AKP nasıl ortaya çıktığını unutursa... Neydi bu 28 Şubat?

Milli Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat 1997'de aldığı kararlar dönemin generallerinin tutuklanmasıyla yeniden gündemde. Peki, neydi bu 28 Şubat?

Haber Merkezi

28 Şubat sürecine ilişkin davadan çıkan tutuklama kararı sonrası dönemin öne çıkan isimlerinden Çetin Doğan ve Çevik Bir tutuklanırken, 14 emekli askerin rütbesinin sökülmesi de kararı bağlandı.

Bu tutuklamalar 28 Şubat'ı ve nelere yol açtığı konusunu bir kez daha tartışmaya açtı.

Peki, neydi bu 28 Şubat kararlarları?

Refahyol hükümetinin kurulması, Susurluk kazası, “Şeriat” eylemlerinin yaşandığı bir süreçte MGK, dokuz saatlik bir toplantı yaptı ve şu 18 maddelik kararı açıkladı:

1- Demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ni hedef alan rejim aleyhtarı faaliyetler karşısında ödün verilmemelidir. Anayasa'nın 174. maddesinde koruma altına alınan Devrim Kanunları'nın ödün verilmeden uygulanması esastır. Hükümet, icraatında Devrim Yasaları'na uygunluğu sağlamakla görevlidir.

2- Savcılar, Devrim Yasaları'nın ihlalini oluşturan davranışlar karşısında harekete geçmelidirler. Yasaları ihlal eden dergahlar kapatılmalıdır.

3- Sarık ve cüppeli giyim şeklinin özendirildiği görülmektedir. Kılık ve kıyafetleri bu yasaya ters düşen kişilerin onurlandırılmamaları gerekir.

4- Anayasa'nın 163. maddesinin kaldırılmasının yarattığı hukuki boşluklar, irticai akımların ve laikliğe aykırı tutumların güçlenmesine yol açmıştır. Bu boşlukları telafi edecek yasal düzenlemeler getirilmelidir.

5- Eğitim politikalarında yeniden Tevhidi Tedrisat Kanunu ruhuna uygun bir çizgiye gelinmelidir.

6- Temel eğitim 8 yıla çıkarılmalıdır.

7- İmam-hatip okulları toplumdaki bir ihtiyacı karşılamak üzere kurulmuşlardır. Bu ihtiyacın fazlası olan imam hatip okulları, meslek okullarına dönüştürülmelidir. Ayrıca kökten dinci grupların kontrolünde olan Kuran kursları kapatılarak, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okullarda düzenlenmelidir.

8- Devlet dairelerinde ve belediyelerde kökten dinci bir kadrolaşma hareketi sürdürülmektedir. Hükümet, bu kadrolaşmanın önüne geçmelidir.

9- Cami yapımı gibi dini konuları siyasi amaçlar için istismar etmeye dönük olan her türlü davranışlara son verilmelidir.

10- Pompalı tüfekler kontrol altına alınmalı ve gerekirse pompalı tüfek satışları yasaklanmalıdır.

11- İran'ın Türkiye'deki rejimi istikrarsızlığa itmeyi amaçlayan çabaları yakın takibe alınmalıdır. İran'ın Türkiye'nin içişlerine karışmasını önleyici politikalar uygulanmalıdır.

12- Yargı mekanizmasının daha etkin çalışmasını sağlayacak ve yargı bağımsızlığını güvence altına alacak, hükümetin tasarruflarından koruyacak düzenlemeler bir an önce getirilmelidir.

13- Son dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını hedef alan tahriklerde büyük artış gözlenmektedir. Bu sataşmalar TSK içinde rahatsızlığa yol açmaktadır.

14- İrticai faaliyetlere karıştıkları için TSK'daki görevlerine son verilen subay ve astsubayların belediyelerde istihdam edilmelerinin önüne geçilmelidir.

15- Partilerin belediye başkanları ve il, ilçe yöneticilerinin konuşma ve davranışları da Siyasi Partiler Yasası'nın sorumluluk alanına sokulmalıdır.

16- Tarikatların denetimindeki finans kuruluşları ve vakıflar aracılığıyla ekonomik güç haline gelmeleri dikkatle izlenmelidir.

17- Laiklik aleyhtarı yayın çizgisi olan TV kanalları ve özellikle radyo kanallarının verdikleri mesajlar dikkatle izlenmeli ve bu yayınların Anayasa'ya uygunluğu sağlanmalıdır.

18- Milli Görüş Vakfı'nın bazı belediyelere yaptığı usulsüz para transferleri durdurulmalıdır.

Karar imzalanmadı, 4 madde ile sınırlı kaldı

Dönemin başbakanı Necmettin Erbakan bu kararları imzalamadı, yalnızca 4 madde ile sınırlı olarak imzaladı. Ancak beş ay sonra Erbakan istifa etti; Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Hüsamettin Cindorukların hükümeti kuruldu.

Refah Partisi, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Hayata geçirilen tek uygulama, zaten 1960'lardan beri tartışılan 8 yıllık kesintisiz ve zorunlu ilköğretim düzenlemesi oldu.

Peki, sonrasında neler oldu?

28 Şubat sürecinin ana aktörü olan Refah Partisi bu sürecin ardından bir krizin içine savruldu.

Kurulan Fazilet Partisi de bir süre sonra kapatılınca parti içinde iki ayrı ekip ortaya çıktı.

Ekiplerden "yenilikçi" olarak adlandırılanların başında Erdoğan, Gül ve Arınç bulunuyordu.

Bu ekibin 2001'de kurulan partisi, 28 Şubat'la doruğuna çıkan düzenin yaşadığı bocalamayı aşacak hamleyi yapacak, 28 Şubat'ın açtığı yolda "yenilikçi" gömlekle, tüm tarikat ve cemaatlerin, dönemin ana akım medyasının, patronların ve ABD'nin desteğiyle iktidara yürüyecekti.

Yani AKP, yıllardır mağduru olduğunu söylediği sürecin mağdurundan çok o sürecin sonrasında ortaya çıkan tabloya doğan parti olarak iktidara yürüyecekti.

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, 2012'de kaleme aldığı bir yazısında "28 Şubat’ın mağduru Milli Görüş mü?" diye sormuş, yazıda şu ifadeleri kullanmıştı:

"...Evet, AKP 28 Şubat’ı da içine alan ve bizim “restorasyon” dediğimiz sürece çok şey filan değil, düpe düz varlığını borçludur.

***

1997‘nin Refah Partisi ne sermaye, ne Almanya, ne ABD açısından bir iktidar projesi olabilirdi. 28 Şubat’ta öyle ya da böyle burjuva siyasetine bir balans ayarı yapılacaktı, bu ayar kaçınılmaz olarak harekete geçen “geleneksel laisist” kaygılardan yararlanılarak verildi. 28 Şubat’çıların bir bölümü ne olup ne bittiğinin farkına varamayacak kadar akıl tutulması yaşarken, bir bölümü sermaye ve emperyalist merkezlerle organik bağların verdiği bilinçle, ihtiyaçlara daha uygun, bu anlamda “uyumlu İslam” tarifi içine giren bir siyasal akımın önünü açmak için Erdoğan’a yatırım yaptı. Öyle ki, Tayyip Erdoğan, 2002 seçimlerinden önce Türkiye’nin kemalist olarak nitelenen kadrolarının ısrarla araladığı kapıdan geçerek ağırlığını artırdı.

Milli Görüş, emperyalizmle kurduğu çıkar ilişkileri, anti-komünist felsefesi ile ve daha da önemlisi devletin halk düşmanı örgütlenmesine verdiği onay ve destekle AKP’nin egemen sınıf ve güçler açısından güvenilir bir aktör olmasına yardımcı olmuştur.

Şimdi çıkıp “biz mağduruz” demesinler. Türkiye onların istediği doğrultuda gericileşmiş durumda...

“Biz anti-emperyalisttik, bizi ayıkladılar” olmuyor siz iktidar için hazırlanmamıştınız, sizi iktidara uygun hale getirdiler! Saadet Partisi ve ötekiler, iktidara yerleşen bir hareketin ödediği diyettir, başka bir şey değil!

28 Şubat’ınız hayırlı olsun!"