ANALİZ | Kuruluşunun 50. yılında BAE'nin kabaran Türkiye iştahı

BAE Veliaht Prensi’nin Erdoğan ziyaretinde imzalanan mutabakatlar bugün kuruluşunun 50. yılını kutlayan BAE’nin Türkiye’ye yönelik iştahını ve bu beklentilerinin temelsiz olmadığını gösteriyor.

Sercan Yıldız

Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid Al Nahyan 24 Kasım Çarşamba günü Türkiye'ye yarım gün süren bir ziyaret gerçekleştirdi. Ülkenin fiili yöneticisi olan, aynı zamanda ekonomik açıdan en güçlü prensliğin de veliahtı olan Bin Zayid’in bu planlı ziyareti kamuoyunda AKP’nin yabancı sermaye eliyle ekonomiye akut bir müdahalesi gibi okunsa da ziyaretin bundan daha derin anlamları var.

Aslında Arap Baharı’ndan bu yana ilişkilerini hasım olarak sürdüren iki ülkenin tansiyonu düşürme gayreti ve merkezine yatırımları alan temasları yeni değil. Daha önce BAE istihbarat şefi Şeyh Tannoun bin Zayed Al Nahyan Saray’da ağırlanmış, bu görüşmede bölgesel gündemlerden ilişkilerin geliştirilmesine kadar birçok başlık ele alınmıştı. 24 Kasım’da yapılan bu ziyareti, Aralık ayında Mevlüt Çavuşoğlu’nun, Şubat ayında da Erdoğan’ın iade-i ziyaretinin izlemesi bekleniyor.

BEA'nin de işine geliyor

Ortadoğu’ya Arap Baharı müdahalesinin iki ülke arasında yarattığı gerilimin üstüne Türkiye B.A.E’yi 15 Temmuz’u finanse etmekle suçlamış, iki ülke arasında ticari ilişkiler 15 milyar seviyesinden 7 milyara kadar gerilemişti. Son dönemlerdeki bu yakınlaşmaya, Türkiye açısından çökmüş bir İhvan projesi üzerine dış politikanın tamiri olarak bakabiliriz. Öte yandan AKP’nin bu tutumu siyasi ilişkilerdeki gerilimlere bağlı kalmadan bölgeye genişleyen bir ekonomi politikası üzerinden bakmak isteyen B.A.E’nin de elini güçlendiriyor. ABD’nin Uzak Asya’ya daha fazla konsantre olup Ortadoğu’da vites düşürmesiyle beraber B.A.E, maliyetli siyasi çatışmalardan kaçınıp ekonomi eksenli ilişkilerini geliştirmeye, bölgede söz sahibi olmaya çalışıyor.

İki ülke arasında birçok başlıkta (Libya, Suriye) bölgesel rekabet hala sürse de ekonomide kâr getirebilecek alanların fazlalığı da göze çarpıyor. 2 Aralık’ta 50. Yılını kutlayacak olan Emirlikler ikinci 50 yıllık planlamasının merkezine ‘’Petrol-Doğalgaz eksenli ekonomiden kurtulup dünyaya entegre ve yurtdışına daha çok yatırım yapan bir ülke olma’’ hedefini koyarken; Türkiye gibi emeğin ve yatırım maliyetinin her geçen gün ucuzlaştığı bir ülkeye yatırım yapmak, hem bölgesel etki hem de kârlılık açısından bu hedefe son derece uygun bir hamle gibi duruyor.

Yurtdışında altyapı, silah sanayi, telekomünikasyon gibi yatırımlara ağırlık veren B.A.E’nin, yatırımlarının kârlılığına ve Türkiye ile ilişkilerinin seyrine göre yayıncılık alanına da girmesi ihtimal dahilinde. Zira uluslararası arenada nüfuzunu arttırmak isteyen Emirlikler medyayı bunun için bir araç olarak kullanmak istiyor.

Savunma sanayi ilgisi

Ayrıca yukarıda saydığımız bu yatırım alanları çerçevesinde Emirlikler için Türkiye’deki en çarpıcı yatırım alanlarından birisinin ASELSAN olduğu konuşuluyor. Tank-Palet fabrikasının Katar’a satışında, rakamların ‘ticari sır’’ denilerek gizlendiği ve fabrika arazisinin Ethem Sancak’a peşkeş çekildiği hesaba katılırsa, ASELSAN’ın satılması halinde ufukta nasıl bir tablonun görüldüğü az çok anlaşılabilir. Üstelik iki ülke arasında mutabakat başlıklarından biri olan ‘’Abu Dabi Kalkınma Holdingi (ADQ) ile Türkiye Varlık Fonu (TVF) arasında Mutabakat Muhtırası’’ kapsamında B.A.E.’nin söz sahibi olacağı kamu kaynaklarının sayısı düşündürücü.

B.A.E için Türkiye ile ekonomik ilişkileri sıcak tutmanın bir diğer faydası ise Avrupa pazarına açılmanın Türkiye üzerinden çok daha kısa sürmesi. Süveyş Kanalı üzerinden 20-25 günde Avrupa pazarına ulaşan B.A.E malları, ülkedeki yedi emirlikten biri olan Şarika’dan yola çıkıp İran’ın Bender Abbas Limanı’ndan karayoluyla Mersin Limanı’na 6-8 gün gibi kısa bir sürede ulaşabiliyor. Nitekim Emirlikler halihazırda İran’ın Bender Abbas Limanı’na ciddi yatırımlar yapmış durumda. Bu yolun Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesiyle de çakıştığını belirtelim.

Yenilenebilir ilişkiler, yenilenebilir enerji

Ek olarak B.A.E’nin fosil enerji kaynaklarından yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek diye özetleyebileceğimiz ‘’Yeşil Dönüşüm’’e ciddi bir sermaye ayırması, daha önce bu konuda ‘’Yeşil Dönüşümün en iyisini biz yaparız’’ diyen AKP’nin iştahını kabartmış olacak ki anlaşma başlıklarından birisinin ‘’Türkiye Cumhuriyeti ve Birleşik Arap Emirlikleri Arasında Çevre Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptı’’ olduğunu görüyoruz.

Liranın değer kaybı mı beklendi?

Birleşik Arap Emirlikleri’yle imzalanan 10 milyar dolarlık ön anlaşma dizisinin sadece 2 milyar dolarının piyasaya sunulduğu düşünüldüğünde bu miktarı, dövizin ateşini düşürmekten ziyade bir yatırım silsilesinin ilk adımı olarak görmek daha makul. Öte yandan B.A.E prensinin geldiği gün açıklanan Cumhurbaşkanı programından anlaşmaların önceden yapıldığını ve son ziyaretle beraber imzaların atıldığını anlıyoruz.

Anlaşmaların aylar öncesinden yapılmış olması önemli zira bu durum TL’nin dibe çakılmasına bile bile neden yol açıldığını, yol açılmasa bile göz yumulduğunu düşündürtüyor. B.A.E açısından ise kesenin ağzını ufak ufak açmanın ek bir sebebi olarak TL’nin değer kaybının hangi noktada duracağını kestirememek olduğu söylenebilir. Zira ziyaretin olduğu günden yazının yazıldığı güne kadar dahi dolar 11,92’den 13,50 seviyesine yükseldi.

ABD ajandasına uygun

B.A.E İbrahim Anlaşmaları’yla beraber İsrail’le ‘’resmi olarak’’ süren gerginliğini de sona erdirmiş ve iki ülke karşılıklı elçilikler açmıştı. Muhammed Bin Zayid’in Türkiye’yi ziyaretinin hemen ardından da Erdoğan’ın, Mısır ve İsrail’le olan diplomatik ilişkilerin ‘’normalleşeceği’’ni (Zira İsrail’le ekonomik ilişkiler hep iyiydi) açıklaması bölgede ABD ajandasına uygun olarak İsrail’in güvenliğinin sağlanması anlamına geldiği açık.

Emirlikler yukarıda saydığımız kazançların yanına Türkiye ziyaretiyle İhvan’ın son sığınağını da kendi yanına çekmiş oldu. Türkiye açıktan açığa İhvan’la ilişkisini kestiğini ilan etmese de İhvan’ın Türkiye’deki bazı üyelerinin sınır dışı edildiği biliniyor. Türkiye’nin İhvan’la ilgili atacağı adım için Libya’daki seçimleri bekliyor olması ve buradan gelebilecek bir İhvan zaferini ilk elden gözden çıkarmak istememsi bir ihtimal. Öte yandan İhvan’ın diğer bölge ülkelerinde yaşadığı hezimet (Mısır, Tunus vb.) göz önünde tutulduğunda, beklenen sonun sürekli ertelendiği söylenebilir.

Emirlikler’in kendi rejimi için bir tehlike olarak gördüğü İhvan’ı kıskaca alması ülke adına son derece önemli. Türkiye’den bu konuda somut adımlar bekleyen Emirlikler’in son ziyarette bu başlığı da gündeme getirdiği ve Türkiye’den bu konuda daha somut adımlar beklendiği çok aşikar. Nitekim Emirlikler’den Tümgeneral Ahmet El Raisi’nin yeni Interpol başkanlığına seçilmesinin ardından Ihvan belli yayınlarda hoşnutsuzluğunu dile getirmişti. Zira İhvan da kendisini bekleyen sonun farkında.

Bugün iki ülke arasında ekonomik ilişkilerin gelişmesi hem Türkiye hem B.A.E için önem arz ediyor. Türkiye’de hala yağmalanabilecek birçok kamu kaynağı B.A.E’deyse bu kaynakları (mümkünse en düşük maliyetle) almaya çalışacak bir tüccar iştahı var.