İnti İllimani’den bize mektup var…

"'İşte bizim toplumumuzun düşünüşü bu, duyguları bu, derinlerdeki varoluş şekli bu' demiş oluyoruz. Bu, belki somut olarak değil, ama çok geniş bir anlamda, sanat yoluyla siyaset yapmanın bir yolu."

HATİCE İKİNCİ

Onlara dair söylenebilecek ilk şey, herhangi bir giriş cümlesine gerek kalmadan içinizden geçenleri büyük bir rahatlıkla anlatmaya başlayabilmenizdir.

Bizlerin, yani çok kabaca ifade etmek gerekirse “sol kültüre ait” insanların yaşamları her zaman belli bir ilgi ve dikkate maruz kalır. Doğrularımız, yanlışlarımız, umutlarımız, önemsediklerimiz veya önemsemediklerimiz, bizi saran diğer kültürler tarafından büyük bir dikkatle izlenir, sorgulanır ve sürekli olarak “açığımız” aranır.  Ne yapar ne ederler ve günlerimizin, aylarımızın, yıllarımızın “bir sınava tabiiymişçesine” geçmesine sebep olurlar bir şekilde.  Hatta bazen öyle olur ki, biz bile bile kendimizden şüphe etmeye başlarız.

Tüm bunları niye yazdım? Sözü İnti İllimani’ye getirmek istiyorum çünkü.

Bugüne kadar sahnede tam beş kez canlı izleme olanağı bulduğum İnti İllimani ile biz dinleyenleri arasında olup bitenleri “konser” ifadesi çok karşılamıyor aslında. Ama yerine koyacak başka bir kelime bulamadığım için ben yine de “konser” diyeceğim.

İnti İllimani konserlerinde onlar sahnede olur, biz de tam karşılarında ve genellikle ayakta. Onlar çalar biz dinleriz, onlar söyler biz eşlik ederiz. Hep birlikte, zamanda bir ara veririz ve ülkelerimizin, halklarımızın yaşadığı ortak acılar ve umutları bir bir hatırlarız. Doğrularımız, yanlışlarımız, umutlarımız, önemsediklerimiz ve önemsemediklerimizi bir kez daha gözden geçiririz… Ve “bizi bu kadar büyük yapan şey nedir” sorusunun cevabına biraz daha yaklaşırız.

Konserin sonlarına doğru, geleceğe doğru atılacak olan o büyük adıma olan inancımızın doğruluğunu ve haklılığımızı hep beraber bir kez daha teyit ederiz. Onlar sahnede devleşir, biz karşılarında devleşiriz.

İnti İllimani Historica 24 Haziran’da İstanbul Küçükçiftlik Park’ta, 26 Haziran’da ise Ankara ODTÜ Vişnelik Tesisleri’nde olacak.

Türkiye konserleri öncesinde röportaj teklifimi büyük bir incelik göstererek kabul ettiler. Kendilerine, “ Salvador Allende ve Şili'nin o yıllarda sosyalizme doğru giden yolunun uyandırdığı büyük ilginin” kariyerlerindeki rolünden, “politik müziğin” sanatsal anlamda taşıdığı risklere, Şili’de Allende’nin devrimci geleneğinin izlerini bulmanın mümkün olup olmadığından, yaptıkları müziğin varislerine kadar çok sayıda soru sordum. Hatta ilk çalışmalarından biri olan “Rin Del Angelito” adlı şarkılarını neden hiçbir konserde canlı dinleyemediğimize dair serzenişte de bulundum ve konser repertuarlarına alıp almayacaklarını sordum.

Yanıtları, “bunlar kısa zamanda ve bu kadar uzaktan yanıtlaması zor ve derin sorular, geniş bir zamanda, uzun ve derinlemesine düşünerek, iyi yanıtlanmayı hak eden sorular” oldu.  Sonuçta 26 Haziran’daki Ankara konserlerinin ardından uzun uzun konuşmaya karar verdik.

Ancak, konser öncesinden İnti İllimani Historica adına Horacio Durán’ın yapacağımız röportaja giriş mahiyetindeolan ve kendilerini anlattığı şu sözleri aynen aktarmak isterim:

“Bizler, bulunduğumuz coğrafyadan ve geniş bir dönemden birçok farklı sanatçının bir araya gelmesiyle oluşmuş bir müzikal topluluk olarak, “politik müzik” ve “halk müziği” arasında keskin bir ayrıma inanmıyoruz: “Politik müzik” denilen şey ile halklarımızın geleneklerinden, düşünüşünden ve hayal gücünden söz eden müzik iç içe geçmiştir. El rin del angelito”, Violeta Parra’nın 1960’ların ortalarında bestelediği, en güzel şarkılarından biridir. Bu şarkıdan hareketle, biraz geniş bir değini yapmak istiyorum. “El rin del angelito” şarkısı, anlatmaya çalıştığım bu sentezi aslında çok iyi yansıtan bir örnek. Bu şarkı sadece Şili’de değil, dünyanın her yerinde yaşanan bir şeyden bahsediyor: Yeni doğan bebek ölür ve bebeğin cenazesinde bir seremoni yapılır. Violeta Parra bu müzikal-poetik deneyimi kendi hayat görüşünü ifade etmek için ele alır, yorumlar ve “küçük melek seremonisi” denilen bu töreni yapagelen o yoksul insanlara seslendirerek, kendi derin duygularını ve hayat görüşünü anlatacak şekilde yeniden sunar.

Evet, bir dönem “politik türkü” (canción política) denilen, belirli siyasi olayları kınayan ya da büyük toplumsal değişimlerin umudunu dillendiren bir müzik türü vardı. Ama bizim topluluğumuz -sadece bugünkü İnti-İllimani’den değil, İnti-İllimani Historico diye adlandırdığımız ve çok uzun bir zamanı ve birçok besteciyi, sanatçıyı kapsayan topluluğumuzdan söz ediyorum- cancion politica denilen şeyle halk müziğini hiçbir zaman birbirinden ayrık şeyler olarak görmemiştir. Aslında bu bize özgü bir görüş değil; sanatın tarihi, toplum ve insanlığın tarihi de bunu söyler. Tarihin belirli bir döneminde yaşayan bir sanatçı, içinde bulunduğu spesifik siyasi duruma ilişkin görüşünü çok somut bir dille ifade edebilir ve aynı zamanda aşk gibi hayatta var olan basit şeylere dair derin kavrayışını, tefekkürünü yansıtan bir şarkı da besteleyebilir. “Cancion politica” çok zengin bir müzikal akımdı, ama en azından Latin Amerika ve Şili özelinde şunu söyleyebilirim ki hiçbir şarkı salt siyasi içerikten ibaret değildi. Bize göre bu gelenek çok daha geniş bir kavrayışı ve hayat görüşünü ifade ediyor.

Türkiye’deki siyasi ve toplumsal gerçekliği belki yeterince iyi tanımasak da belirgin bir ilgiyle takip ediyoruz diyebilirim. Çünkü Türkiye, dünya panoramasında ve özellikle Avrasya gibi büyük bir coğrafya için etkisi çok büyük olan bir ülke. Ülkenizde birtakım demokratik açılımlar olması gerektiğine, özgürlüklerin artması gerektiğine tabii ki bizler de inanıyoruz. Ama samimi olarak şunu söylemeliyim ki, çok genel bir dilek ve görüş belirtmenin ötesine geçemeyiz çünkü Türkiye gerçekliğini tanımıyoruz, dört başı mamur bir fikrimizin olmasını sağlayacak altyapıya sahip değiliz. Bununla birlikte, duygusal bakımdan kurduğumuz yakınlıkla bunun üstesinden bir nebze gelebildiğimizi söyleyebilirim. Bunca zamandır Türkiye’ye çeşitli defalar geldik ki o dönem “İnti-İllimani, John Williams ve Paco Peña” adıyla turne yapıyorduk, her seferinde dinleyicilerle aramızda büyük bir yakınlık hissettik. İnsanların bizim müzikal dünyamızı, yani Güney Amerika ve özellikle İnti-İllimani Historico müziğini hem tanıyarak hem de tutkuyla takip etmesi bizi hep şaşırttı. Aramızda kelimelerin (dil bariyerinin) ötesine geçen bir kavrayışın, bir duygudaşlığın var olduğunu, müzikal ve poetik bir yakınlık kurulduğunu hissettik. Umuyoruz ki önümüzdeki bu konserlerde de bu sürer.

Bize yönelttiğiniz sorulardan, topluluğumuzun sanatsal kariyerini yakından tanıyan bir kitle olduğunu anlıyoruz. “El pueblo unido”yu da söylemek isteriz, Violeta Parra’nın “El rin de angelito”sunu da... Bunun gibi sözlü şarkılarımızın yanında, repertuarımızdan birçok enstrümantal parçaya da yer vereceğimizi düşünüyorum. Biliyoruz ki İnti-İllimani’nin enstrümantal zenginliği çok cezbediyor Türkiye’deki müzikseverleri. Tabii bu enstrümantal zenginliğin altında büyük bir siyasi içerik var. Bizler halk müziğini ve eski bir müzikal mirası modern ve güncel bir dille okuyoruz ve bunu yaparken “işte bizim toplumumuzun düşünüşü bu, duyguları bu, derinlerdeki varoluş şekli bu” demiş oluyoruz. Bu, belki somut olarak değil, ama çok geniş bir anlamda, sanat yoluyla siyaset yapmanın bir yolu.

Türkiyeli müzikseverlerle buluşmak ve aramızdaki o yakınlığı yeniden hissetmek için sabırsızlanıyoruz! Çok teşekkürler.”