Ortadoğu coğrafyasında aşina olduğumuz doğal kaynaklar sanılanın aksine sadece kara parçalarının altında değil, denizlerin bulunduğu kıta sahanlığının altında da bulunuyor. Bu açıdan bakıldığında Doğu Akdeniz petrol ve doğalgaz kaynakları açısından zengin bir bölge. Teknolojinin gelişmesiyle beraber tekeller artık denizlerin altındaki olası kaynaklara dair de araştırmalar yapıyor, burada bulunan kaynakları çıkartarak işleyebiliyor.
Doğu Akdeniz’in durumu
Doğu Akdeniz bölgesinde kıta sahanlığı kıyıya sınırları olan ülkelere göre bölümlere ayrılmış durumda. Kıbrıs, Lübnan, İsrail, Gazze ve Mısır kendi egemenlik bölgelerine sahip. İsrail ve Lübnan arasındaki bir bölge hakkında anlaşmazlık mevcut.
Konumuz olan Gazze’nin hakkının bulunduğu kıta sahanlığı ise 1993 yılında imzalanan Oslo Anlaşması uyarınca Filistin Ulusal Yönetiminin tasarrufunda. Filistin Ulusal Yönetimi bu bölgede yapılan araştırmaların ardından bulunan doğal gaz kaynaklarının işletilmesi için bugün Shell bünyesinde olan BG Group ile anlaşma imzalıyor. Filistinli yöneticiler doğrudan emperyalist merkezlere bağlı tekellerle işbirliği yapılırsa hızlı adım atılacağını düşünüyorlar herhalde ancak işler beklendiği gibi gitmiyor.
Marine-1 ve Marine-2 adı verilen bölgelerin işletilmesi uzun süre erteleniyor. Bu ertelemelerde İsrail ve Mısır sermayelerinin çıkan doğal gazın nasıl karaya getirileceği ve ne şekilde piyasa verileceğine dair anlaşmazlıklar kadar Filistin-İsrail arasında dönem dönem alevlenen çatışma halinin de etkisi var. Elbette 2007 yılıyla beraber Gazze’nin HAMAS denetimine girmesinin de.
İşleyişteki belirsizlik veya 'Orman kanunu'
Bu tür sahalardan çıkarılan doğalgaz genellikle sıvılaştırıldıktan sonra ister ihraç edilmekte ister de kullanım için ilgili limana getirilmekte, sonrasında yeniden gaz haline getirilerek mevcut boru hattı sistemine dahil ediliyor. Özellikle İsrail sermayesi bu doğal kaynağa Filistin’in erişimine engel olmaya çalışırken, enerji piyasasına mutlak egemen olma gayreti içinde. Ayrıca Marine-1 ve Marine-2 bölgesinde kullanım hakkı Filistin’de olsa bile kıyıdan yaklaşık 40 km uzaklıktaki sahanın etrafında İsrail tarafından yapılacak sondaj çalışmalarına Filistinlilerin engel olma durumu bulunmuyor. Öte yandan 2023 yılı Haziran ayında İsrail tarafının Filistin’in de dahil olduğu bir plan çerçevesinde bölgedeki kaynağın kullanılması önerilerine olumlu yanıt verdiğini de hatırlatalım. 1 trilyon metreküp doğal gaz barındırdığı tahmin edilen sahalar önemli bir ekonomik değer taşıyor.
Denizlerdeki kıta sahanlığı ve bu bölgelerin altındaki doğal kaynakların kullanım hakkı bugün hala net olarak çözülebilmiş bir konu değil. Dolayısıyla böyle gündemler hak iddiasında bulunan devletlerin güçleri ve müttefiklik ilişkileri ışığında fiilen sahada çözülüyor.
Örneğin 2018 yılında Türkiye’nin Doğu Akdeniz’in bazı bölgelerinde hak iddiasında bulunduğu, sismik araştırma ve sondaj gemilerini donanmadaki savaş gemileri eşliğinde tartışmalı bölgelere gönderdiği hatırlanacaktır. Bunun da ötesinde Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin araştırma için anlaştığı özel şirket gemilerinin çalışması da engellenmiş, fiili durum yaratılmıştı. Elbette sonrasında emperyalist hiyerarşinin devreye girmesiyle Türk gemileri bölgeyi terk etmiş ve Karadeniz’de çalışmaya gönderilmiş, burada yapılan “keşiflerle” gündem unutturulmuştu.
Gazze’de sürmekte olan katliam sonrasında özellikle tamamen boşaltılan ve yerle bir edilen kuzey Gazze’nin durumunun belirsizliği önemli bir veri. Filistinlilerin topraklarından vazgeçmemelerine rağmen İsrail tarafından fiilen işgal harekâtının yapıldığı bir senaryoda İsrail pekala denizdeki bu bölgelerde hak iddia edebilir. Uluslararası diplomaside hukuk, adalet gibi kavramların içi boş olduğu ve güçlünün istediği gibi hareket edebildiği düşünülürse böylesi bir adım şaşırtıcı olmayacaktır.
Türkiye sermayesinin konumu
İki ülke liderleri tarafından kamuoyu önünde karşılıklı lanet okuma seansları sık sık görülse de Türkiye sermayesi İsrail ile her dönem iyi ilişkiler içinde oldu. Bu açıdan bakıldığında Doğu Akdeniz’deki doğal kaynakların kullanımı konusunda da işbirliğine açık olduklarını söylemek yanlış olmaz. İsrail’de kurulu tesis olarak önemli elektrik üreticilerinden birisinin Zorlu Enerji olduğu, İsrail’in ihtiyaç duyduğu ham petrolün Türkiye’nin boru hatları tarafından sağlandığı düşünüldüğünde bu önermenin doğruluğu anlaşılacaktır. Ayrıca emperyalist merkezler tarafından onay verildikten sonra Türkiye-Yunanistan arasında atılan yakınlaşma adımlarının kamuoyuyla paylaşılmayan bir yanının da bulunduğu iddia edilmişti. Bu da Yunanistan’ın şiddetle karşı çıktığı 27 Kasım 2019 tarihli Libya (Ulusal Mutabakat Hükümeti) - Türkiye mutabakat muhtırası. Kaddafi sonrası dönemde patlak veren Libya İç Savaşı’na bir şekilde müdahil olan Türkiye sermayesi buradaki varlığını devam ettirmekte. Öte yandan etki alanını geliştirmek için TPAO’yu araç olarak kullanan Türkiye sermayesi pekala Doğu Akdeniz’deki aktörlerle işbirliğine soyunabilir.