Beyaz yakalı emekçi kadınlar anlatıyor: Baskı, taciz, esnek çalışma, ücret eşitsizliği...

İşyerlerinde yaşadığı sorunları anlatan beyaz yakalı emekçi kadınlar, 'İktidar, kadın hem esnek çalışsın hem çocuk baksın istiyor' diyor.

Haber Merkezi

İstanbul'da yaşayan Kadın Dayanışma Komitesi (KDK) üyesi beyaz yakalı emekçi kadınlar işyerlerinde yaşadıklarını sıkıntıları anlattı. Özellikle esnek çalışma ve mobbinge maruz kaldıklarını anlatan üç kadın emekçi, çalışırken anne olan kadınların yaşadığı eşitsizlikleri de anlattı.

"İktidar, kadın hem esnek çalışsın hem çocuk baksın istiyor" diyen kadınlar, "Esnek çalışmanın daha az ücret, daha çok güvencesizlik, daha uzun saatler çalışma olduğunu biliyoruz. Biz kadın emekçiler olarak esnek ve uzaktan çalışma ile evlere gönderilmeyi değil, işyerlerimizde çerçevesi belli kurallarla çalışmak istiyoruz" diyor.

'Kadının mükemmel bir eş ve mükemmel bir anne olması bekleniyor'

Beyaz yakalı kadınlar işyerlerinde nasıl eşitsizliklerle karşı karşıya kalıyor?

Irmak: 2 yıl boyunca çağrı merkezinde müşteri temsilcisi olarak çalıştım. 4 yıldır da medya sektöründe beyaz yakalı bir emekçi olarak çalışmaya devam ediyorum. Ben KDK’lı bir emekçi kadınım. Beyaz yakalı kadınların karşılaştığı eşitsizliğin en belirgin olduğu yerlerden biri iş hayatları. Gelir eşitsizliği, cinsel taciz, mobbing, şiddet, fırsat eşitsizliği gibi cinsiyet temelli birçok ayrımcılıkla karşı karşıya kalıyoruz. 

Çoğu durumda bu gibi sorunlar kadınların biyolojik farklılığı ve toplumsal yükümlülükleriyle bağdaştırılarak haklı çıkarılmaya çalışılıyor. Bir taraftan kadının iş hayatında başarılı olması ama bir taraftan da evdeki tüm sorumluluklarını yerine getirmesi, mükemmel bir eş ve mükemmel bir “anne” olması bekleniyor. Aynı zamanda bir anne-babanın çocuk sahibi olma kararının sonuçlarıyla yine anne olan kadın yüzleşiyor. Birincil bakım vereni kadın olarak tanımlayan mevcut yasalar, hamilelik ve doğum iznini de sadece kadınların kullanmasına izin veriyor; örneğin babalık iznini sadece 5 gün ile sınırlandırıyor. Bu yetmezmiş gibi günümüzde hâlâ kadınlara iş görüşmelerinde geleceğe dair planları soruluyor, çocuk sahibi olmanın kariyerlerini kötü yönde etkileyeceği yöneticileri tarafından ima ediliyor, doğum yapar yapmaz aynı potansiyelde işe dönmeleri bekleniyor ama bu sürecin bir parçası olan babalar hiçbir farklı muamele ile karşılaşmıyorlar.

'Kadınlar ev işlerini üstlenmek zorunda bırakılıyor'

Yine birçok iş kolunun kapısı, toplum tarafından omuzlarına yüklenen sorumluluklar öne sürülerek kadınların yüzlerine kapatılıyor. Ya da yine bu sorumluluklar bahane edilerek kadınların görevde yükselmelerinin önü kesiliyor. Bu durum hem kadın yoksulluğunu hem de işyerlerindeki eşitsizliği, sömürüyü arttırıyor. Eşit iş yapan, eşit düzeyde yetkin kadınlar erkeklere oranla daha düşük ücret alıyorlar, kadınlara yine erkeklere oranla daha az fırsat sunuluyor.

Yine benzer sebeplerle pandemi dönemiyle hayatımıza giren uzaktan çalışma ve hibrit çalışma, çoğu patron tarafından çalışanın yararına verdikleri bir kararmış gibi gösterilse de bu süreçte yine birincil bakım verme yükümlülüğü ve ev işlerini üstlenmek zorunda bırakılan kadın emekçiler bu sefer mesai saatleri dahilinde bu zihinsel ve fiziksel yük ile baş başa kaldı. 

Maalesef ki bu bahsettiğimiz sebepler dışında kadınlar sırf kadın olduğu için de birçok zorluğa göğüs geriyor. İşyerinde korkunç bir şekilde normalleştirilen sözlü tacizin yanı sıra birçok kadın fiziksel tacize de maruz kalıyor. Yaşadıkları korkunç deneyimlerine rağmen çoğu zaman kadınlar tehditlerle susturuluyor, yalnız hissettiriliyorlar. Bunun dışında kadınlar yine cinsiyet önyargısı barındıran tek tipleştirmeye sıkça maruz kalıyorlar. Yetkinlikleri, davranışları, olayları ele alma şekilleri her zaman cinsiyetlerine indirilip mercek altına alınıyor. Yukarıda bahsettiğimiz anne olan kadınlar diğer sorumluluklarından dolayı işini aksatmakla, odaklanamamakla suçlanırken bekar kadınlar yalnız olduğu için agresif olmakla, yapacak başka bir şeyi olmamakla suçlanıyor. En ufak yapılan bir hata tekrar tekrar yüzlerine vuruluyor ve kadınlıkla ilişkilendiriliyor. Özetle kadınlar “ne yapsa yaranamıyor.” 

'Kadına yapışmış, erkeğin özellikle yapmasının düşünülemediği işler var'

Neriman Keske: Çalışmaya başladığımdan beri, aralarında akademi, reklam/medya, otelcilik, telekomünikasyon olmak üzere birçok sektörde beyaz yakalı bir emekçi olarak çalıştım. Şu anda da özel bir üniversitede bulunan bir araştırma merkezinin idari işlerini yürütüyorum. Ben de Kurtuluş KDK’nın bir üyesiyim.

Hemşirelik, yönetici asistanlığı, moda tasarımı gibi işler, kadınla özdeşleştirilmiş işler gibi sunuluyor. Bugün hemşire okullarına erkekler de alınmaya başladı. Fakat yine de toplumsal olarak erkeklerin hemşire olmasına dair algının değiştirilmesine yönelik bir müdahale olmadıkça hemşirelik bölümlerine erkek öğrencilerin de alınmaya başlamasının elbette ki niceliksel sonuçları belirgin bir fark yaratmayacaktır.

Özel sektörde de tıpkı bunun gibi kadına yapışmış, bununla birlikte erkeğin özellikle yapmasının düşünülemediği işler var. Örneğin yönetici asistanlarının genelde kadın olduğunu görürsünüz, sekreterlerin genelde kadın olduğunu görürsünüz vb. Tabiri caizse yöneticilerin "arkasını toplamak"la özdeşleştirilmiş bu işleri yöneticiler bir erkeğe yaptırmak istemediği ya da yaptırmaya kalktığında kişinin bunu egosuna ya da toplumsal rolüne istinaden düzgün şekilde yerine getiremeyeceğini düşündüklerinden bu gibi pozisyonlara, iş ilanında cinsiyet ayrımı belirtmese de kadınları almayı tercih ediyorlar.

'Sorunlar henüz iş görüşmesinde başlıyor'

Filiz Açar: 1 yılı finans 14 yılı tekstil perakendesi sektöründe olmak üzere 15 yıl boyunca beyaz yakalı bir plaza emekçisi olarak çalıştım. Şu anda da yine perakende firmalarına danışmanlık veriyorum, dolayısıyla ofis hayatının içindeyim. Aynı zamanda KDK’lıyım, Şişli’de Kurtuluş Kadın Dayanışma Komitesi ile birlikte beyaz yakalı bir kadın olarak mücadele ediyorum.

Beyaz yakalı bir kadın emekçi olarak sorunların henüz iş görüşmesinde başladığını söyleyebilirim. İş görüşmelerinde kadınlara "evli misin, sevgilin var mı, evlenmeyi düşünüyor musun, çocuk düşünüyor musun" gibi sorular soruluyor. Bu durum eşit davranma ilkesine açıkça aykırı olmasına rağmen bu soruların sorulmadığı bir iş görüşmesine denk gelmedim. Bu sorular kadınların mülakatlarda elenmesine de neden olabiliyor. Yani henüz işin en başında, sadece kadın olduğunuz için iş bulamama olasılığınız var. Bu bir noktada, iş arama süresi uzadıkça, kadın işçilerin daha düşük ücretlere “tamam” demelerine de sebep oluyor. Üniversiteden mezun olduktan hemen sonra yaptığım bir görüşmede bana tüm bu soruları sorduktan sonra işe almamaya karar vermişlerdi. Sebebi de uzun saatler çalışmaları ve benim bir kadın olarak güçsüz olabileceğim ve buna ayak uydurmakta zorlanacağımdı. Fazla mesai yapmak istemiyorum bu doğru ama elbette sebebi güçsüz olmam değil.

Taciz en sık rastlanan sorunlardan: 'Neden utanan biz oluyoruz?'

Irmak: Beyaz yakalı işçilerin çalıştığı sektörlerde rekabet çok yaygın. Performanslar ölçülüyor, çalışanlar birbirine gizlice puan veriyor vs. Böyle bir ortamda elbette mobbing ortaya çıkıyor. Genellikle haksız suçlamalar, kaba ve aşağılayıcı ifadeler kullanmak, saygınlığa zarar vermek şeklinde ortaya çıkıyor. Kadınlar en başta kendilerini sorguluyor, bana mı öyle geldi fazla mı alınganım diye. Bu sırada da mobingin dozu artıyor. İşçi ya çaresizlikle çalışmaya devam ediyor ya da tüm haklarından vazgeçip işten ayrılıyor. 

Taciz, beyaz yakalı kadın işçilerle birlikte aslında tüm işçi kadınların sorunu. En başta kadınlar, bunun taciz olmadığına, gerçekten şaka olabileceğine, samimi bir tavır olabileceğine kendini inandırmaya çalışıyorlar, sonra kendilerini suçlamaya başlıyorlar. Çünkü herhangi bir taciz olayında, sorgulanan, suçlanan kadın oluyor. Suçlu apaçık ortadayken, yönetimler kadını sorguluyor, erkeğe soru bile sorulmuyor. Kadının gülmesi, giyinme tarzı vs tacize sebep olarak gösteriliyor. Tacize uğrayan kadın işçi, mobbing ile istifaya zorlanıyor. Hepimizin benzer hikayeleri vardır fakat son zamanlarda yaşandığı ve tazeliğini koruduğu için bahsetmek istedim. Sözlü taciz, fiziksel taciz boyutuna ulaşıyor hem de diğer çalışanların da görebileceği yerlerde. Arkadaşım tepkisini defalarca göstermiş olmasına, yöneticisine durumu raporlamasına rağmen şakadan, samimiyetten anlamayan, regl dönemini zor atlatan biri olarak gösteriliyor. En sonunda uğradığı mobbing sonucu işinden ayrılmak zorunda kalıyor. 

Neriman: Kadınlar özellikle taciz durumlarında kendilerini daha da yalnız hissediyorlar. Tacizin gizlenmesi, utanılması gereken bir şey olduğunu düşünüyorlar. Gerici politikalar da bunu destekliyor. Bu noktada Kadın Dayanışma Komiteleri çok önemli. Örgütlü hareket ve dayanışmayla, değil yaşananları gizlemek ve utanmak bağırarak söyleyecek cesareti buluyorsunuz. Tüm kadınlar işyerlerinde, sokaklarda bunu yaşarken neden utanan biz oluyoruz ki?

'Kadınlar eşit işe eşit ücret alamıyor'

Aldığınız ücretler kadın olduğunuz için ya da yaptığınız işler nedeniyle azalıyor mu?

Filiz: Kadınların yaşadığı en önemli sorunlardan bir tanesi eşit işe eşit ücret alamaması. Bu sadece Türkiye’ye özgü bir sorun da değil, tüm dünyada kadınlar aynı sorunu yaşıyor. Avrupa Birliği yaptığı bir çalışma ile ücretlerin ancak 86 yıl sonra eşitleneceğini söylüyor ki kimi ülkelerde makas açılmaya devam ederken 86 yıl sonrası bile hayal olabilir. Sonuçta sömürü düzeninin hakim olduğu bir dünyada yaşıyoruz, şimdilik

Kadının ücreti daha düşük olduğu için, herhangi bir sorun anında, hemen kadının işten vazgeçmesi bekleniyor. Elbette bunda kadının rolünü anneliğe indirgeyen gerici politikaların da payı var. Pandemi döneminde örneklerini bolca gördük. Çocuklara, yaşlılara, hastalara kim bakacak? Akla hemen kadınlar geldi, hem bakım kadının görevi zaten hem de düşük olan maaştan vazgeçmek daha kolay. Bu sorun doğum sonrasında da yaşanıyor. Kreşler, bakıcılar pahalı geliyor; hemen kadının ücretiyle kıyaslama yapılıyor e zaten senin aldığın ücret kreşe/bakıcıya gidecek, boş yere çalışma otur çocuğunu kendin büyüt deniliyor. 

Doğum izniyle birlikte, ücret eşitsizliğinde makas iyice açılıyor. Kadının işten ayrı kaldığı süre boyunca performansının ölçülemediği bahanesiyle yıllık zam yapılmıyor, primlerden faydalanamıyor. 

'Kreş açma zorunluluğuna uyulmuyor'

Çalıştığınız yerlerde kreş bulunuyor mu?

Irmak: Belli bir sayının üstünde kadın çalıştıran şirketlerin kreş açma zorunluluğu var fakat uygulamada şirketlerin kreşleri yok. İktidar şirketlere kreş açtırmak yerine, esnek ve uzaktan çalışma modelleri ile kadını eve kapatıp, bir yandan çocuk bakarken bir yandan çalıştırmanın yollarını arıyor. Diğer yandan kreş açmak neden kadın sayısıyla ilgili? Erkeklerin çocuğu olmuyor mu? Devletin, belediyelerin açtığı kreşler de yetersiz. Kreşleri sadece seçim vaatlerinde görüyoruz, sonra bir bakıyoruz bırakın kreş açmayı, var olan kreşleri de kapatmışlar. Geçtiğimiz ay Şişli Belediyesi’nde kadınlar kreş hakkı için eylem yaptı. Kreş açacağız diyorlar, 10 tane kreş varken kreş sayısını 8’e düşürmüşler. 

Neriman: 8 Mart geldiğinde kadın çalışanlar bir araya toplanıp fotoğraflar çekiliyor, etkinlikler yapılıyor. Kadın çalışan sayısı üzerinden istatistikler yayınlanıyor. Aslında şirketler kanuni sorumluluklarını bile yerine getirmezken, nicel olarak kadın sayısının fazla olması bir anlam ifade etmiyor. Biliyoruz ki bizi sadece ucuz iş gücü olarak gördükleri için kimi sektörlerde daha yoğun çalıştırıyorlar.

'Hamilelik, kadınların iş hayatında kabusa neden oluyor'

Kadın emekçiler hamile olduğu için ayrımcılığa maruz kalıyor mu? Doğum izni kullanımıyla ilgili sorun yaşanıyor mu?

Filiz: Hamilelik, kadınların iş hayatında kabusa neden oluyor. Kadın işçiler, en başta hamile olduklarını nasıl söyleyeceklerini bilemiyor, uzun süre gizlemeye çalışıyorlar. Hamile olduğunu patronun tepkisinden korktuğu için, aylarca gizleyen bir iş arkadaşım vardı. Patron öğrendiğinde küfretmişti. Sözde kurumsal ünlü markalardan bir tanesi. Şirketin hakları söz konusu olduğunda şirketler kurumsal, işçi hakları söz konusu olduğunda kuralların buharlaştığı bir yapı var günümüz şirketlerinde. Patronun tavrı belli olunca patron vekili yönetici de vites arttırıyor. Böylece hamilelik sürecini sağlıklı geçirebilmek de zorlaşıyor. Üstelik hamilelik dönemini her kadın aynı şekilde de geçirmiyor, bazı kadınlarda daha fazla sorun yaşanabiliyor. Doktor kontrolleri için izin her seferinde izin almak da başka bir dert. Ücretli doğum izni 4 ay, oldukça kısa bir süre. Babalık izni ise sadece 5 gün, babalık izni yok demek yerinde olur. Kadınlar bu 4 ayı tam kullanabilmek için, son güne kadar yüksek tempoda çalışmaya devam ediyor. Uzun mesailer beraberinde hareketsizlik ve kötü beslenmeyi de getiriyor. Bu hepimiz için sorun elbette ama hamile bir kadın için daha büyük bir sorun yaratıyor. Pandemi döneminde çalıştığım işyerinde, kadın bir işçi, doğuma 3 ay kala, nasılsa hamile ve izne çıkacak diye ücretsiz izne çıkarılmıştı. İşe geri döndüğünde ise, hamilelik izninden döndün ama sana yine de yüzde 2 zam yapıyoruz, değerimizi bil diyerek resmen dalga geçmişlerdi.

'Emzirme izinlerinin kullanılması sorun olabiliyor, şirketlerin süt odaları yok'

Irmak: Doğum izninden işe döndüğünüzde, emzirme izinlerinin kullanılması da sorun olabiliyor, iş yoğunsa bu hafta kullanma haftaya telafi ederiz deniliyor, haftaya iş daha yoğun oluyor ve izinler kullanılamıyor. Hakkınız olanı kullandığınız için mobbinge de uğruyorsunuz. Her hafta "ne zaman bitecek iznin, ne uzun izinmiş" gibi cümlelere maruz kalıyorsunuz. Bir yandan da şirketlerin süt odaları yok. Kadınların sigara odalarında, giyinme odalarında süt sağmaları bekleniyor.

Neriman: İktidar en az 3 çocuk diye sipariş verirken, kadınlar eve kapansın sadece anne olsun istiyor. Bu haliyle bir kadının çocuk sahibi olması gittikçe zorlaşıyor, kadınların iş yaşamı ile annelik arasında seçim yapması bekleniyor.

'Esnek çalışma, kuralların buharlaşması anlamına geliyor ve hep işveren lehine bir esneklik sunuyor'

İşyerlerinde fazla çalışma baskısıyla karşı karşıya kalıyor musunuz?

Filiz: Esnek çalışma, kuralların buharlaşması anlamına geliyor ve hep işveren lehine bir esneklik sunuyor. Esnek çalışmayı yaygın biçimde fazla mesai ve iş tanımı dışında iş yapmak olarak görüyoruz.

İş görüşmelerinde "esnek çalışma saatlerine uyum sağlar mısın" diye soruluyor. Bu aslında "fazla mesai yapar mısın" anlamına geliyor. 07:00-16:00 ya da 08:00-17:00 seçenekleri sunan bir şirkette çalışmıştım ve işe 07:00’de de başlasam 08:00’de de başlasam 22:00 civarı işten çıkabiliyordum. Hafta sonu 2 gün tatil olmasına rağmen genellikle cumartesi günleri de çalışmak zorunda kalıyordum. Bu şirket en çalışılası şirketler sıralamasında birinciydi yıllarca. Şirketler çeşitli puantaj sistemleri ile işe başlama ve bitirme saatlerini takip ediyorlar. Uzaktan da çalışıyor olsanız bilgisayarı açma, sisteme bağlanma, maili açma vs gibi araçlarla çalışma süreniz takip ediliyor. Dolayısıyla zaten az çalışmak gibi bir şansınız yok, hemen uyarı geliyor. Ben bugün 12:00 gibi çalışmaya başlayacağım diyebiliyor muyuz ya da bugün erken çıkıyorum yarın çalışma süremi tamamlarım? Son zamanlarda tanık olduğum iş davalarında şirketler kendilerini şöyle savunmaya başladı: “Şirketimizde esnek çalışma saatleri var, dolayısıyla çalışanımız kendi çalışma saatlerini kendi belirlemekte, canı gece çalışmak istediği, gece ilham geldiği için gece çalışmaktadır. Bizim böyle bir talebimiz olmamıştır.” Bazen direkt olarak yönetici "bu akşam mesaiye kalıyoruz" diyor, bazen demesine gerek kalmadan yetişmeyen ve hesabı elbette sorulacak işler için de çalışanlar mesai yapıyor.  
Şirketler çalışandan tasarruf ettikleri için bir çalışan birden çok işi aynı anda yapmakla yükümlü kılınıyor. Sözleşmede yazan görev tanımının çoğu zaman buharlaştığını, çerçevesinin belli olmadığını söyleyebiliriz.

'İktidar, kadın hem esnek çalışsın hem çocuk baksın istiyor'

Irmak: Bir de beyaz yakalılarda sıkça görünen bir durum herkesin yönetici olması. Bunun da sebebi, düşük bir zam oranıyla çalışanı işyerinde tutabilmek, bir yandan işçiden tasarruf edebilmek. Terfi alan işçi, hem önceki görevini devam ettiriyor hem de yönetsel faaliyetlerden sorumlu oluyor. Böyle bir durumda fazla mesaiden de iş tanımı dışında iş yapmaktan da kaçamazsınız. 

Neriman: Şimdi iktidar kadınlar için esnek ve uzaktan çalışma modeli üzerinde durduğunu açıkladı. Böylece bir yandan evde ev işleri çocuk bakımı ile ilgileneceğiz, bir yandan güvencesiz biçimde, düşük ücretlere çalışacağız. İktidarın yapmak istediği tam olarak budur. Esnek çalışmanın daha az ücret, daha çok güvencesizlik, daha uzun saatler çalışma olduğunu biliyoruz. Bir de patronun evinize kadar girmiş olması boyutu var. Kameranı gün boyu açık tutman gerekir diyen dev şirketler var. 

'Kadınlar olarak esnek değil kurallı çalışmak istiyoruz'

Filiz: İş hayatı esnek değil kurallı olmak zorunda. Bugün yasal olarak hakkımız olan 8 saatlik çalışma, fazla mesai ücreti, hafta tatil, doğum izni gibi kurallar işçi mücadeleleri ile elde edilmişti. Dolayısıyla biz kadın emekçiler olarak esnek ve uzaktan çalışma ile evlere gönderilmeyi değil, işyerlerimizde çerçevesi belli kurallarla çalışmak istiyoruz.