'Ağaçlandırma kampanyalarıyla toplumu yanlış biçimde yönlendirmekten vazgeçilmeli'

Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunlarını Araştırma Derneği, orman yangınlarında sorumluların yetersizliklerinin farkında olmadığına işaret ederek, sürece ilişkin kapsamlı bir açıklama yaptı.

Haber Merkezi

Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunlarını Araştırma Derneği, ülke genelinde süren orman yangınlarına ilişkin açıklamada bulundu.

OGM'nin orman yangınlarının nedenlerini ortadan kaldırmaya ağırlık vermediği, önlem almanın yangını söndürmekten çok daha öncelikli bir görev olduğununun belirtildiği açıklamada, süreç boyunca ortaya çıkan yanlış yönlendirmelere ve yetersizliklere işaret edildi.

Derneğin yangınlara ilişkin açıklaması şöyle:

ORMAN YANGINLARI CAN YAKIYOR

SORUMLULAR YETERSİZLİKLERİNİN FARKINDA DEĞİL

Güneyde Osmaniye’den güneybatıda Muğla’ya değin uzanan Akdeniz bölgesinin büyük bir kesiminde peş peşe çıkan orman yangınları, köyleri ve kasabaları da yakarak ilerliyor. Haberlerde genişlemekte olduğu bildiriliyor. Yangınlar karşısında halk üzüntülü, can havliyle bir şeyler yapabilme arayışı içinde. Buna karşılık orman yangınlarını önlemekle ve söndürmekle sorumlu olan Tarım ve Orman Bakanlığı ile Orman Genel Müdürlüğü (OGM), mücadelede yetersiz kalıyor, halkı güvenilir şekilde bilgilendirmiyor.

Üzülerek belirtmek isteriz ki OGM, orman yangınların çıkmasını önleme, nedenleri ortadan kaldırma çalışmalarına ağırlık vermemektedir. Bunun yerine çıkan orman yangınlarını söndürme konusuna ağırlık vermeyi tercih etmektedir. Oysa yangının çıkmasın önlemek, önlem almak; yangını söndürmekten daha öncelikli bir görevdir.

1) Orman yangınları Akdeniz bölgesinin bir gerçeği. Orman yangınlarının önlenmesi ve en az zararla söndürülmesi için tedbirlerin çok yetersiz kaldığı ortadadır.

Yangın ekologlarının belirttiği üzere birkaç milyon yıldan beri orman yangınları Akdeniz bölgesinin bir gerçeği. Akdeniz’in kızılçamı ve maki bitki örtüsü, bu yangın düzeni altında yaşamını sürdürecek ya da yeniden var edecek biçimde evrilmiştir.

Akdeniz’in sıcak ve kurak yaz iklimine bir de kavurucu fön rüzgârlarının eklendiği dönemlerde, tüm Akdeniz bölgesi yangına karşı çok hassas hale gelir. Çıkan yangınlar erken uyarı sistemleriyle belirlenip erken müdahale edilmediği takdirde, bugün yaşadığımız gibi önü alınamaz boyutlara ulaşabiliyor.

OGM’nin “resmi istatistikler” adıyla düzenli olarak yayımlanan verilerine göre 2020 yılında ülkemizde orman yangınlarının;

% 28,4’ünün ihmal,

% 5,6’sının kaza,

% 2,1’inin kasıt,

% 9,2’sinin doğal ve

% 54,7’sinin de bilinmeyen nedenlerle çıktığı belirtilmektedir.

Bu verilerin ışığında alınacak önlemler ve izlenecek strateji için pek de bir şey yapılmadığı ortadadır. Bu bilgileri yangın önleme ve yönetimi stratejisine dönüştürecek uzmanlaşmış ekipler OGM bünyesinde oluşturulsaydı alınacak önlemler ve izlenecek strateji belirlenip bir plan dahilinde uygulanabilirdi.

İktidar çevreleri orman yangınlarında ortaya çıkmış olan yetersizliğini örtbas etmek için yangınları “dış güçler” veya “terör örgütleri çıkarıyor” açıklamalarıyla ırkçılığı ve şovenizmi kışkırtmamalıdır. Eğer sabotaj olasılığı varsa insansız hava araçları neden kullanılmıyor? Niçin yangının çıkış nedenini arama konusunda uzmanlaşmış ekipler ve de geniş rapor arşivleri yok?

Orman yangınlarının önlenmesi konusunda özellikle yangın bölgelerinde yaşayan halkın, tatilcilerin, öğrencilerin ve kamu görevlilerinin eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi çok önemlidir. Bu da yapılmamaktadır. Bazı yerlere “yangın tehlikesi var” şeklinde tabela asmakla bu görev yerine getirilmiş olmuyor.

2) Liyakate değil iktidara sadakate göre atamalar ve rotasyon uygulaması yangınlarla mücadelede zaaf yaratmaktadır.

Orman yangınlarını önleme ve söndürme çalışmalarında etkin olunabilmesi için orman bölgelerinde işlendirilen teknik personelin çalıştıkları yörenin ekolojik, toplumsal ve kültürel koşullarına hakim olması yaşamsal öneme sahiptir. Ancak OGM, bir yandan orman mühendisleri ile orman muhafaza memurlarını sözleşmeli olarak çalıştırmayı yaygınlaştırırken bir yandan da “rotasyon” düzenini sürdürmektedir.

Orman yangını çıkan yerlere çok sayıda bakan ve genel müdür gitmekte; bölgedeki vali, kaymakam, belediye başkanı toplanıp konuya ilişkin açıklama yapmakta ve dolaylı da olsa çalışmalara müdahale etmektedir. Bu durum kargaşaya yol açtığı gibi yangını yöneten teknik personeli görevini yapamaz duruma düşürmektedir. Çıkan orman yangınları karşısında Bakanlık ve ormancılık örgütü hazırlıksız ve yetersiz kalmış, çaresiz duruma düşmüş, kamuoyunun güvenini yitirmiştir.

3) Orman köylülerinin orman ile sistematik biçimde azaltılan bağı yeniden tesis edilmelidir.

OGM’nin özellikle son yıllarda uyguladığı ormancılık politikaları sonucunda orman köylerinde yaşayan orman işçileri işsiz kalmakta, orman köylüsü ormana yabancılaşmaktadır. Yangın ilk çıktığında yangına müdahale edip söndüren köylüler deyim yerindeyse küstürülmüştür.

4) Ağaçlandırma kampanyalarıyla toplumu yanlış biçimde yönlendirmekten vazgeçilmelidir.

Daha yangınlar kontrol altına bile alınmamışken yurttaşların endişe içinde bir şeyler yapma isteğinden yola çıkılarak “ağaçlandırma” kampanyaları düzenlenmesi yersizdir. Anayasaya göre yanan ormanları ağaçlandırmak OGM’nin görevidir. Herkes içinden geldiği şekilde, bulabildiği fidanlarla yanan yerlerde ağaçlandırma yapamaz, yapmamalıdır. Asıl kampanya ormanların içinde ve kıyısında yaşayan ve büyük zarar gören köylülerin yanan evlerini, ahırlarını, samanlıklarını ve hayvanlarını karşılamak amacıyla yapılmalıdır. Bu yurttaşlarımız kışa sorunsuz girebilmelidir.

5) Yanan alanlarda yapılması gereken alanın doğal yolla yeniden ormanlaştırılmasıdır. Ağaçlandırma sadece gerektiğinde bölgenin doğal ağaç türleriyle destek amaçlı olarak yapılmalıdır.

Yanan orman alanlarında yeniden ormanlaştırma için esas olan yanan alanın koruma altına alınması ve bir sonraki baharın beklenerek alanda doğal yetişen kızılçam gibi ağaç türlerinin fidanlarının ve diğer çalı sürgünlerinin gelişiminin takip edilmesidir. Kendiliğinden fidan gelişiminin yeterli olmadığı yerlerde ise civardaki yanmamış ormanlardan toplanan tohumlar serpilerek ormanlaşmaya yardımcı olunması gerekir. Milyonlarca yıldır o yöreye uyum sağlamış ağaç, çalı ve otsu bitki türlerinin o yörenin koşullarında daha fazla yaşam şansına sahip olacağı açıktır. 

Yine de fidan gelişimi yetersiz görülen yerlerde ise ağaçlandırma desteği düşünülebilir. Ağaçlandırma gereken hallerde dikilecek fidanlar mutlaka yanan alanda doğal yetişen ağaç türlerinden ve yörenin ekolojik koşullarına benzer özellikteki bölgeden seçilmelidir. Ülkemizde kızılçam ve maki bitki örtüsü dışındaki türlerin Akdeniz’in yangın koşullarına uyum sağlaması çok zordur.

Son günlerde sosyal ve yazılı medyada çeşitli kesimlerce yanan alanlara kızılçam yerine meyve ağaçları dikilmesi gibi konuya aşina olmayan kişilerin kafasını karıştıracak ipe sapa gelmez öneriler ortalıkta dolaşmaktadır. Hatta daha da ileri gidilerek çam ağaçlarının Anadolu’nun doğal ağaç türü olmadığı safsatası bile ciddi ciddi ileri sürülebilmektedir. Anadolu’nun doğal ağaç türlerinden karaçam, sarıçam, fıstık çamı, Halep çamı ve kızılçam insanlar Anadolu’ya ayak basmadan çok önce, Miyosen çağından beri (yaklaşık 23 milyon yıl önce) Anadolu’da varlığını sürdüren ağaç türleridir. İç Anadolu’da karaçam, yüksek dağlarda ve soğuk iklimlerde sarıçam ve Akdeniz ikliminde kızılçam bulundukları bölgenin koşullarına milyonlarca yıldır uyum sağlayarak evrimleşmiş ağaç türleridir.  Dileyen okuyucular Prof. Dr. Ünal Akkemik’in “Jeolojik Çağlardan Günümüze Çamların Anadolu’daki Varlığı” yazısına başvurabilir. Bu tür yalan yanlış bilgilerin yaygınlaşmasının nedeni sosyal medya kadar toplum nezdinde kurumlara olan güvenin kaybolmasıdır.

6) Neredeyse birkaç ayda bir çıkarılan yeni yasalarla ormanların daha fazla yapılaşmaya açılması, orman yangınlarını daha fazla tetiklemektedir. Ormanları yatırım alanı, arsa, odun olarak gören anlayış terk edilmelidir.

Geçtiğimiz günlerde (28.07.2021) sessiz sedasız çıkarılan Turizmi Teşvik Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un (Kanun no:7334) yayımlanmasından hemen sonra orman yangınlarının çıkması düşündürücüdür.

Adı Turizmi Teşvik Kanunu olarak geçmiş olsa bile esasında 6831 sayılı Orman Kanunu ve 2873 sayılı Milli Parklar Kanununun maddeleri değiştirilerek ormanların yönetimi Kültür ve Turizm Bakanlığına verilmiştir. Hem de ormanın bulunduğu coğrafya, genişliği, ağaç türü, yapısal özelliği gibi nitelikler belirtilmeden sınırsız yetki verilmiştir. Böylece Ormanları yönetme sorumluluğu ve görevi olan Orman Genel Müdürlüğü (OGM) seyirci, Kültür ve Turizm Bakanlığı ise yetkili ama sorumsuz kılınmıştır.

Türkiye ormanlarının çok önemli bir bölümü daha önce çıkarılan yasalarla madencilere tahsis edilmişti. 7139 Sayılı Yasayla da orman arazisi içerisindeki taşlık ve kayalık yerler, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerinin kararıyla yapılaşmaya uygun olduğuna hükmedilerek orman dışına çıkarılacaktır. AKP yönetimi geriye kalan yerleri de turizme aktarma peşinde. Ormanları turizme, madene, yapılaşmaya açarak ekonomik krizden çıkılmaz ama Türkiye’ye ve halka en büyük kötülük yapılmış olur. Şimdi bile orman yangınlarını yönetmekte aciz kalınırken yeni yasayla kıyılardaki ormanları daha fazla turizme açmak, ormanların yönetimini Kültür ve Turizm Bakanlığına devretmek gelecekte çok daha büyük felaketlere davetiye çıkarmaktır.

Orman yangınlarının çıkmasını önlemek, yangınlara hazırlıklı olmak Anayasal ve yasal görevi yerine getirilmiyor. Bu çerçevede, Anayasada belirtilen ormanların korunması, geliştirilmesi ve genişletilmesi görevini yapmak yerine ormanları sermayenin talanına açmayı hedefleyen yeni Turizmi Teşvik Kanunu değişikliği iptal edilmelidir!

7) Anayasa’nın 169. Maddesiyle “yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir” ibaresiyle ormanlar koruma altına alınmasına rağmen Anayasa ve Orman Kanununa aykırı yapılan tahsisler durdurulmadır!

Milas Güvercinlik Beldesi’nde bulunan SIRTLANDAĞI TABİATI KORUMA ALANI içinde önceki yıllarda çıkan orman yangınından sonra yanan alan Anayasanın 169. Maddesine ve 6831 Sayılı Orman Kanununa aykırı olarak otel yapımına tahsis edilmiştir. Bu uygulama orman yangınlarını özendirmekten başka bir işe hizmet etmez. İronik bir sonuç olarak aynı alanda geçtiğimiz günlerde çıkan yangında o otelin yandığı duyuruldu. Anayasaya ve 6831 Sayılı Orman Kanununa aykırı biçimde yanan ormanlık alanlarda turizm tesislerine yapılan kanunsuz tahsisler durdurulmalı, bundan sonra yanan ormanlar asla tahsis edilmeyecek diye açıklama yapılmalıdır.

***

Orman yangınları açılan bağış kampanyalarıyla değil Tarım ve Orman Bakanlığı ile OGM’nin Anayasal ve yasal görevlerini eksiksiz olarak yerine getirmesiyle önlenir ve söndürülür.

Yangında yaşamını yitiren yurttaşlarımızın yakınlarına başsağlığı, yaralananlara acil şifalar ve söndürme çalışmalarındaki görevli emekçilere teşekkür ediyor, kolaylıklar diliyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyururuz. 03.08.2021

KIRSAL ÇEVRE VE ORMANCILIK SORUNLARI ARAŞTIRMA DERNEĞİ