AKP’nin telafisi hiçbir zaman mümkün olmayacak hataları

İktidar salgın sürecinden bir başarı efsanesi yaratmak, devam eden riskleri bir kenara bırakıp bir an önce 'normalleşmek' istiyor. Ancak AKP salgın sürecinde çok büyük hatalara imza attı ve derecesini kesin olarak hiçbir zaman bilemeyeceğimiz önemli olumsuzlukların ortaya çıkmasına neden oldu.

İlker Belek

Salgında başarılı olabilmek, vaka ve ölüm sayılarını en az düzeyde tutabilmek için önceden hazırlık yapmış olmak ve salgın patladığında da süreci iyi yönetebilmek gerekiyordu.

AKP ise bu süreçte çok büyük hatalara imza attı ve derecesini kesin olarak hiçbir zaman bilemeyeceğimiz önemli olumsuzlukların ortaya çıkmasına neden oldu.

Hatırlanacağı gibi Türkiye’de ilk vaka 11 Mart’ta saptandı.

AKP’nin salgın yönetiminde telafisi mümkün olmayacak hatalarını şöyle sıralayabiliriz:

A. Sokağa çıkma kısıtlamasının, yasağının uygulanması konusundaki hatalar

1-Salgının kontrol altına alınabilmesi için sürecin en başında ekonominin kritik olanlar dışındaki tüm sektörlerinde az 14 gün (bir kuluçka süresi kadar) boyunca üretimi durdurmak gerekiyordu, yapılmadı.

2-“Evde kal”, “sosyal mesafe” gibi çağrılar burjuvalar ve evinden çalışma olanağı bulunan meslek grupları dışında geçersiz kaldı, işçi sınıfı üretmeye devam etti. Patronlar halen malikanelerinde iken, işçiler üretim hattında burun burunadır.

3-İlk sokağa çıkma yasağının uygulamaya konuluşu (10 Nisan 2020) tam bir felaketti ve AKP’nin süreci yönetmeme krizine işaret ediyordu. Bir araştırmaya göre o gece yaklaşık 250.000 aile (toplamın %12’si) ihtiyaçlarını karşılamak üzere, telaşla ve bütün koruyucu önlemleri bir tarafa bırakarak dükkanlara, marketlere hücum etti.

4-Mayıs ayının ilk haftasında “normalleşme”den söz edilmesi halkın koruyucu önlemleri önemli derecede bir tarafa bırakarak “normalleşme”ye hız vermesiyle sonuçlandı. Oysa o tarihlerde günlük yeni vaka kayısı 3.000’lerde seyrediyordu.

5- “Normalleşme” kararı verildiği noktada, Sağlık Bakanı’nın futbol maçlarının oynanması konusundaki inisiyatifin Futbol Federasyonu’nda bulunduğunu ve ortaya çıkacak sorunların sorumlusunun da Federasyon olacağını açıklaması salgın yönetiminin etkinliği hakkında fikir veren bir gösterge olarak kayıtlara geçti.

B. Yurt dışı giriş çıkışların sınırlanmasındaki hatalar

1-Salgın Çin’de Ocak ayı başında bildirilmesine rağmen Çin ile havayolu ulaşımı ancak 5 Şubat’ta durduruldu.

2-Salgın Tayland, Japonya, Güney Kore’de 13-23 Ocak tarihlerinde ortaya çıktı, ama bu ülkelerle de havayolu ulaşımı 5 Şubat’a kadar devam etti.

3- İran’da ilk vaka 19 Şubat’da saptandı, ama sınır kapısı 23 Şubat’ta kapatılabildi.

4-İlk yerli vakanın 22 Şubat’ta saptandığı İtalya ile uçuşlar 29 Şubat’a kadar devam etti.

5- İdlip operasyonu sırasında Batılı ülkeler üzerinde baskı oluşturmak amacıyla, değişik ülkelerden göçmenler 26 Şubat’tan itibaren kitleler halinde Batı sınırlarına yönlendirildi. Hatta bir grup göçmen izleyen günlerde Yunanistan’a girdi, arkasından yeniden Türkiye’ye gönderildi. Yunanistan’da salgın 26 Şubat’ta başlamıştı.

6-Şubat ayının başlangıcı ile Mart ayının ortası arasındaki dönemde yurt dışından gelenlere etkili bir karantina uygulanmadı.

C. Umre ziyaretlerinin yönetimindeki hatalar

1-Suudi Arabistan’da ilk vaka 2 Mart’ta bildirilmişti, umreden dönenlere karantina uygulaması ise 15 Mart tarihinden itibaren başlatıldı.

2-15 Mart tarihindeki karantina uygulaması ise karantina değildi, o tarihte umreden dönen 5.300 kişiye evlerinden çıkmamalarının önerilmesiyle yetinildi.

3-Umre ziyaretleri ancak 5 Mart tarihinde yasaklandı.

D. Toplu ibadetlerin düzenlenmesindeki hatalar

1-Toplu ibadetin yasaklanması konusunda uzun süre hiçbir adım atılmadı. Ancak 13 Mart tarihinde vatandaşlara evlerinde ibadet etmeleri söylendi.

2-Toplu ibadetin yasaklanması ise 16 Mart tarihinde mümkün oldu.

3-Ramazan ayındaki ibadetler konusunda gelen sorular üzerine Diyanet toplu ibadetin yasak olmasına rağmen ferdi olarak gündüz vakitlerinde camilerin ziyaret edilebileceğini, evlerin mescit haline getirilmesi gerektiğini, 2-3 kişi cemaat de yapılabileceğini belirtti.

E. Salgının tıbbi yönetimindeki hatalar

1-Test sayıları uzun süre çok düşük düzeylerde seyretti. 19 Mart tarihinde toplam test sayısı ancak 12.000’di. Günlük test sayısının 10.000’e ulaşması 28 Mart’ta mümkün oldu. Salgına başından itibaren hazırlıklı olduğunu belirten hükümet o günlerde Çin’den test kiti ithal etmeye çalışıyordu.

2-Test sayısı halen çok düşüktür. Bu nedenle de salgının seyrini tam olarak bilebilmek ve normalleşme konusunda karar alabilmek mümkün değildir. 1 Mayıs itibariyle 1.000 kişiye yapılan toplam test sayısı İtalya’da 34,0 iken, ülkemizde yalnızca 12,8’dir.

3-Kimlere test yapılacağı konusundaki kriterlerde uzun süre çok kısıtlayıcı davranıldı. 14 Nisan tarihine kadar test yapabilmenin kriteri solunum sıkıntısıydı. Ancak 14 Nisan tarihinde solunum sıkıntısı olmayıp, ateş ve öksürüğü covid-19 düşündüren hastalardan test için numune alınmasına olanak tanındı.

4- Vaka sayısının azalmaya başladığı Mayıs ayı başı itibariyle test sayısı da azaltıldı ve yeniden 20.000’li seviyelere indi. Bunun nedeni ancak hastalık düşündüren belirtileri olanlara test yapılmasıdır. Vaka sayısının azalmasının nedeni de bu kriterdir.

5- Oysa hastaların yüzde 80’inin hiçbir belirti vermeden hastalığı yaşayabildiği en başından beri bilinmektedir. Bu nedenle, hiç olmazsa normalleşmeye karar verilmeye çalışılan bu günlerde test kriterlerinin gevşetilmesi ve temaslılara mutlaka test yapılması gerekir.

6-2 Nisan’daki bir düzenlemeyle, evde tedavinin yolu açıldı, böylece hastalığın hane içindeki diğer bireylere ve onların ev dışı teması yoluyla da dışarıda yayılmasına zemin hazırlanmış oldu.

7-Filyasyon görevi yapacak ekiplerin görev tanımı 6 Nisan 2020’de yapılabildi. Bakanlık filyasyon konusunda etkin bir çalışma yürüttüğünü iddia etse de durum böyle değildir. Zira vaka başına ulaşılan temaslı sayısı 4 kadardır. Oysa Türkiye’de aile büyüklüğü zaten 3,5’tir. Bu durumda temaslı olarak aile dışında ulaşılabilen kişi sayısı yalnızca 1,5’tur.

8-PCR testinin vaka saptama gücü belirtilerin ortaya çıktığı ilk hafta içinde bile %70 kadarken, PCR testi negatif çıkan, ancak tomografi görüntüsü nedeniyle Covid-19 düşünülerek tedaviye alınan hastalar Covid-19 olarak bildirilmemekte, DSÖ’nün şüpheli vaka olarak kodlanmasını istediği bu vakaların sayısı açıklanmamaktadır. Bu durum gerçek tablonun anlaşılmasını olanaksızlaştırmaktadır.

9-PCR testi negatif çıkmış olup, tomografi görüntüsü nedeniyle Covid-19 olarak tedavi edilen hastalar öldüklerinde, ölüm nedeni Covid-19 olarak değil, viral pnomoni, vb olarak rapor edilmekte ve bu konuda DSÖ’nün önerilerine uyulmamaktadır.

10-Sağlık kurumlarında triaj uygulamasıyla ilgili düzenleme ancak 25 Mart tarihinde yapılabildi ve ancak 2 Nisan tarihinde hastanelerde Covid 19 için özel poliklinikler açılabildi. 2 Nisan’a kadar Covid-19’lu hastalar diğer hastalarla ortak mekanları kullandılar ve bu durum hastalığın yayılmasında özel bir etki gösterdi.

F. Şeffaflıkla ilgili hatalar

1-Sağlık Bakanı salgın sürecinde hemen her gün düzenlediği basın toplantılarıyla şeffaf olunduğu konusunda özel bir izlenim yaratmaya çalışıyor olsa da durum böyle değildir.

Zira şeffaflığın göstergesi salgınla ilgili verilerin toplumla paylaşılmasıdır. Bakanlık ise çok uzun süre vaka ve ölümlerin il, yaş, cinsiyet dağılımını vermedi, sağlık çalışanlarına ilişkin verileri paylaşmadı.

2-Ek olarak, böyle bir olayın en önemli taraflarından birisi olan Türk Tabipleri Birliği gibi meslek ve kitle örgütleriyle her türlü iletişim yolunu kapalı tuttu.

G. Koruyucu ekipman tedarikindeki sorunlar

1-Nisan ayı sonuna kadar 7.428 sağlık çalışanı enfekte oldu. Toplam vaka sayısındaki oran: %6,2.

2-Türk Tabipleri Birliği’nin 24 Mart tarihinde açıkladığı ve 74 ilden 1820 sağlık çalışanının katıldığı anketin sonuçlarına göre katılımcıların %48’i çalıştıkları kurumda herhangi bir triyaj sisteminin olmadığını, %44’ü kendisine Covid-19’lu hastaya yaklaşım konusunda hiçbir eğitim verilmediğini, %53’ü salgın sürecinde iş organizasyonunda yapılacak değişiklikler konusunda bilgilendirilmediğini, %78’i N95 maskeye, %74’ü siperliğe ya da koruyucu gözlüğe, %71’i tek kullanımlık önlüğe, %60’ı tıbbi maskeye, %52’si önlük formaya ve %38’i de eldivene erişim konusunda sıkıntı yaşadığını belirtti.

3- İzmir’de Sağlık Müdürlüğü son kullanma tarihi olan 2014 olan cerrahi maskeler dağıttı.

4- Aile Hekimleri Federasyonu aile sağlığı merkezlerine yeterli sayıda koruyucu ekipman verilmediğini, personelin bu gereksinimlerini fahiş fiyatlarla piyasadan karşılamak zorunda kaldıklarını açıkladı.

5-Türk Toraks Derneği’nin 10 Nisan’da derneğe üye 295 hekim (ki bunlar hastalık açısından en riskli konumda bulunan göğüs hastalıkları uzmanlarıydı) üzerinde yaptığı araştırmaya göre, sağlık kurumlarının %71’inde Covid-19’lu hastaların muayene edilmesi için ayrı mekanlar vardı, numune almak için izolasyon odası olan kurum oranı %40’tı, kurumların %57’sinde sağlık sorunu olan sağlık personeline idari izin veriliyordu, katılımcıların %60’ına Covid-19 konusunda özel eğitim verilmişti, sağlık çalışanlarının %56’sı eldiveni, %30’u tıbbi maskeyi istediği zaman temin edebiliyordu, N95 maskeye ulaşabilenlerin oranı ise %60’tı.

6- Topluma maske tedarikinde de önemli sorunlar yaşandı. Önce Sağlık Bakanlığı maske takmanın gereksiz olduğunu açıkladı. Sonra kararını değiştirdi. O arada eczanelerde maske fiyatı 10 kata kadar arttı. Ortaya çıkan tepkiler üzerine hükümet maskeleri parasız dağıtacağını açıkladı, ama bunu eczaneler aracılığıyla yapmaya karar verinceye kadar üç gün geçti. Kişi başı maske sayısı önce haftada beş, sonra da 10 günde beş adet olarak açıklandı. İzleyen günlerde eczanelerde yığılma oldu. Pek çok kişi eczaneden maskeye ulaşamadı. Buna eczanelerin itirazı sonucunda işyerlerinin maske dağıtmasına karar verildi. Bu kez işyerlerinin maskeyi nereden temin edecekleri sorusunun yanıtı belirsiz kaldı. Yaşlıların sokağa çıkma yasağının gevşetilmesinin düşünüldüğü günlerde ise yaşlılar maskesizdi.