31’i istihdam ediliyor, çalışanlarınsa yarısı düşük ücretlere maruz kalıyor'

Ülkemizde kadınlar bugün en çok hangi sorunlarla karşılaşıyor?

Bugün kadınlar yaşadığımız düzen içerisinde birçok zorlukla baş başalar. Nüfusun yarısını oluşturan kadınların ancak yüzde 31’i istihdam edilen kadın sayısı olarak istatistiklere yansıyor. Çalışan kadınların yarısı güvencesiz, esnek, sigortasız ve düşük ücretlerde çalıştırılıyor. Aynı işi yapan erkek emekçi ile aynı ücreti alamama, iş yerinde mobbinge ve tacize uğrama, çocuk sahibi olduğunda işten atılma tehdidi ile baş başa kalma gibi birçok problemle yüz yüze geliyor. Kadın istihdamı ile övünülen tablonun gerçek yüzünde bunlar karşımıza çıkıyor.

Öte yandan kadının ev merkezli tanımı ile ev işleri olarak görünmeyen birçok işin gerçekleştirilmesi görevi üstüne kalırken aynı zamanda emek gücünün yeniden üretilmesini sağlayan temizlik, yemek yapımı, çocuk bakımı gibi işlerin de devamlılığını sağlanmış oluyor. Cumhuriyet’in en büyük kazanımlarından biri olan laikliğin tasfiyesi bugün tarikat ve cemaatler eliyle kamu, toplumsal ve siyasal alandaki sistematik saldırılar, medeni kanun üzerinden yürütülen tartışmalar en çok kadınları etkiliyor. Eşit yurttaşlık hakkının üzerinde tepinilirken bu hak bugün yeniden kazanılması gereken bir başlık ve mücadele konusu olarak karşımıza çıkıyor. Eğitim hakkına ulaşamama, dinsel kimi baskı ve dayatmalar sebebiyle en temel sağlık hakkına erişemeyip önlenebilir hastalıklar sebebiyle hayati risklerle yaşamak ya da hayatından olmak, kadına şiddetin meşru hale gelmesi ile aile içi şiddetin, kadın cinayetlerinin artması kadınların bugün bu düzende bilinçli bir şekilde baş başa bırakıldığı sorunlar olarak önümüzde duruyor.  

Gizem Batı Ayaz, Kadın Dayanışma Komiteleri

'Cumhuriyet tasfiye edilirken bu saldırıdan kadınlar en büyük payı aldı'

Türkiye tarihine baktığımızda kadınların karşılaştıkları bu zorluklar, eşitsizlikler hangi politikaların ürünü olarak karşımıza çıkıyor? Özellikle 22 yıllık AKP iktidarında kadınlar uygulanan hangi politikalar üzerinden hak kaybına uğradı? 

Cumhuriyetin kurulması ile aslında bu topraklarda önemli bir tarihsel ilerleme gerçekleşmiş bunun sonucu olarak da kadınlar birçok hakka sahip oldu. Öğrenim birliği yasası ile eğitimin laik bir şekilde kız ve erkek çocuklarına sağlanması, Medeni Kanun ile kadınların eşit yurttaşlar olarak tanınarak boşanma, velayet, mallar üzerinde tasarruf hakkına sahip olması gibi kazanımlar elde etti. Bununla birlikte doğum izni, iş kanunu ile kadınların çalışma hayatının düzenlenmesi, seçme seçilme hakkı, yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit düzenlenmesi gibi kazanımlar sıralanabilir.

Ancak sermayenin elinde Cumhuriyet, kuruluşundaki ilerici ve devrimci karakterini hızlıca yetirdi. Özelleştirmelerle kamu kaynaklarının sistematik bir şekilde patronlara aktarılması, laik bir toplumsal düzenden tarikatların temel sektörleri kendi aralarında paylaştığı belli alanları tuttuğu emeğin sömürüsünün her geçen gün daha da arttığı, yoksullaşmanın artık dayanılmaz sınırlara ulaştığı bir yere gelmiş bulunuyoruz. AKP’li yılların başlangıcı işte tam bu karanlık tablonun tamamlanması için ülkenin tüm zenginliklerinin kapısının yerli yabancı sermayeye sonuna kadar açıldığı bir eşiği ifade ediyor.

Cumhuriyetin tüm ileri birikimi ve kazanımlarının üzerinde tepinilir, emekçilerin hakları yaslarla uygulamalarla tasfiye edilirken bu saldırıdan kadınlar da en büyük payı aldı. AKP’li yıllarda nasıl hak gaspları yaşandı ve kazanımlardan geriye düşüldü diye bakınca anlatacak çok şey var. Geldiğimiz noktada, kadın istihdamı daha ucuz daha güvencesiz düşük ücretli işlere kaydı, eğitim hakkına ulaşım azaldı, ekonomik sebeplere eğitimini yarıda bırakan birçok kadın var, bugün Erdoğan en az 3 çocuk doğurmayı öğütlerken hamile kalan kadın işçiler patron zorbalığıyla işten çıkarılıyor, iktidarın ve muhalefetin el birliğiyle oluşturduğu en gerici meclis artık hukuku kendilerine uydurmaktan bile vazgeçmiş halde özgürce emekçilerin haklarını gasp ediyor, hukuksuzca hareket edebiliyor, aile kurumuna zarar veriyor gerekçesi ile Cumhurbaşkanı kararıyla İstanbul sözleşmesi bir gecede kaldırıldı, 6284 sayılı şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan bireylerin korunması kanununa sürekli saldırılması ve kaldırılmak istenmesi, müftülere nikah kıyma yetkisinin verilmesi, 18 yaşından küçük kız çocuklarının aile izniyle evlendirilmesinin önünün açılması, kadın cinayetlerinin her geçen gün sayısının artması, Diyanet akademisinin kurulması ve ÇEDES uygulaması ile ilkokullardan başlayıp üniversitelere kadar dini tahakkümün gücünün önünün açılması.   

'Kadınları laik, eşit, bağımsız bir sosyalist cumhuriyeti kurmak için mücadeleye çağırıyoruz'

Kadın Dayanışma Komiteleri’nin bu yıl 8 Mart planları neler?

Bu yıl 8 Mart’ta İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Çanakkale ve Konya’da gerçekleşecek eylem ve basın açıklamalarımız olacak. Bunun dışında ise KDK’lar mahallelerde, semtevlerinde, üniversitelerde emekçi kadınların bir araya gelmesi için söyleşiler, buluşmalar gerçekleştirdi, bu bir araya gelişleri gerçekleştirmeye devam ediyor.

Bir yandan da az bir zaman kalan 31 Mart yerel seçimleri var önümüzde. Belediyecilik dendiğinde ise rantiyecilik, ihale kovalamaca, kamu mallarını arazilerini birilerine peşkeş çekilmesi ya da aday adaylıkları süreçlerinde dudak uçuklatan paralarla koltuk yarışları, kavgalar akla geliyor. Oysa ki biliyoruz ki halkın kaynakları, halk için kullanıldığında bu düzende dahi yapılabilecek çok şey var. Hele ki eşit ve sömürüsüz bir toplumda kadının görevi olmaktan çıkan işlerle özgürleşmesi, kreşler, yemekhaneler, hasta bakım merkezleri, kadınların üretime eşit katılımı, güvenceli yaşam hayal değil.

Bu düzeni değiştirmek ve yerine eşit, bağımsız laik bir sosyalist cumhuriyeti hep birlikte kurmak için mücadele eden kadınlar, bu seçimde hayatın her alanında var olup mücadele ettikleri gibi siyasette de bu ülkenin geleceğinde de söz sahibi olmaları için Türkiye’nin 76 farklı yerinde TKP’den belediye başkanlıklarına adaylığını koydu, bunun yanında yüzlercemiz ise belediye meclis üyeliklerinden aday oldu.

KDK’lar olarak tüm emekçi kadınları mahallelerde, iş yerlerinde, üniversitelerde bir araya gelmeye, laik, eşit, bağımsız bir sosyalist cumhuriyeti kurmak için mücadeleye omuz vermeye çağırıyoruz. 8 Mart yoksullukla, her geçen gün artan sömürüyle şiddetle mücadele eden boyun eğmeyen kadınların günü, bizim günümüz. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günümüz kutlu olsun!