Erdoğan çaresiz!

Dış politikada ABD planlarına göre davranan Türkiye, bu planların kendine dokunan kısmını bölgesel açılımlarla dengeliyordu. Rusya'nın G.Osetya ve Abhazya'yı tanımasıyla birlikte Türkiye'yi dış politikada büyük bir kriz bekliyor.

soL - Güney Osetya ve Abhazya'nın Rusya tarafından tanınmasının ardından Kafkaslar ve Karadeniz'in bütünündeki gerginlik yeni bir boyut kazanırken, Türk dış politikası da büyük bir açmazla karşı karşıya. Rus Devlet Başkanı Medvedev'in iki devletin Gürcistan'dan kopuşuna uluslararası meşruiyet kazandırmak için onayladığı karar, uluslararası politikada ciddi bir kamplaşmaya neden olacak. Daha ilk günden ABD ve diğer batılı ülkeler Rusya'nın hamlesine sert tepkiler verirken, Moskova ile ilişkilerde daha dengeli bir yaklaşım sergilemekten yana olan Almanya'nın Başbakanı Merkel'in Estonya'dan yaptığı "tanıma kararı mutlak biçimde reddedilmeli" açıklaması, NATO ve Avrupa Birliği'nin Kafkaslar'daki gerilimde ortak hareket etme yeteneğinin arttığını gösteriyordu.

Türkiye'nin durumu
NATO üyesi ve AB'ye aday durumundaki Türkiye'nin Kafkaslar'daki gerilim sırasında işi hiç kolay değil. Nitekim hükümetin Rusya'nın adımına tepki vermekte gecikmesi, her zamanki "manevra" yeteneğinin bu kez büyük ölçüde kaybolduğunun kanıtı olarak gösteriliyor. İşte Türkiye'nin Kafkaslar'da girdiği çıkmaz sokağın başlıkları.

1. NATO'nun genişlemesi: Türkiye NATO'nun Kafkaslar ve Karadeniz'de genişlemesi için ABD'ye en fazla yardım eden ülke oldu. Bulgaristan ve Romanya'nın örgüte girişi ve ordularının NATO standartlarına göre yeniden yapılandırılması sürecinde önemli roller üstlenen Türkiye, her iki ülkenin NATO'ya üyeliklerini ilk onaylayan devletlerden biri olma özelliği de taşıyor. Benzer bir süreç Azerbaycan ve Gürcistan'da da yaşandı. Henüz üye olmasa da bu iki ülkenin NATO ile ilişkilerinde Ankara'nın çok özel bir rolü var. Ancak NATO'nun bölgeye doğru genişlemesine destek sunan Türkiye, kendi dış politika alanını tamamen daraltmış oldu. Bugün Kafkaslar'da ve Karadeniz'de tırmanan gerilimin bir tarafında NATO vardır. Zaten Gürcistan'ın Güney Osetya'ya dönük saldırısının arkasında Gürcistan ve Ukrayna'nın NATO'ya üyeliklerinin hızlandırılmasını isteyen ABD yönetiminin olduğunu birçok kişi kabul ediyor.

2. Karadeniz ve Boğazlar: Türkiye NATO'nun Karadeniz'e yerleşmesine çeşitli nedenlerle itiraz ediyordu. ABD'nin Karadeniz'de deniz üssü taleplerini de geri çeviren Türkiye, NATO ve ABD'nin Karadeniz'de tansiyonu yükselteceğini ve bunun büyük riskler yaratacağını biliyordu. Ancak tıpkı Irak politikasında olduğu gibi, Türkiye bir yandan ABD'nin bölgesel ağırlığının artması için ona yardımcı olurken, öte yandan diplomatik manevralarla onu yatıştırmak gibi başarı şansı olmayan bir strateji geliştirince bugünkü noktaya gelindi. Türkiye'nin NATO üyeliklerini açık bir biçimde desteklediği Romanya ve Bulgaristan'ın Karadeniz'de kıyısı var ve her iki ülke de ABD'ye sayısız üs olanağı sunmuş durumda. Ukrayna NATO manevralarının merkez üssü haline geldi. Gürcistan'ın NATO üyeliği kapıda. Dolayısıyla Karadeniz'in anahtarını elinde tuttuğunu sanan Ankara, NATO'cu politikalarının sonucu olarak Boğazlar üzerindeki egemenliğini de hızla yitiriyor. Son krizde "inkar" ve "yalan" NATO'nun Karadeniz'e irili ufaklı birçok savaş gemisi soktuğu gerçeğini değiştirmedi. Artık Montrö'nün delinmesinden değil değiştirilmesinden söz ediliyor.

3. Enerji bağlantıları: Türkiye akılsız politikalarla enerjide tamamen dışa bağımlı hale geldi. Bir yandan uluslararası tekeller enerji üretim ve dağıtım alanını ele geçirirken, öte yandan doğalgaz alımlarıyla Rusya ve İran'a fazlasıyla bel bağlandı. ABD'nin stratejik ortağı olmakla övünen ama aslında Amerikan politikalarını komşularına sinsice pazarlamaktan ve Türkiye'nin halklarını köleliğe mahkum etmekten başka bir anlam taşımayan Amerikancı yönelim, Ankara'nın Rusya ve İran'la ilişkilerine de gölge düşürdü. Tamamen bir ABD-İsrail projesi olan Baku-Tiflis-Ceyhan boru hattı ise bir enerji alternatifi yaratmaktan çok Türkiye'nin her iki ülkeyle ilişkisi iyice hassaslaştıran bir dinamit anlamına geldi. Şimdi Türkiye, enerji ihtiyacının büyük bölümünü karşıladığı Rusya ile karşı karşıya kalmak üzere.

4. İran'a dönük saldırı: Türkiye ABD'nin İran konusundaki baskılarına karşı ilkeli bir karşı koyuş sergilemek yerine bildik manevralarla "çatışmayı mümkün olduğunca geciktirmek" yolunu seçti. Ancak NATO'nun Kafkaslar'ın içine doğru sokulması, ABD'nin İran'a dönük saldırı olasılığını artıran bir gelişmeydi. Bir dönem İran'ın egemenliği altında kalan Gürcistan'ın bu ülkeye karşı ABD ve İsrail'le birlikte hareket etmek için gönüllü olduğunu bilmeyen yok. Azerbaycan'ın ise İran'la ilişkisinin ne kadar hassas olduğu, Büyük Azerbaycan hayallerinin İran'ı tedirgin ettiği de bir gerçek. Türkiye'nin yardımıyla bölgeye yerleşen ABD'nin Ankara'nın "geciktirici" müdahalelerinden bu saatten sonra etkilenmesi söz konusu olmayacak.

5. İçeride bölünme: Türkiye Yugoslavya'nın parçalanması sırasında rahattı. Çünkü sürecin anlamını kavrayan bir sol kesim dışında toplumda genel olarak "Müslümanların karşılaştığı mezalim" dışında bir ilgi çekmedi NATO operasyonu. Boşnak ve Arnavut kökenlilerin ağırlığı nedeniyle bir kutuplaşma da söz konusu değildi. Oysa şimdi NATO'cu AKP hükümeti, yalnızca sol eğilimli olanları değil, kendisine uzun süredir destek çıkan Kafkasyalıları da kaybetmek üzere. Kafkas kökenlilerin büyük çoğunluğu, Gürcistan'ı protesto ediyor, Osetlerin ve Abhazların bağımsızlık karar ve kararlılığını destekliyor. Dış politikasını kamuoyuna "dengeli" ve "barışçı" olarak yutturmada hep başarılı olan hükümetin bu kez büyük bir açmazla karşılaştığı açık. Çünkü geçtiğimiz haftalarda Osetya'da 2 bine yakın sivilin ölümüne neden olan Gürcistan ordusunun altyapısında Türkiye'nin büyük emeği olduğunu herkes biliyor.