Yunanistan'da ilginç bir miras hikayesi: Müslüman kadın, şeriat hükmünü kabul etmezse...

Yunanistan'da Müslüman bir kadın, kocasının vasiyeti üzerine kendisine kalan miras için önemli şeri hükümlerle önemli bir kavgaya tutuştu. Hikaye ise, Türk-Yunan mübadelesine kadar uzanıyor.

Dış Haberler

Yunanistan'ın kuzey doğusunda, Trakya'daki Komotini'de yaşayan Hatice Molla Sali, güç bela duyulan usulca bir sesle konuşan bir kadın. 65 yaşında ve kendi deyişiyle artık "boyun eğmiş ve her şeyi kabul etmiş" birisi.

Ancak Sali, yeni mücadelesi söz konusu olduğunda hayata dönüyor. Bu ihtiyar kadın, Yunanistan tarihinde şeriat hükümleri ile uyuşmazlık nedeniyle yerel mahkeme kararını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götüren ilk Müslüman kadın.

HİKAYENİN BAŞLANGICI
Guardian Weekly'den Adéa Guillot'un haberine göre, 2008 yılında hayatını kaybeden Sali'nin kocası, Yunan bir avukat tarafından onaylanan vasiyetiyle birlikte tüm malvarlığını eşine bıraktı.

Ancak kavga da buradan çıktı. Artık bu dünyada olmayan kocanın ailesi, konuyu yerel müftüye taşıdı ve İslam dininde vasiyetin yerinin olmadığını söyledi.

Sali, bunun üzerine yerel mahkemeye itiraz etti. Yerel mahkeme, kadını haklı buldu. 

Ancak 2013 yılının Ekim ayında, Yunanistan Anayasa Mahkemesi, Müslüman azınlığın miras hukukuna dair anlaşmazlıklarının yerel müftü tarafından şeriat hükümlerine göre çözülmesine karar verdi.

YUNANİSTAN... ŞERİAT... NE ALAKA?
Haberin yazarı Guillot'un da dikkat çektiği gibi, Ortodoks Hristiyanlığın etkisindeki ve kilise ile devlet ayrı olduğu bir ülkede, İslam şeriatına ilişkin hükümlerin uygulanması ilk bakışta tuhaf görünüyor.

Ancak bu tuhaflığın 1923'teki Lozan Anlaşması'na kadar uzanan bir geçmişi var. Bilindiği gibi, Lozan'la birlikte, Türk-Yunan mübadelesine de karar verilmişti. 100 binlerce Türk ve Yunan, bu karar nedeniyle yurtlarını terk etmek zorunda kalmıştı.

Fakat bu anlaşmanın iki istisnası vardı: Birincisi, Fener Rum Patrikhanesi'nin ve onun İstanbul'daki cemaatinin Türkiye'den gönderilmemesiydi. Yunanistan ise buna karşılık olarak, Trakya'daki 120 bin civarındaki Türk ve Pomak kökenli Müslümanı mübadele kapsamına sokmadı. Bu cemaat, resmi olarak da etnik kimlikleriyle değil dini kimliklerine referansla, "Müslüman azınlık" olarak adlandırılıyor.

İşte bu Müslüman azınlık, mübadele hükümlerine göre, kendi gelenekleri ve dini değerleri doğrultusunda yaşayacaktı. Müslümanlar, Yunan devleti tarafından atanan üç müftü tarafından yönetilecekti. Bu müftüler, ceza mahkemesi dışındaki miras, evlilik ve boşanma gibi hukuki işleri yürütecekti. Müftülüğün baktığı kentler, Ksanthi (İskeçe), Komotini (Gümülcine) or Didimoteiko (Dimetoka).

TRAKYA TÜRKLERİNİN DİNSELLEŞTİRİLMESİ
Komotini Müftüsü Meco Cemali, "Şeriat bütün dünyaya hükmetmeli" diyor ve ekliyor: "Bunlar, hayatlarımızı nasıl yaşayacağımıza dair Allah tarafından belirlenen adil kurallar."

Ancak Sali'nin avukatı Yannis Ktistakis farklı düşünüyor. Ktistakis, Lozan Anlaşması'nda şeriata ya da müftülere atıf yapılmadığına dikkat çekiliyor. Ona göre bu, Yunan devletinin bir yorumu. 

Ktistakis, bu yorumun gerekçesi olarak şunları söylüyor:

1923 yılında, Kemal Atatürk liderliğindeki Türk toplumu bir hayli ilerici ve sekülerdi. Yunan hükümeti ise muhafazakar ve derinlemesine Ortodoks'tu. Bu nedenle, Trakya'da Türkçe konuşan topluluk içerisindeki ilerici etkiyi azaltmanın en iyi yolunun şeriat hukukunun iktidarını genişletmek olduğu düşünüldü.

YUNANİSTAN GERİ ADIM ATMIYOR
"Avrupa Birliği üyesi" Yunanistan'ın, hala neden şeriat hukukuna izin verdiği tartışma konusuyken, devletin Lozan Anlaşması'ndan geri adım atmaya niyeti yok; çünkü Türk toplumuna yapılacak bu tip bir müdahalenin, Fener Rum Patrikhanesi'ne yönelik "misilleme" ile karşılanacağını düşünüyor.

Makedonya Üniversitesi'nden Konstantinos Çiçelikis, 1985'te Yunan milliyetçi hareketi ile karşılaşan Türkiye'nin Trakya'daki Türk azınlığa bir siyasi partiyi finanse ederek müdahale etmeye başladığını kaydetti.

1990'dan bu yana, Trakya'da 5 müftü görev yapıyor. Üçü resmi, kalanı ise Müslüman azınlık tarafından seçilen gayrıresmi müftü.. Bu 2 müftü, devlet tarafından tanınmıyor ve bu nedenle yargılama meşruiyeti yok.

Çiçelikis, Yunanistan'ın Trakya'daki Türkiye etkisini büyütmemek için, azınlıkların şeriat hükümlerine göre yaşaması kuralından vazgeçmeyeceğini söylüyor.

1920'lerden 1980'lerin sonuna kadar şeriat hükümleri Arapça ya da Türkçe yayımlanıyordu. 1990'da çıkan bir yasaya göre, kararların Anayasa ile uygunluğunu kontrol için Yunancaya çevrilmesi da hükme bağlandı; ancak Çistakis, Yunan yetkililerin herhangi bir kontrol yapmadığını, yalnızca kararları kayıt altına aldığını vurguladı.

SALİ DE SAVAŞIYOR
Geri adım atmayan yalnızca Yunanistan değil. Kendisini karar nedeniyle "bozguna uğramış" hisseden Sali, buna rağmen savaşmayı ve konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşımaya karar verdiğini söylüyor.

Sali, bir Yunan vatandaşı olduğunu ve Avrupa'nın kendisini savunması gerektiğini düşünüyor.

Sali'nin dini inancı ise sarsılmış değil. Müftüyü hala "ruhani lideri" olarak görüyor. Ancak onun hukuku uygulamama hakkını reddediyor.