Yargı kurumları arasındaki hukuksuz “gelgit”e TBMM de katıldı. Cumhurbaşkanı ve bakanlar zaten hep konunun içinde oldular. Devlet organları dar alanda kısa paslaşmalarla hem hak ihlallerine devam ediyor hem de hukukun içinde biçimsel, teknik tartışmalarla, dikkatleri biçimsele yönelterek ihlalleri artırarak, derinleştirerek gerçeğin analizini, değerlendirmesini perdeliyor. Hem hak ve özgürlükler gerçeğinin hem de Haziran Direnişi üzerinden topluma baskı gerçeğinin biçimsel olan içinde saklanması isteniyor.
TBMM’nin konuya hukuksuzluk ve olumsuzlukla dahil olması, halkın genel oyları çalınarak oluşan parlamentonun gerici durumuyla ilgili çalışmalarının arasına önemli bir başlık olarak eklendi.
Meclis, dokunulmazlığını kaldırarak, Can Atalay’ın Meclisin bir üyesi olduğu gerçeğini vurgulamış oldu. O zaman neden seçimlerden bu yana sustu, üyesine sahip çıkmadı, üyesinin hak ve özgürlüğünü korumadı?
Bunu yapmadığı gibi, kendisini de bağlayan AYM kararlarına uyma gereğini ve çabasını neden göstermedi? Ki, AYM Can Atalay kararının bir örneğini “bilgi ve ilgisi nedeniyle TBMM’ye” de gönderilmesini giderim/hüküm bölümlerinde yazarak karar altına aldı. Bu kararın gereğini yerine getirmeyen Meclis, hak ihlalini tanımayan derece mahkemesinin kararına hangi gerekçe ve yetkiyle dayanarak dokunulmazlığı kaldırdı?
Meclis, Anayasada kendi üyelerinin de dayanağı olan, “seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı”nı hüküm altına alan 67. maddeyi yok sayarak, Anayasayı yok sayarak kendi meşruluğunu sorgulamaya açmış oldu. Anayasanın “milletvekilliğinin düşmesi”ne ilişkin 84. maddesi de ihlal edildi. Çünkü ortada Can Atalay’la ilgili “kesin hüküm” yok. AYM’nin bireysel başvuru kararlarında da belirtildiği gibi, ihlal kararı sonucu kesin hüküm kalmadı, hak ihlallerinin ortadan kaldırılması ve yeniden yargılama yapılması gerekiyor.
Bu durumda Anayasanın 85. maddesindeki, “milletvekilliğinin kesin hüküm giyme”ye dayanarak düşürülmesi durumunda AYM’ye iptal istemiyle başvuru yapılamayacağı hükmü yönünden de sakatlık söz konusu. Düşürülme kararı sakat olunca, karara dayanarak iptal isteminde bulunulamayacağı da sakat olur.
Elbette, düzen içinden eleştirel bakanlar, düzen içi hukuksal yolları da kullanacak. Olayda TBMM İçtüzüğünün ihlali, diğer deyişle ihlal yoluyla değiştirilmesi savı da bunlardan biri. Bu sav, İçtüzük değişikliğinin Anayasaya uygunluk denetimi için AYM’ye götürülmesini de kapsıyor.
Mevcut ilişkiler ve koşullar değiştirilmedikçe yeniden ihlal başvurusunun yaşanılan kısır döngü içinde yine ortada kalacağı gözüküyor.
Olay, Can Atalay’ı aşarak siyasal iktidarın karşı devrim girişimleri içine yerleşti.
HSK’sinden YSK’sine, yüksek yargı organlarından parlamentosuna hukukun ve siyasetin, Anayasayla ve Anayasanın 90. maddesi gereği “temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerle” bağını koparan sözde kararlarla keyfice biçimlendirildiği, siyasal iktidarın egemen olduğu bir durum söz konusu.
Hak ihlali savıyla hak arama özgürlüğü yok sayılıyor. AYM’ye bireysel başvuru yapılması ve AYM’nin bu başvuruyu inceleyip karara bağlaması yok sayılıyor.
“İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi ne der” sorusu bile bu egemenlik baskısı karşısında çaresizliği işaret ediyor.
Hak ve özgürlük ihlallerinin denetlenmediği bir düzende hak ve özgürlüklerin varlığından da söz edilemez. Anayasal bir devletten, kağıt üzerinde kalan ve yalnızca sermaye sınıfı için, siyasal iktidar ve yandaşları için uygulanma alanı bulan “anayasalı devlet” durumuna gelindi. “Anayasalı” denmesi de hem sermaye sınıfının, hem siyasal iktidarın, hem de -eleştirel bakmaktan öte bir şey yapamayan, parmak sayısına sığınan- düzen içi muhalefetin meşruluklarını yitirmemek için Anayasayı sığındıkları bir liman olarak görmeleri.
Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suç işlemeyi göze alanlar, legal/illegal kurumsallaşmalardan öte genel düzen siyasetinin parçaları. Bunu saklamıyorlar zaten.
Hak ve özgürlükler emekçilerin savaşımlarıyla biçimlendi, hukukun içine yerleştirildi. Savaşımlarla kazanılanların başkaları tarafından yok edilmesine izin verilemez. Haziran Direnişinin yok sayılmasına izin verilemez. Çözüm de izin verilmeme savaşımı üzerine kurulu. Karşı devrimcilerin siyaseten istek ve gereksinim duydukları konuların çözümü de direnme hakkını kullanmaktan -ki anayasaldır-, ilkeli siyasal savaşımdan, kararlılıktan geçiyor.
*Anayasa Mahkemesi eski raportörü ve soL yazarı