Deprem bölgesindeki emekçi kadınlar: 'Bitmiyor çilemiz, biraz daha deneyimliyiz sadece'

Depremin üzerinden bir yılı aşkın zaman geçti. Depremden sonraki ilk 8 Mart'ta kadınlar yıkımın ortasındaydı. Şimdi ise ikincisi. Depremzede kadınlar sorunların hâlâ devam ediyor olmasından şikayetçi.

Özkan Öztaş

Fotoğraflar: Medine Mamedoğlu

Bugün depremzede kadınların ikinci 8 Mart'ı. Emekçi kadınlar deprem bölgelerinde ilk 8 Mart'ı büyük bir yıkımın ortasında bir yandan hayata tutunmaya çalışarak bir yandan da yaralarını sararak geçirdi. Ancak bugün depremin üzerinden bir yıl bir ay geçmesine rağmen hâlâ benzer sorunların devam ediyor oluşuna dikkat çekiyor kadınlar.

Deprem bölgelerinden emekçi kadınlar yaşadıkları sorunları ve 8 Mart'ı soL'a anlattı. 

Fotoğraf depremin ardından yakınlarını anan kadınların ağıtları sırasında çekildi. Birbirine omuz veren ve destek olan kadınlar deprem sürecindeki tüm acıları dayanışmayla aşmaya çalıştı. Çalışmaya devam ediyor.

Konteyner kentteki öğretmen Berfin: 'Bazen sadece insan olduğumuzu hatırlamak istiyoruz'

Berfin öğretmen Batmanlı. Deprem sürecindeki atamalarda Hatay'ı tercih etmiş. Şu sözlerle anlatıyor yaşadıklarını:

"İlk atamam olacaktı. Deprem bölgelerine öncelik veriliyordu. Depremin üzerinden de iyi kötü 8 ay geçmişti. Bazı şeyler düzelmiştir dedim yalan yok. Ama gelince büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Konteynerde kalmak falan zoruma gitmiyor yanlış anlaşılmasın. Ben alışığım. Zaten ailem çiftçiydi. Yaz aylarında böyle yerlerde kalırdık hep. Alışığım. 

Benim zoruma giden buradaki depremzedelerin yok sayılması. Hadi ben yabancıyım. Depremde Batman'da da iyi sallandık. Urfa ve Diyarbakır'da yıkılan evler oldu. Ama biz böyle bir acı ve kayıp yaşamadık. 

Şimdi ben geldim buraya sonra fark ettim ki bazı sorunlar hiç gündeme gelmiyor. Sahiden söylüyorum. Herkes görüyor ama kimse konuşmuyor. Burada öğrencilerin yarısı bazen okula gelmiyor. Soruyorsun 'neden, ne oldu' diye diyor ki 'öğretmenim biz dün su kuyruğuna girdik.'

Şimdi bir kısmı bazen çok uzaklardan geliyor sağlıklı ulaşım araçları yok. Kimse de bu depremzede çocuklara neden gelmiyorsun demiyor. Çünkü sorunları biliyorlar. Ama daha kötüsü sorunların görmezden gelinmesi değil. Bazı sorunlar çözülmüş gibi davranılması. Mesela şimdi 8 Mart geliyor. Belediyeler falan çiçek dağıtıyor. Biliyorum o gün sendikalar falan da okula gelecekler, kadın öğretmenlere çiçek verecekler. Geçen sene bir tatlı firması baklava yollamıştı. Güler misin ağlar mısın, bilmiyorum. Afedersiniz tuvalette sabun yok ama okula baklava geliyor 8 Mart diye. 

Hatay'da yıkılan evlerden toplanan odunlar konteyner ya da çadırları ısıtmak için yakacak olarak kullanılıyor hâlâ.

Ben hem konteyner kentte kalıyorum hem de konteyner bir okulda eğitim veriyorum. Fen Bilgisi öğretmeniyim. Deney falan konusuna girmiyorum. Mesleğimi yapamıyorum. Ya da hakkını veremiyorum diyeyim. Öyle şeylerle karşılaşıyoruz ki bazen kendimi telefonda online psikolojik destek sitelerine bakarken buluyorum. Mesela biz Hilalkent Konteyner Kenti'ndeyiz. Burada öğretmenlerin yarısı zaten yok. Yok yani baya boş geçen derslerde öğrencilerin başında duruyoruz. Yağan yağmurla çamurlu bir güne uyanıyoruz. Konteynerlere su basıyor. Geçen bir ayakkabılık gördüm. Ya ne güzel dedim alayım sonra dedim ki boşver Berfin zaten yağmur yağınca bu da ziyan olacak. Vazgeçtim. Burada 8 Mart'ı sorunca siz tuhaf geldi. Doğru dedim öyle bir şey vardı değil mi? Burada kadın olmak, emekçi olmak. Ne bileyim. Bazen sadece insan olmayı hatırlamak istiyor. "

Deprem bölgelerinde yaşayan depremzede kadınlar ev içi mesailerini birçok imkandan mahrum kalarak sürdürmeye çalışıyor. Her bir örnekte de ev kelimesi fotoğraflara ayrıksı duruyor. Konteynerler ya da brandalardan oluşturulmuş çadırlara "ev" demek zorunda kalıyoruz konuşurken. 

Önce çadır sonra konteyner: 'Çilemiz bitmiyor'

Ayşe Hanım Adıyaman'da yaşıyor. Depreme de Adıyaman'da yakalanmış. Kendisi ile geçen sene tanıştığımızda çadırda kalıyordu. Bu sene tekrar telefon ile görüşünce "Önce çadırdı şimdi konteyner kent çilemiz bitmiyor vallahi" diyor ve gülüyor. Sesi neşeli. "Alıştık herhalde artık" diyor.

Çadır kentte de konteynerde de benzer sorunlarla baş başa kaldıklarını ifade ediyor Ayşe Hanım. 

"Şimdi depremde kadın olmak zor. Evin işi, çocuklar, yemek derken gerçekten gün bitiyor. Şimdi bu işler eskiden bana zor gelirdi. Bazen düşünüyorum yahu sıcak suyum musluktan akıyordu ne büyük zenginlikmiş diye. Şimdi ev işleri eziyete dönüştü. Ev dediğim de biliyorsunuz işte. 12 metrekare konteyner. Burayı Adıyaman Valisi tanıtırken 'depremzedeler artık konforlu yerlerde yaşayacak' diye duyurmuştu. Vallahi su deposunu yakın zamanda taktılar. Onu da sadece bulaşık yıkamak temizlik yapmak için falan kullanıyoruz. Yemek yapmaya dahi damacana su alıyoruz. 

Depremde kadınlar her sorunu daha çok yaşıyor. Şöyle düşün mesela. Bir çamaşır yıkamak nasıl büyük bir çile biliyor musun? Ortak çamaşırhaneler var. Hadi sıra buldun falan hallettin. Nerde kurutacaksın? Yağmur yağsa dert. Yağmasa toz dert. Bu çocuklar okula gidiyor. Tek avantaj ne biliyor musun? Herkes aynı sorunu yaşıyor ya. Kimse ses etmiyor birbirine. Ama yoruldum vallahi. Bazen tüm ömrüm burada geçecek gibi geliyor nefesim daralıyor. Biz bir yere gidemedik. Kaldık burada. Şimdi toplu konutlara sıramız gelsin diye bekliyoruz. Size sözüm olsun ilk yerleştiğimde gazetecileri eve yemeğe çağıracağım" diyor ve gülüyor yine. Ayşe Hanım tüm sorunları hep gülümseyerek yanıt veriyor. Sesi hep dirençli ve güleç.

Okul dönüşü...

Deprem bölgesinde yaşayan kadınlar tüm zorluklara fazlasıyla göğüs geriyor. Tek umutları ise gelecek günlerin bugünlerden daha güzel olması. Bu bazen bir bardak su temiz su bazen de yağan yağmurda kaygısızca camdan dışarıyı izlemekle tarif ediliyor.